Ruhun önüne dikilen putları kırma seherinde buluşalım!
Yaşar Değirmenci
İnanma ihtiyacı insanın özünde yerleşik olduğu halde; ne oldu da, son yıllarda bariz/belirgin bir şekilde dünyada dine ve kutsala karşı gittikçe derinleşen bir ilgisizlik baş gösterdi.
İnsanın nefsine hoş gelen ve günlük hayatının bir parçası haline gelen şeyler, onu çepeçevre kuşattı. İstese de istemese de, o kuşatılmışlığın içinde hayatı yaşıyor, etkileniyor. Teknolojik ürünler de böyledir. Teknoloji dünya ile ilgisini attırdı ve dünyayı esir aldı. Bu sayede ‘dünyevileşme hastalığı’ yerleşti. Teknolojinin kendini yenileme hızı arttıkça ve buna paralel olarak sürekli yeni ürünler ortaya çıktıkça, insanın teknolojik ürünlere ve dolayısıyla dünyaya olan ilgisi de artmaktadır. Dünyaya meyletmek ise, dinden ve kutsaldan uzaklaşmayı doğurmaktadır.Son yıllarda, önceki yüzyıllar boyunca ateist ve pozitivist felsefecilerin yapamadığını, yepyeni bir şey (dijital teknoloji) çok kısa bir zamanda yapmıştır.İnsanlık da dijital işgal altında olup “dijital esaret” ağının altındadır.Zihnen, ruhen esir olduğunun farkında değildir.Öyle ki ‘Özgürlük’ diye bağırırken de.
Allah Teâla ile insanın aklı ve kalbi arasına gittikçe büyüyen engeller koyan sanal dünya; gıdalarımız gibi düşünme melekelerimizin de genetiği bozuldu. Gerçeğe suikast düzenlemek için ortalığı karartmak istiyorlar. Fakat ışığın kaynağının Allah olduğunu unutuyorlar. Özellikle dijital teknoloji alanında inanılmaz bir hızla yeni ürünler ve içerikler icat edilmesiyle insanoğlu sanal dünyanın cazibesine kapılıp hakikî olan her şeyden uzaklaşmaya başladı. Böylece en büyük hakikat olan Cenâb-ı Hak ile de, insanın aklı ve kalbi arasına gittikçe büyüyen engeller koydu sanal dünya. Yiyeceklerimizde organiklik kalmadığı gibi, düşüncelerimizde de fıtrata dayanan hiçbir şey kalmadı. Gıdalarımız gibi, düşünme melekemizin de genetiğiyle oynandı. Üstad Sezai Karakoç’un şiirimsi teşbihiyle, benzetmesiyle; İnsan; Allah’a inancını yenilemeli, tazelemelidir. Cennetten dün koğulmuşcasına, Allah’tan ıraklaşmanın yakıcılığıyla kavrulmuşçasına azap çekmeli, sonra birden O’na kavuşmanın büyük sevinciyle kendini tazelemelidir insan. Arkanda doğum sütunu, önünde ölüm sütunu, Sana Allah’ın varlığını ilan eden iki anıt, iki kitabedir. Sen onları okumasan da onlar, yazılarını ilâhi bir yazıyla gözler önüne seriyorlar. Her şey Allah’la diridir. İnsan, Allah inancını yitirmişse, ölüdür. Ruhu boğulmuştur, koğulmuştur. Onu diriltecek olan Allah inancıdır. Allah’ın her zamanda her yerde var ve hazır olduğuna inanmak. Akıldan geçen düşünceyi, uzanan eli, kımıldayan kafayı, atan nabzı O’nun bildiğini, gördüğünü bilmek. Allah’ın buyruğu dışında kımıldamanın imkânsızlığını kavramak. Allah aşkı dışında bütün aşkların, Allah’ın varlığı dışında bütün varlıkların, Allah’ın buyruğu dışında bütün buyrukların yok olmaya, bozulmaya, değişmeğe çürümeğe, ölmeğe mahkûm olduğunu kayıtsız ve şartsız bilmekten gelen yüce inanç. İman! O’na ortak koşmamanın fecri. Ruhun önüne dikilen putları kırma seheri. İnsanın ve eşyanın ancak Allah’la var olabileceğinin şuuruna erme yüceliği. (10 Kasım’da yapılanlar bana bunları düşündürdü.)
