Yaşanabilir bir dünya inşa ederek sorunlu değil sorumlu insan olalım!
Yaşar Değirmenci
Yaşanabilir bir dünya inşa ederek sorunlu değil sorumlu insan olalım!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Çağımız bilinmeden tanınmadan, her çağın kendi gerçekleri ile yüzleşmeden, ürettiği ağlardan ve bağlardan arınamadan kurtulamayız. Hakikat yolculuğuna çıkamayız, özümüze dönüp hakikatlerle buluşamayız. Tanzimat’tan beri hele son yüzyılda kendi kültürümüzün, kendi medeniyetimizin kökünü kuruttuğu hâlde ‘Batı uşaklığı’ndan da kurtulamadık. Anaokulundan üniversiteye kadar kesilesi ‘kesintisiz eğitim’ de batasıca Batı’nın caniliğini, katliamlarını, soykırımlarını, hak hukuk bilmezliğini her gün gösterdikleri halde bütün bu yapılan iğrençlikleri, ‘Batı uygarlığı’ diyerek hedef gösterildi eğitim sistemimizde.
Bosna’da katliam yapıldı, Batılı BM askerlerinin gözetiminde. Irak’ta 1.5 milyon insan katledildi. “Irak’a demokrasi getireceğiz” denilerek yapıldı. Suriye’de yaşanan katliamlar, Suriye nüfusunun yarıya yakınının iç savaştan ve katliamlardan kurtulmak için ülkeyi terk etmek zorunda kalması, barbarca bir niteliğe büründüğünü göstermeye yetiyor. Gazze’de bütün insanlığın gözünün önüne canlı yayında naklen soykırım iğrençliği ürperticiliğiyle yaşandı. Şimdi de aynı canilik ve katliam Lübnan’da yapılırken Batı olarak bildiğimiz bütün devletler de yapılanları, yaşananları keyifle seyrediyor. Çöken Batı uygarlığı; bizi içimizde birbirimize düşürürken, muhalefettekiler bu ülkenin değil de İsrail’in, ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın sözcüsüymüş gibi konuşuyor. Mikrofonun başında onlar içimizdeki iktidar karşıtları da hoparlör. Biz birbirimizle boğuşurken sıyrılıp dünya üzerindeki hegemonyasını sürdürmeyi başaracak bir imkâna kavuşacaklarını artık görelim.
Üstat Sezai Karakoç’un ifadesiyle
“Evet, çağımızın korkunç inancı: propagandasını yapmayan, yapamayan hakikat, hiçtir, yoktur! Evet! İşte insanlık bunalımının, çözümü gerçekten güç bir çıkmazı daha: hakikat, kendini propaganda etmeden nasıl var olabilecek?
Sun’i ipek, sun’i cevahir, sun’i gıda ve sun’i düşünce, inanç ve ahlak panayır ve pazarında, propagandanın bin renkli yalancı ışıkları altında, hakikat nasıl ürkmeden boy gösterebilecek? Birtakım ışıklar ki, dünya güzelini acûze ve ucube gösterecektir, birtakım renkler; ki akı karaya, karayı aka boyayacaktır. Propagandanın ışıkları, karanlığın ışıkları. Bu ışıkta hakikat kendini nasıl gösterebilecek ve o nasıl görülebilecektir?
Saniyeler, dakikalar, hatta yıllar ve yüzyıllar propagandanın olsa da, çağlar, medeniyetler ve ebediyetler hakikatindir. Evet, soru bu kadar çetindir. Tek cevabı var bunun: hakikat, işte odur ki, duruşuyla, kendi özündeki mucizeyle propagandayı etkisiz hale getirecek ve propagandasız bilinip kabul edilecektir.”
İçinde yaşadığımızı sandığımız dünya, bizim, kendimiz olarak nefes alıp verebildiğimiz, kendimizi neysek o olarak ifade edebildiğimiz, gerçekten kendimiz olarak var olabildiğimiz, kendimiz olarak kaldığımız bizim dünyamız mıdır? Yoksa kendimizi içinde bulduğumuz, ‘’biz’’i bizden uzaklaştıran, bizi kendimize yabancılaştıran bir ‘’yalan’’ dünya mı?
