BIST9.915,62%2,05
USD32.4799%-0.18
EURO34,7392%-0.67
ALTIN2.438,82%0.11

Niçin tökezledik ya da ‘yeniden başlamak’

Prof. Dr. Ömer Özyılmaz

Abone OlGoogle News
27 Kasım 2019 09:52

Organizasyonların-Siyasal Partilerin Davaya, Dava Ruhuna ve Dava İnsanına Olan İhtiyacı

Dünkü yazımızda, organizasyonların davaya, dava ruhuna ve dava insanına olan ihtiyaçlarını yazdık, genelde davanın ne anlama geldiğini ve bizim için Dava’nın ne olduğunu inceledik. Bugün de Dava Ruhu ve Dava İnsanı’nın hangi anlamlara geldiğini inceleyeceğiz.

‘Dava Ruhu’,

Genel anlamda dava ruhu, bir fikir, dünya görüşü ve değeri ortaya çıkarma, var olanı geliştirme, belli bir hedefe ulaştırma, gerektiğinde onu değiştirme veya yeniden üretme azmi, inancı, çabası ve gayretidir. Yerel, ulusal ve evrensel bütün davaların temelinde, stil ve tarzlarında bulunması gereken ortak bir niteliktir, dava ruhu.

‘Dava ruhu’, dava insanının zihinsel durumunu, tefekkür ya da düşünme düzeyini, bakış açısını ve konuya yaklaşım tarzını düzenler. Dava ruhu, dava insanının azığı, gıdası, dinamik gücü ve kılavuzudur. Ayrıca onun azim, gayret, çaba, inanç ve bu alandaki enerji kaynağıdır. Dava ruhu, dava insanının yaptığı işi, tüm enerjisiyle, coşkuyla, aşk, sevgi ve tutkuyla yapmasını sağlar. ‘Dava ruhu’, davayla dava insanının yeteneklerinin, kıvamlı bir biçimde bir araya getirilmesini anlatır. Dava ruhu, dava açısından geleceğin inşası ile ilgili sonu kestirilemeyen bir aşktır, sevgidir, tutkudur. Dava ruhu, insanları zorlu, stresli, tehlikeli, cazibeli, zevkli, heyecanlı ve telaşlı bir çalışma olan davaya yönelten niteliktir, iksirdir. Dava ruhu, davaya kimlik, kişilik ve ruh katarak, dava insanının doğrudan inisiyatif almasını ve eyleme geçmesini sağlayan sırdır. Dava ruhu, dava insanının, davayla ilgili çalışmalarını, uygun bilgi ve tecrübeyle yoğurarak, dava adına iş ve hizmet üretimine dönüştürme çabası ve gayretidir.

Bunları İslami bir dille ifade edersek, İslami Yürüyüş ya da İslamcılık çok şerefli bir davanın adıdır. İslamcılık davasında dava ruhu, İslam şuuruyla, bilinciyle boyalıdır. İslamcıya, yaptığı işe ve davasına bir gerçeklik ve mana kazandıracak olan, İslam şuurudur. İslamcıyı harekete geçiren ona davranış ve eylem ruhu kazandıran, her şeyden önce davasına anlam katan da İslam şuurudur. İslam şuuru, İslamcının iç âlemini düzenleyip inşa ederken, dava ruhu da davanın nasıl yüklenilmesi gerektiğini belirler. İslam şuuru, insanda ihlası, samimiyeti ve iş yapabilirliği ihya edip beslerken, dava ruhu da insana, davası uğruna hareket etme gücü ve aktivite özelliği kazandırır. Bir insanın hem ihlaslı, hem de aksiyoner olabilmesi için, İslam şuuru ile dava ruhuna sahip olması gerekir.

