BIST9.099,03%0,21
USD32.3775%0.10
EURO34,9977%-0.06
ALTIN2.326,06%0.24

Kurban ile yaşayalım/Kurbanı yaşatalım

Yaşar Değirmenci

Abone OlGoogle News
02 Ağustos 2020 07:30

Kurban, hayat demektir, merhamet demektir, hassasiyet demektir, incelik demektir, insanlık demektir ve bütün bu gerçeklerin hakikatine erebilmek demektir. İnsanı, şefkat, merhamet ve adalet duygusuyla donatır.İnsanca bir dünya inşa edebilmenin yolu; nefsimizi, nefsimizin bencilce arzularını dizginleyebilmekten; hakikati teslim almak yerine, hakikate teslim olarak nefsimizi ve bütün dünyevî şeyleri putlaştırmaktan kurtulabilmekten, dünyaya ve nefsimize teslim olmak yerine, Hakka ve hakikate teslim olmaktan, dünyanın ve nefsimizin ayartılarından arınabilmekten geçtiğini öğreten muazzam bir hayat ve diriliş programı sunar bize.

Dünyayı cehenneme çevirenler, tabiatı tahrip edenler, medeniyetlerin kökünü kazıyanlar, ozon tabakasını delenler, insanları kitleler hâlinde katledenler, kurban fikrinden yoksun olan seküler Batılılar ve ona tâbi olanlardır. Seküler kültürün tahayyül bile edemeyeceği bir barış, kardeşlik, ruh, sulh ve sükûn iklimi sadece bizim bayramlarımızda yaşanır. Kurbanı, sığ algılama biçimlerine kurban edenler, aslında insanı ve hakikati kurban ettiklerini nasıl idrak edebilirler ki? Kurban insanı, ölüme, Rabbine ve başka zamanlarda olamayacağı kadar hayata, hayatın en görünmez bölmelerine yakınlaştırır.

Bir şeyi “Allah adına yapmak”, insana Allah karşındaki konumunu hatırlatır. O’nsuz yapamayacağını, O’na karşı kendi kendine yeterlilik iddiasında bulunamayacağını, O’na muhtaç olduğunu, O’na borçlu olduğunu hatırlatır. Sadece bu kadar mı? Değil elbet. Bir şeyi Allah adına yapmak aynı zamanda insanın diğer varlıklar içerisindeki ayrıcalıklı yerini, yani ‘kâinatın gözbebeği’ oluşunu, ‘yeryüzünün halifesi’ oluşunu hatırlatır. Aynı zamanda bu hem nimetin sahibine bir şükür, hem de onu artırması için fiili bir duadır. Tıpkı adayan İbrahim aleyhisselamın ve adanan İsmail’in duası gibi.

Herkes varlığını bir şeye adamıştır. Varlığını Allah’tan başkasına adayanlar kendilerini harcamışlar, Kur’an’ın ifadesiyle “kendilerini israf etmişlerdir”. Yani, ucuza gitmişlerdir.

Oysaki insan fiyatı değil değeri olan bir varlıktır ve insanın değerini sadece O’nu yaratan hakkıyla takdir edebilir. Kurban ibadetinin derin maksadını dile getiren ayette, bu tedbiri (önlemi) görüyoruz: “O (kurbanların) etleri de, kanları da asla Allah’a ulaşmaz; ama sizden O’na ulaşan takvadır; işte böylece Biz, (hayvanları) sizin emrinize amade kılmışızdır; sonuçta size yol gösterdiği için Allah’ın yüceliğini dillendirmeniz gerekir: Allah’ı görür gibi davrananları (ebedi saadetle) müjdele.” (22:37)

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in imtihanı (sınavı) anlaşılmadan, kurban ibadeti anlaşılamaz.

Haddini/sınırını bilmek; insanın hem yüceliğini, hem de kendi kendisine yetmezliğini bilmesidir. Kendini bilmezlerin çirkinleştirdiği bir dünyayı, yalnızca kendini bilenler güzelleştirecektir. Kendini bilmeyenler, ya haddini aşarak tanrılık iddiasına kalkışırlar, ya da sahte tanrıların önünde yerlere kapanarak insanlık onurunu beş paralık ederler. Birinciler, onuruna sahip çıkmayan insanları ‘kul-köle’ ederken, ikinciler sahte tanrılara ‘kul-köle’ olurlar. Aslında, karşı kutuplardaki bu iki tavır da kendi sınırlarının bilincine erememenin sonucudur ve sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkar: insanın/insanlığın ölümü. İnsanı/insanlığı yaşayan ve yaşatanların bayramlarını ihya edelim. Unutmayalım/unutturmayalım.

Gerçek ve mutlak sahip Allah’tır. İnsan emanetçidir. ‘Benim’ dediği her şey sadakat ya da ihanetinin kendisiyle sınandığı bir emanettir. Kurban, emanete sadakatin mütevazı bir nişanesidir. Bir irade beyanıdır. Bu sadakat iddiası, doğruluğu oranında sahibini Allah’a yakın kılacaktır.

Aslında ‘en aşağı hayata’ değil ‘en yüksek hayata’ yakınlık duymalıdır. Bunu da ancak kendisini dünyaya yakın kılan ‘hayvani nefsini’ kurban ettiği oranda yapabilir.

Nefsin insanı teslim almamalı, insan nefsini teslim almalıdır. ‘Kurban etmek’ Allah’a kayıtsız şartsız teslimiyetin bir belgesidir. Kurban’ın kurbiyyet ve teslimiyete dönüşüdür.

Nefsine kurban gidenler, asla kurban edemezler. Kendisi kurbandır. Fakat bu ‘kurbanlık’ onu Allah’tan uzaklaştıran bir kurbanlıktır. Bu kurbanlık onu, ‘yüksek hayata’ değil ‘aşağı ve alçak hayata’ (el-hayatü’d-dünyâ) esir eden, kul köle eden bir kurbanlıktır.

Her ibadette olduğu gibi kurbanda da safi Allah için yapıyor olma önemli bir ilk şarttır. Bu yüzden büyükbaş kurban ortaklarından birinin sırf et almak maksadıyla kurbana katılmış olması, tamamının kurbanını makbul olmaktan çıkarır. Çünkü niyet bölünemez. Bozuk bir niyet diğerlerini de bozar.

Allah Teâlâ “Nefsini terbiye eden kurtulur, edemeyen batar” buyuruyor. Kurban; tam bir ‘nefs terbiyesi’dir. Terbiye edemeyenler, nefsine hâkim olamayanlar; nefsi kurban etmek, yani onun arzularının Hak rızasına aykırı olanlarını ayırıp kesmek zor iştir. Kurban bize bu düşünce ve duyguyu sahip olmamızın vesilesidir.

Bayramların, sosyal birlik ve beraberlik, hediyeleşme, yardımlaşma, ikram etme ve ilahi nimetlerden faydalanarak Allah Teala’yı zikretme günleri olduğunu unutmayalım. Yoksa bayramlar eğlence ve tatil günleri değildir.

Cenâb-ı Hak, kurbanlarımızı İbrahim aleyhisselâmın gönlündeki fedakârlık, teslimiyet, rıza, takva ve muhabbetten hisse alarak kesebilmeyi, mazlum ve muhtaç din kardeşlerimize ikramlarda bulunarak onların gönüllerine de bayram huzuru dağıtabilmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Gerçek bayramların saadet ve neşeleriyle milletimizin, vatanımızın ve bütün İslâm âleminin yüzünü güldürsün… Âmîn!

Yaşar Değirmenci

Akit TV köşe yazarı