BIST9.716,77%-0,05
USD32.5582%0.06
EURO34,9524%-0.06
ALTIN2.439,81%0.15

İstanbul’un Fethi’ni ‘kutlamanın’ anlam ve önemi

Prof. Dr. Ömer Özyılmaz

Abone OlGoogle News
28 Mayıs 2020 06:23

Her yıl, 29 Mayıs’larda, İstanbul’un fethinin yıldönümünü kutlarız. Hem bu kutlamalar vesilesiyle, hem de çeşitli vesilelerle başka zamanlarda, O’nun anlam ve önemini anlamağa ve birbirimize anlatmağa çalışırız. Bu ve benzeri tarihi olayları ve geçmişte iz bırakmış insanları her yıl düzenli olarak anmak, yeri ve zamanı geldiğinde başka zamanlarda da aynı çaba içerisinde olmak hem millet olma şuurunun güçlenmesi, hem de tarih bilincinin gelişmesi açısından çok önemlidir.

Osmanlı’nın kuruluşunu anlamağa çalışma, Malazgirt Zaferini öğrenmeğe gayret etme, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs mücadelesini zihinlerde canlandırma çalışması yapma gibi, tarihe yön veren bu kilometre taşları, bu çerçevede ele alınabilir. Daha erken dönemlere doğru gidersek,

Bir bütün halinde Osmanlı- Selçuklu-Abbasi ve Emevi dönemlerindeki Müslümanların tarih yazmalarını anmak, anlamak ve anlatmak ta bu kabil faaliyetlerden sayılır.

Özellikle Allah Resulü’nün(sav) dönemini, O’nun çok değerli ashabını, İslam bilim tarihini ve bilginlerini hep beraber yaptıkları mücadeleleri bir bir anmak ve anlatmak ta bu çizgide anlaşılması gereken etkinliklerdendir. Ben bu konuyu ve önemini, iki kavram üzerinden analiz ederek sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu kavramlar ‘Tarih’ ve ‘Kolektif Hafıza’ kavramlarıdır. Kolektif Hafıza’ya, ‘Ortak Geçmiş İmajı’ da diyebiliriz.

Tarih, bize sadece, tarihi kayıt ve vesikalar üzerinden ulaşan, ancak uzmanlarının ilgilendiği, öğrendiği, bizim hayatımızın önemli bir parçası olmayan, zaman zaman hatırlanmakta olan geçmiştir. ‘Kolektif hafıza’ ya da ‘ortak geçmiş imajı’ ise, vesika ve kayıtların varlığıyla beraber, daha çok, eğitim-öğretimle gündemde olan, dilden dile konuşulan, seminer-konferans, anma ve kutlama günleri gibi platformlarda anlatılan, aktarılan; aktif, hareketli, diri ve canlı olan geçmiş demektir.

Kolektif hafızayla insanlar bağını kuvvetlendirdikçe milletlerin, millet olma şuuru; insanların da özgüveni ve öz-yeterlilik duygusu gelişir, güçlenir. Diğer bir deyişle, tarihin herhangi bir dönemine ait kayıt ve vesikalarla bağımızı kuvvetlendirdiğimiz oranda tarih, kolektif hafızaya/ortak geçmiş imajına dönüşür, kimliğimizi inşa etmeğe, günümüzü iyi değerlendirmeğe ve geleceğimizi de daha iyi geliştirmeğe başlarız. Kolektif Hafıza da ihmal edilirse, tarihe dönüşür.

Allah Teâlâ, Kur’an’da sık sık Peygamberlerin hayatlarından bahseder ve onlar hakkında bizlere bilgi verir. Müslüman âlimler de, sürekli olarak İslam tarihini ve ondaki ilginç olayları bize anlatırlar. Biz de bu sütunlarda, aylardır, çeşitli yönleriyle, İslami Yürüyüşün 50 Yıllık Tarihini sözlü ya da yazılı olarak gündemde tutuyor ve anlatıyoruz. Bütün bunlar, insanlık tarihini, İslam’ın tarihini ve İslami Yürüyüşün tarihini kolektif hafızaya çevirme gayretleridir.

İstanbul’un fethi ve diğer kutlama/anma programları da bu çerçevede anlaşılmalıdır.

Bu açılardan baktığımızda

1- Tarihteki iftihar tablolarımız, doğru olmak şartıyla sürekli işlenmeli, gündemde tutulmalı, hakkında yazılar yazılarak, konferanslar verilerek, paneller oluşturularak ya da bugünkü anlamda görsel, yazılı ve sosyal medyada sürekli döndürülerek Kolektif hafıza’ya çevrilmelidir. Ayrıca aile ve okul ortamlarında sürekli konuşulmalıdır, anlatılmalıdır. Çünkü bu, hem milleti, hem millet olma ruhunu, hem de bireyleri besleyen, güçlendiren bir husustur,

2- Dünü (kolektif hafızayı), bugünü (misyonu) ve geleceği (vizyonu) birlikte ele almak en doğru olandır. Bununla beraber, geçmişe gitmek değil; bilgi, deneyim ve yaşantılarından yararlanmak için, geçmişi bugüne taşımak esas olmalıdır.

3- Bir dine, bir medeniyete ve bir davaya yapılabilecek en büyük kötülük, onların toplumsal hafızalarının/ortak geçmiş imajlarının unutulmasına, kaybolmasına, zedelenmesine, bozulmasına çalışmaktır. Bu açıdan, Cumhuriyetin kuruluşundan beri Müslümanların Tarihinin, ters yüz edilerek Miletimize olumsuz bir imajla gösterilmeğe çalışıldığı açık bir gerçektir. Böylece bugünün Müslümanlarının hem Müslüman Milletimizden, hem de inancından, tarihinden ve kültüründen uzaklaşmalarının sağlanması hedef edinilmiştir.

4- Ancak, son 60-70 yılda bu oyun bozulmuş ve artık milletimiz, hem İslam Tarihini, hem de onun içinde olan kendi tarihini daha doğru bir şekilde öğrenmeğe başlamıştır. Milletimiz Onu öğrendikçe de hem Milli Kimliğini bulacak, hem de geçmişteki gibi, İ’lay-ı Kelimetüllah davasına daha çok sahip çıkacaktır.

Yarın İstanbul’un Fethi’nin Anlam ve Önemi inceleyelim.

Prof. Dr. Ömer Özyılmaz

Akit TV köşe yazarı