Hâkim gerçeğe ya da gerçekliklere eklemlenmekten ve uyumlanmaktan başka bir şey bilemeyen ‘’işbirlikçilerin’’, hakikati, çağın ağlarına ve bağlarına kurban eden, çağın gerçeklerini mutlak zanneden, çağın algı kapılarımızı kapatan ve idrak biçimlerimizi körleştiren, hakikati ve bizi çağın ayartıcı ve yok edici gerçekliklerine mahkûm eden bu yapıyla mücadele etmeliyiz. Dünyayı kutsayan, dünyadan başka dünya tanımayan insanlar, bize yaşanabilir bir dünya bırakamazlar. Dünyayı dâr/yurt edinenler, dünyayı dar ederler insana. İnsan; dünya ile arasına mesafe koyduğu, dünyevileşme hastalığına bulaşmadığı zaman dünyaya yaklaşabilir, dünyada ayakları yere basabilir ve bize yaşanabilir bir dünya bırakabilir. Dünyaya teslim olan, yol alamaz. Dünyaya teslim olan yola da çıkamaz, yoldan çıkmıştır çünkü. Dünyaya teslim olan asla izi sürülen, takip edilen, hakikate rehberlik eden olamaz.
Bu millete, bu ümmete, insanlığa yaşanabilir bir dünyayı hazırlayıp bırakacaklar; Vahyin inşa ettiği mümin kimlik-kişilik ve şahsiyetini her hal ve şartta gösterecek olan Müslümanlardır. Kendini bilme, kendini bulma, kendi olma, kendini aşma ve başkasına ulaşma yolculuğuna çıkan Müslümanlar. Medeniyet yolcusu aydınlarımızın ifadesiyle bitireyim.
“İnanmak, inanmış adam olmak, aynı anda köklere ve göklere açılabilmek, köklerle ve köklerle irtibat kurmak demektir. Adanmak ise, aynı anda hem köklere hem de göklere, hem yere hem de göğe hem melekût âleme hem de mülk âlemine yolculuk yapabilmek demektir.
Kök ile gök arasında gidip gelebilmek, göklerden taze, diriltici beyaz haberler getirebilmek demektir. Melekûtî âlemden süt emerek mülk âlemini beslemek;
insanı hakikat medeniyetinin insanın içini ısıtan, dışını ışıtan nurlarıyla aydınlatmak. Kişiyi mülk aletinde melekûtî âlemden edindiği meleksi melekelerle donatmak; her bir insanı sarsılmaz, muhkem imanından ötürü güven adası, güvenilir liman yapar. Her bir insanda Yaratıcı’nın bütün isimlerinin ve sıfatlarının tecellî etmesini sağlayarak her bir inanmış insanı hakikatin adalet hazinelerinin, merhamet hazinelerinin, kardeşlik hazinelerinin, vefakârlık, cefakârlık, fedakârlık, kanatkârlık, diğergâmlık, özetle ilim / bilme, irfan / bulma, hikmet / olma hazinelerinin tezahür ettiği bir hakikat pınarına dönüştürmek demektir.”
Bir avuç inanmış ve adanmış insan, tarihin akışını değiştirebilir. Yan gelip yatamayız, gençlerimizin, insanımızın gözümüzün önünde kaybolup gitmesine göz yumamayız.Yüreği milletin, ümmetin insanlığın dertleriyle yangın yerine dönen, dünyayı elinin tersiyle iten Müslümanların önünde hiçbir engel duramaz. Ümit veren ümit olan, güvenilen BİZiz. Türkiye; İslâm dünyasını toparlayabilecek ve ayağa kaldırabilecek hem tarihî derinliğe hem köklü medeniyet tecrübesine sahip tek ülke, Bizi bekleyen mazlumların umutlarını boşa çıkaramayız. Müslümanca yaşayacağımız ve insanlığın önünü açacağımız bir dünya inşa etmemizi sağlayacak kadar diri ve diriltici olacağız İnşallah. Allah’ın lûtfu ve keremiyle.