BIST9.722,09%0,80
USD32.5419%-0.04
EURO34,8055%-0.17
ALTIN2.430,15%0.00

Zor fethedilen İstanbul’u kolay harcadık!

Yavuz Bahadıroğlu

Abone OlGoogle News
30 Haziran 2020 07:05

Osmanlı Devleti, Doğu Roma’yı fethetmek üzere kurulmuştu. Sultan II. Mehmet’e gelene kadar pek çok padişah bunu denedi, ama başarılı olamadılar.

Sultan II. Mehmed, o zamana kadar olmamış şeyin ondan sonra da olmayacağı anlamına gelmediğine inanıyordu: Bu yüzden daha önceki kuşatmalara takılmadı: “Onların gerçekleştiremediğini ben de gerçekleştiremem” diye düşünmedi. “Yapılamayanı yapacağım” diyerek hazırlıklara başladı.

Hazırlıklar esnasında yirmi, fethettiğinde ise yirmibir yaşındaydı…

Bugün, hayatında hiçbir projesi, önünde hiçbir hedefi olmayan kaç yirmibir yaşında delikanlımız ve genç kızımız var? Çok daha ileri yaşlara gelmelerine rağmen hedefsizliğe yürüyen kaç partimiz, parti liderimiz, siyasetçimiz var?

Kıyasladıkça, bir şeylerimizin eksik olduğunu, bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünüyorum.

Çünkü “Hedefini belirlememiş insan kayıp insandır! Hedefi olmayan insanı hiçbir yol hedefe götürmez!” Zira hedefsiz olmak, adressiz kalmaktır.

Adresiniz yoksa gideceğiniz yeri de bilmiyorsanız, koca şehirde kala kalırsınız.

Yürümekten ayağınız, düşünmekten beyniniz şişse de maksadınıza nail olamazsınız.

Hem insanların, hem de devletlerin yakın ve uzak hedefleri olmalı…

Hayalleri, ütopyaları olmalı.

Doğu Roma, Osmanlı Devleti’nin “kuruluş gayesi” idi.

Osman Gazi, Orhan Gazi ve Sultan I. Murad bu hedefe doğru attılar ilk adımları…

Osman Gazi, tutunmak için çevresindeki kaleleri bir bir fethetti. Ardından Orhan Gazi, Bursa ve İznik’i alıp Bizans’ın kalbine hançer gibi girdi ve Avrupa’dan Bizans’a gelebilecek yardımların önünü kesmek için Rumeli’ye geçti… Böylece Doğu Roma’nın kuşatılma işlemi hem Anadolu, hem Rumeli tarafından fiilen başlamış oldu.

Sultan I. Murad, Rumeli fethini genişletip o bölgede tutunmayı sağladı. Hatta bu uğurda canını verdi.

Ve Yıldırım Bayezid: Yıldırım Bayezid, Bizans üstünde hak iddiasındaydı. Bizans İmparatoru Beşinci Yoannis Paleologos’un, kendine haber vermeksizin, tamir bahanesiyle surları tahkim ettiğini öğrenince, hiddetle ayağa fırlayarak şöyle haykırdı:

“Surlarda yapılacak herhangi bir tamir, alınacak herhangi bir tedbir bize karşı yapılmış, bize karşı alınmış sayılır. Kuleler ya derhal yıktırılsın veya Ordu-yu Hümâyûnumuzla gelip yıkmamız beklensin.”

Ve İmparator Beşinci Yoannis’in ölümü üzerine tahta geçen İkinci Manuel Paleologos’a, bazı davranışları sebebiyle, şöyle bir protesto notası gönderdi:

“Eğer emirlerime itaat edip rahat yaşamak istiyorsan şehrin kapılarını kapatır, içerde istediğin gibi saltanat sürersin. Şehir haricinde ne varsa hepsi benimdir!” (İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İ.Hami Danişmend, c.1, s.93). Sonra İstanbul’u fiilen ablukaya aldı (1391).

İstanbul, tarihte ilk defa Türkler tarafından kuşatılıyordu. Kuşatma yedi ay sürdü. Ve Bizans’a “Fetih Fermanı” sayılabilecek bir anlaşma imzalatıldıktan sonra, abluka kaldırıldı. Anlaşma, Bizans aleyhine korkunç hükümler ihtiva ediyordu.

Ayasofya’nın gündemde olduğu şu günlerde, Türkler açısından önemini vurgulama açısından “Feth-i Mübin”in önemini anlamaya ihtiyacımız olduğu inancıyla konuya yarın devam edelim inşallah…

Yavuz Bahadıroğlu

Akit TV köşe yazarı