BIST9.722,09%0,80
USD32.5609%0.02
EURO34,8776%0.04
ALTIN2.429,81%-0.01

Başkanlık sistemi üst aklın tehditi altında

Sabri Balaman

Abone OlGoogle News
24 Kasım 2020 08:03

18 yıldır iktidarda olan AK Parti hükümetleri sayesinde Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük değişim ve dönüşüm projelerine imza attı. Pek çok demokratik kazanımları gerçekleştirdi.

Şüphesiz ki bu kazanımlardan en önemlisi de Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilmesi oldu.

16 Nisan 2017’deki referandumda Parlamenter Sistemin yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de yüzde 51’le kabul görmesi de aslında bin yıllık büyük bir devrimdi. Ama bu süreçte maalesef sistemin altyapısı tamamlanamadığı için aksaklıklar ve siyasi tıkanıklıklar meydana geldi.

Durum, şimdilerde hem siyasetin hem de halkın en çok tartıştığı siyasal bir sistem haline geldi.

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Türkiye’de terörle mücadele, şehircilik, sağlık, eğitim, medya, hukuk ve yönetim alanında birçok devrim yaptı. Bunların çoğunda da başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’nin gelmiş geçmiş ve alışık olmadığı kadar reformist bir yönetimi oldu. Son dönemler, toplumda eşit bölgesel yatırımın sağlandığı miladi bir devir olmuştur.

AK Parti iktidarının, Cumhuriyet tarihinin en adaletli iktidarı olduğunu söyleyebiliriz ancak bunun yanı sıra başkanlık sistemini bürokratik prangaya dönüştüren bir aklın da boş durmadığını söylememiz gerekir.

Son zamanlarda Ankara merkezli anadan doğma bürokrat tayfasının, şalterleri indirmiş şekilde başkanlık sistemini sabote ettiği de tartışılıyor. Yani Başkan Erdoğan’a bir şekilde itibar suikastı düzenleniyor.

Bu değişimlerden biri de Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yaşandı. Özellikle bürokrasi ve koalisyon tartışmalarından ötürü Türk siyasetinin kronik bir sorunuyla Erdoğan yüzleşti.

Aslında bize göre de iyi bir şey yapıldı. Ak Parti gibi %50 oy oranını kolay yakalayan bir parti; %10-11 arasında bir oy alan MHP’yi ve %0,001 oy alan Vatan Partisi’ni kendisine ortak edindi.

Açıkçası FETÖ meselesinden ötürü bir mutabakat sağlanmış olsa da; bu durum Ak Parti’nin genel politikasının üzerine inşa edilmesi sonuçları itibariyle başarılı olmadı.

Çünkü 18 yıllık iktidarı tek başına ve ortaksız götüren Ak Parti; bugün neredeyse tek başına karar alma konusunda partnersiz hareket bile edemez duruma gelmiştir. Nitekim nicelik ve nitelik açısından, eşit ve hakkaniyetli bir ortaklık olmadığı son yerel seçim sonuçlarından, muhafazakâr tabanın tavrından ve bürokraside muhafazakâr kadroların tasfiyesinden anlaşılıyor.

Başkanlık sistemi Erdoğan tarafından gerçekten iyi niyetle tasarlanmış ve millet siyasi destek vermiştir. Ancak sonuçları ve siyasi tutum üzerinden; teknik detaylar nedeniyle (siyasi partiler ve seçim kuralları) başta Erdoğan ve Türk demokrasisine yapılmış bir tuzak olarak görüyorum.

Millet, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AK Parti’yi eskiden bir tutardı. Şimdi ayrı ayrı kefelere koyuyor ve Erdoğan’a duyduğu güven devam ederken, AK Parti ile arasına teşkilatlardaki yöneticilerin, belediyelerdeki başkan ve meclis üyelerinin rehavetinden, grup ve kibrinden, makam hırslarından ve halktan kopuk kendi sırça köşklerinde siyaset yapmalarından dolayı bir mesafe koydu.

Bugün Erdoğan gibi Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı lideri “af meselesi” gibi birçok konuda arzu etmediği adımları koalisyon ittifakına helal gelmesin diye atmıştır.

O zaman beğendiğimiz bu sistemin çürümüş ve vazgeçtiğimiz parlamenter sistemden ne farkı kaldı?

Konunun özeti şu ki; küresel yapı, arzuladığı kontrol mekanizmasını ve Erdoğan’ı kontrol altında tutmak için ittifak yasası üzerinde duruyor.

Üst akıl, önümüzdeki süreçlerde daha fazla alan açmak için sistemi kilitlemeye doğru zorlayacaktır.

Bu duruma karşın, AK Parti iç mekanizmayı sağlam temeller üzerine oturtmalıdır, pranga siyaset ve bürokratlardan kendini arındırmalıdır.Vesselam…

Sabri Balaman

Akit TV köşe yazarı