İslamcının amacını gerçekleştirebilmek için bu şuura şiddetle ihtiyacı vardır. Bir insanın İslami şuuru ne kadar yüksek, bilinçli ve güçlü olursa, İslami Yürüyüş mücadelesini istikrarlı bir şekilde sürdürebilmesi de o kadar mümkün olacaktır. İslami bilgi, deneyim ve şuuru olmaz veya yeterli derecede olmaz ise, davasına ait mücadelede de yeterli gücü bulamaz ve davasına ait görev ve sorumluluklarını beklenilen ve istenilen ölçüde yerine getiremez. Mücadelede geride kalmamayı ve davanın da başarılı olmasını istiyorsak, mutlaka İslami bilinç ve şuurumuzu oluşturmalı, geliştirmeli ve güçlendirmeliyiz. Her Müslüman birey, özellikle de her İslamcı, bu bilinçte olmak durumundadır. Zira İslami Yürüyüş mücadelesinin seyri ve davanın devamlılığı, bireylerin İslami şuur ve bilinçlerine bağlıdır. Fertlerin İslami şuur ve bilinci neyse, ne kadarsa, davasına ait mücadelesi de çalışmalardaki varlığı ile yapabilirliği ve başarısı da o kadar olacaktır.

İslami şuura ulaşmak için, İslam’ı her yönüyle çok iyi bilmek ve titiz bir şekilde yaşamak gerekir. İslam, hayatın her alanında İslamcının hayat nizamı ve yaşam biçimi olmalıdır. İslamcının gündelik yaşantısına ve mücadelesine kaynaklık, azık, gıda ve rehberlik eden, edecek olan İslam’dır. Her İslamcı, İslami şuurunu, İslami bilgileri ve yaşantıları ile geliştirmeli, kendi şahsiyetini inşa etmelidir. Şunu asla unutmamak gerekir: İslamcı, her yönüyle İslam`ı anlayıp anlamlandırabildiği kadar şuurlu olacaktır.

Dava insanı ise,

Davasına bağlı, dava ruhunu kuşanmış; malıyla, canıyla, bilgisi, makamı, bütün imkân ve kabiliyetleriyle davasını gerçekleştirmek için çalışan insandır. Dava insanı olabilmek için, her şeyden önce dava edinilen şey hakkında çok ciddi bir şekilde bilgi edinmek, öğrenmek, kavramak ve bunun bilincine varmak gerekir. Çünkü dava bir manadır ve bu mananın şuuru ve bilincine vakıf olmak lâzımdır. Kuru kuruya dava insanı olmak ve bunu böyle iddia etmek, bu iddiada bulunan insan hakkındaki gerçeği yansıtmaz. Dava ve dava insanı olabilmenin bir bedeli; hayat ve gündelik yaşantı içinde de bir yeri ile bir karşılığı olmalıdır. Dava edinmek ve bir dava insanı olabilmek için dava bilincini kuşanmak bir esas ve gerekliliktir.

İslamcı, bir bütün halinde ve bir sistem olarak İslam’ı seçmiş ve O’nun gereklerini uygulamayı, bireysel, ailevi, ulusal ve uluslararası düzeyde kendisine dava edinmiş insandır. Bu yönüyle İslamcının her şeyden önce bir İslami şahsiyet ve karaktere sahip olması gerekir. Severek ve can u gönülden İslam’ı ve esaslarını kendisi için bir yaşam biçimine dönüştürmüş olmalıdır.

Bir insanın ruhunu ve nefsini terbiye etmeden, davasına yararlı olması, bir dava insanı olarak da davasını yüklenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla İslamcı, en başta nefsine karşı mücadele eden, onu yenen, terbiye eden ve iradesini eğitendir. İslamcının Hayatında, kayıt dışı zevk, kayıt dışı kazanç ve kayıt dışı güç asla olmamalıdır. Nefsinde ve iradesinde söz sahibi olan, ancak bir dava insanı ve bir dava sahibi olabilir. Çünkü bir davaya güç vermek ve onun amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmak, bunda başarılı olmak için dava insanının ilk önce nefsini ve ruh terbiyesini mutlaka gerçekleştirmiş olması gerekir.

Yarın davanın, dava ruhunun ve dava insanlarının nasıl canlı ve diri tutulacağını inceleyelim.

Prof. Dr. Ömer Özyılmaz

Akit TV köşe yazarı