BIST9.645,02%-0,50
USD32.5505%-0.01
EURO34,8825%0.06
ALTIN2.431,27%0.05

Cemaatler meselesini tahlil

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
20 Eylül 2020 09:41

Senelerce büyük bir boşluğu dolduran, devletin ulaştıramadığı hizmetleri menfaatsiz yerine getiren, kendi mukaddes değerlerine bağlı hareket eden, cemaatler; devletin, milletin, ümmetin yükünü taşımışlardır. FETÖ olayından sonra devletle ve toplumla ilişkisini gözden geçirmesi ve dini cemaatlerin daha fazla zarar görmemesi için üstüne düşeni yapması gerekenler, bırakın silkelenmeyi, karşılıklı atışmalarla, gereksiz tartışmalarla gündemi meşgul edip, manzarayı daha da sevimsiz hale getirmiş şer güçlere malzeme vermişler, hatalarından da dönmemişlerdir. Öte yandan; devletin de yapılan hataları yapanlar yüzünden maskeli/bukalemun din düşmanlarının tesirinde kalmamaları gerekir.

Temelinde samimiyet, kardeşlik, fedakârlık, cefâkârlık olan cemaatlerin amaçlarının dışına çıkmaları, İslâm’a, Müslümanlara güveni kaybettirmiştir. Özünden, kaynağından İslâm öğrenilmediği için de şahsi hatalar Dine mal edilmiştir. Tarikatların amacı İslam’ı ‘irfan, takva, ihsan ve ihlas’ boyutlarıyla yaşamak isteyenlere belli usuller dahilinde eğitim vermektir.

Cemaat kavramı dini bir kavramdır ve onu şekillendiren Kur’an-ı Kerim ve onun isabetli bir yorumu olan Sünnet’tir. Cemaat, bir araya gelme, parçalanmama, tefrikaya düşmeme demek.

Cemaat, genellikle şu manada kullanılır: İtikadi anlamda, Peygamberimiz ve onun ashabı gibi inananlar. Yâni Ehlisünnet velcemaat. Bugünkü cemaatler ve tarikatlar kahir ekseriyetiyle birleştirmeyi/cemaati değil ayrıştırmayı hedefliyorlar. Yanılmayan tek önder, Peygamberimizdir. Rasulüllah Efendimiz, kendisi hatadan korunmuş olmasına rağmen, arkadaşlarını/ashabını böyle bir anlayışla eğitti.

Cemaatler özü itibariyle sahih İslâm’ın öğretilmesi ve yaşanmasında önemli bir fonksiyon icra etmektedirler. Problem cemaatlerin varlığı değildir. Problem bugün bazı cemaatte var olan bazı itikadi ve ameli sapmalardan kaynaklanmaktadır. Ehli sünnet çizgisinde olmayan ve kendini cemaat veya tarikat olarak gören/gösteren topluluklar bu yazının konusu dışındadırlar.

‘Biz ehli sünnet çizgisinde sahih İslâm’ı öğretiyoruz’ diyen cemaatler, kendi yaptıklarını, Allah ve Rasulü’nün ölçülerine arz etmelidirler. Bütün maddi/manevi hastalıkların temelinde sahih İslam’ın öğretilmemesi yatmaktadır. Allah’a iman etmeniz yetmez, takvalı olmaya da hakkıyla çaba göstermelisiniz. Takva, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmekle kulun kendisini korumasıdır. Müslüman olursunuz, ama Müslüman kalabilmeniz için bu da yeterli değildir. Allah’ın ipine, yani Kur’an-ı Kerim’e cemaat olarak sarılmanız gerekir. Mezhepler, meşrepler, kişisel görüşler, birilerinin yazdıkları kitaplar asla ümmetin ortak paydası olamaz. Falancanın yazdıklarında ve anlattıklarında birleşelim derseniz kendi fırkanıza çağırmış olursunuz. Dini doğru anlamamızın önündeki engellerin başında ‘bilgi kirlenmesi ve dünyevileşme’ gelir. Hem Kur’an-ı Kerim’den hem de Sünnet’ten uzaklaşıp yerine kendi düşüncelerini koyanlar, ‘şüphe tohumları’nı ektiler. Cemaate göre din değil, Dine göre cemaate dikkat edilmelidir. Tarikat ya da cemaat liderleri kendi büyüklüğünü kabullendirmek için aslında kendilerinde bulunmayan maneviyat ve kutsallıklara, keramet ve menkıbelere de sığınabilirler. Son yaşanan olaylar da sonuçtur. Tek hakikat olarak kendi liderlerinden öğrendiklerini bilen kapalı cemaat mensupları bireysel kabiliyetlerini geliştiremezler. Öğrendikleri/ezberledikleri/ezberletildikleri de ‘mutlak itaat’tır. Buna en güzel cevap da Peygamberimiz döneminde yaşanan şu hadisedir.