Aklı gitgide yapaylaşan, kalbi gitgide sanallaşan zavallı modern insanın, gerçeklikle ve hakikatle bağı zayıfladı; sanal âlemle uğraşmaktan, metafizik âlemle ilgilenmeye ne vakti ne takati kaldı. Dijital dünyanın ürettiği sanallığın en büyük marifeti, gerçekliği unutturmaktır. Gerçeklik ise insanoğlu için “hakikat”in ipucudur. Sanallık, hakikate götüren ipucu olan gerçeklikten kopardı insanı. Hakikatlerin özü olan ve en büyük hakikat olan Mutlak Yaratıcı, bizi yoktan var eden, varlığından haberdar eden, yaratan-yaşatan-kavuşturan-buluşturan, bunca nimetleri veren, kulluk bilincini bahşeden, kalemle yazmayı öğreten, Celâl-Cemâl- Kemal sıfatlarının sahibi Allah; Dini İslâm’ı, Peygamberler ve Kur’an ile biz kullarına gönderdi. İnsan yükseldikçe Allah’a gidecektir. Allah’tan mahrum oldukça, ruhu kuruyacak modern/sanal dünyanın en büyük darbesi altında kalmaktan kurtulamayacaktır. Bulduğu oyuncaklarla oynayacak, yapay zekâları belki de ‘yapay tanrı’ ya dönüşecek yapay olarak kendine bir “tanrıcık” edinecek. O ne derse onu yapacak. Bir nevi onun kulu ve kölesi olacak. Özgürlüğün “Allah’a kulluk” ile başladığını da unutacak/unutturulacaktır. Asıl buluşmanın olduğu “Mahşer Buluşması” sında kimsenin kimseye faydası olmayacaktır.
Büyük buluşmada kurtuluşun çaresi; Allah’a dönmektir. O’na dönünce; bahara ermiş ağaçlar gibi yeniden uyanacak ölüyken dirilecektir. Ölü toprakların yağmurla dirilişi gibi, ölü arzın baharda uyanıp kabarışı ve yeşilliklerle donanması gibi, ölü insan ruhu da Allah’a imanla dirilecektir. Her Müslüman iman-amel-ihlas ihsan-ihsan istikametinden kopmadıkça ayrılmadıkça sanal dünyanın attığı ağdan kurtulur. Unutulmamalıdır ki: İnsan; iman edip amel etmeden yaşayamadığını, yaşayan bir ölü (meyyiti müteharrik)den farksız olduğunu anlamalıdır. Allah’a, vahye, Peygambere inanmayan akıl, ölü bir akıldır.
Kur’an sesini duymayan kulak sağır, Allah’ın kudret ve eserlerini görmeyen göz kör, Allah’a inanmadan yaşayan ruh meflûç ve ölüdür. Allah’ın Şeriat’ını (dinini, kanunlarını, kurallarını, hükümlerini) hayata sokmayan sanal çağ, ölü bir çağdır. Çağ Allah’a dönmekle, O’nun hükümlerinin hayat tarzımız olmasıyla dirilecektir. İnsan, insanlık ve çağ; Allah’tan bağımsız yaşayamayacak “Allah nurunu tamamlayacaktır. Kâfirler istemese de kâfirler hoşlanmasalar da, Allah nurunu tamamlamak dışındaki bir seçeneğe asla izin vermeyecek, İslâm’ı hâkim kılmaktan asla vazgeçmeyecektir. İnkâr edenler istemese de.”