Peygamberimiz bir gruba (seriyye) askerî görev vermiş, başlarına da Abdullah b. Huzâfe’yi geçirmişti. Abdullah bir sebeple öfkelenmiş, emri altındakilere odun toplayıp yakmalarını, ateş olunca da içine girmelerini emretmişti. Emri alanlar tereddüt içinde kaldılar. Bir kısmı “Komutana (ülü’l-emre) itaat edilir” diye ateşe girmeye teşebbüs ediyorlar, bir kısmı ise “bu itaatin, buyruğun meşrû olmasına bağlı bulunduğunu” düşünerek onları engelliyorlar, “Biz ateşten kaçarak Peygamber’e katıldık” diyorlardı. Bu çekişme devam ederken ateş söndü, seferden dönünce durumu Resûlullah’a arz ettiler. “Ateşe girseydiler kıyamete kadar ondan kurtulup çıkamazlardı. İtaat ancak meşrû emre olur” buyurdu.

Günümüzdeki tarikatlar ya da bazı cemaatlar İslam’ın cemaat olma ve birleştirme özelliğini sağlamıyorlar, aksine bölüyor, dışlıyor ve ötekileştiriyorlar. Kendi grubunu, kendi cemaatini en üstün görme hastalığı, ‘ehli sünnet’e uyulup uyulmadığı, âyet ve hadislerle amel edilip edilmediği, Peygamberimizin Sünnetinin yaşanıp yaşanmadığı, tasavufa/tarikata bağlı olanların ölçüyü kaçırıp kaçırmadığı gibi hususlar kaale alınmadan yanlışlar düzeltilemez. Tasavvuf, Allah’a daveti, ibadette ihsanı, muamelatta zühd ve takvayı esas alan, ilimden kopmayan, ayet ve hadisleri hayat tarzı olarak gören, İslam’ı neşe ve sürur içinde yaşamadır. Tasavvuf, mahviyet-ubudiyet-tevazu- sabır ve muhabbet yoludur. İslam’ı kendi nasibince en iyi yaşama tarzıdır. Asliyet dışında kemâlat yoktur. Aslî ölçüler şahsa göre değişmez. Tasavvufun, kendisi gâye değildir; gâyeye varmanın vâsıtasıdır. Tasavvuf’a girmeden önce ilim lazımdır. İtikadi bilgiler, fıkhi bilgiler, umumi tasavvuf bilgileri. Ehli sünnet âlimlerinin bildirdiklerine göre itikadi esaslar öğrenilecek, fıkıh kitaplarından farz-vacip-haram-helal-sünnet-mekruh öğrenilecek sonra tasavvufa sıra gelecek. Bunlar unutulmamalıdır. Dini hassasiyeti olan, milletin düştüğü/düşürüldüğü duruma üzülen din kardeşlerimle yaptığım istişarenin sonucunu yazayım.

Cemaat nedir? Ne anlıyoruz ama gerçekte ne anlamalıyız ‘cemaat’ denilince?

‘Cemaat’ kavramı tertemiz, kökleri İslâm’ın kurucu kaynaklarına kadar giden önemli bir kavramdır. Tarih boyunca bütün Müslüman toplumlar ‘İslâm cemaati’, diğer dinlere mensup topluluklarsa kimi zaman ‘cemaat’, kimi zaman ‘ümmet’ olarak adlandırılmıştır. Bu anlamda cemaat kavramını en iyi tasavvufî cemaatlerin karşıladığını söyleyebiliriz. Cemaat, toplanmak demektir. Cemaat, bütünleşmek demektir. Cemaat, bir omurga inşa etmek demektir. Cemaat, müşterek bir şuur yeşertmek, müşterek bir dünya kurmak demektir. Cemaat, kişilik ve şahsiyet sahibi olmak, aidiyet bilincine, emanet bilincine ulaşmak demektir. Emanet bilinci, kişinin yalnızca Allah’a iman etmesi, Allah’ın dışındaki bütün dünyevî, şehevî/nefsanî putları elinin tersiyle itmesi ve kendinden, çevresinden başlayarak yeryüzünde dalga dalga emniyet, kardeşlik, adalet ve hakkaniyeti yayması, tesis etmesi demektir. Cemaat, kişinin, ‘önce ben’ değil, ‘önce hak ve hakikat’ diyerek yola çıkmasıdır.

Cemaat, kişinin kendisini değil kardeşini, ötekini, bütün ötekileştirilenleri düşünmesi, kardeşine ve bütün ötekileştirilenlere kol kanat germesi demektir. Cemaat, kişinin, ekmeğini kardeşiyle paylaşması demektir. Cemaat, ümmet demektir. Ümmet, hem her bir müminin hem de bütün müminlerin aynı anda adıdır. (Devam edeceğim İnşaallah…)

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı