BIST9.129,60 %1.08
USD34.5062%0,11
EURO36,4320 %0.20
ALTIN2.962,08 %0.92

Camiler neden ahır yapılmıştı?

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
21 Kasım 2024 10:17

Camiler neden ahır yapılmıştı?

MUSTAFA ARMAĞAN

Geleceğin İskender’inin kesmesi gereken düğüm Lozan’dır.

Lozan’dan hemen önce iki adım atılır. Birisini biliyorsunuz: 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılıp ardından Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığı ilan edilir. Böylece Lozan’a ‘devletsiz’ gittik. Bu, Lozan’da bize yeni devletin tapusunu vermeleri için emperyalist devletlerle müzakere edeceğiz demektir. Kemalistlerin farkında olmadan söylediği ‘Lozan TC’nin tapusudur’ sözü bu gerçeğin ifşasıdır.

Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden belgesini bulup çıkardığımız bir başka gerçek ise Lozan’dan önce İngiltere ile bir ‘muahede-i hafiyye-i evveliye’ imzaladığımızdır, yani ön gizli antlaşma.Buna göre Hilafet ve din eğitiminin kaldırılması Lozan’ın ön şartıdır. (Gazi’nin arkadaşlarından Kemal Ohri’nin mektubunda gizli antlaşma metni yok ama; ondan Cumhurbaşkanı İnönü’ye ‘bildiğiniz üzere’ diye bahseder ki bilindiğini gösterir.)

İşin ilginç tarafı şudur:

Ardından hilafetin kaldırılması ve dine baskı gündeme gelir. Hilafetin kaldırıldığı gün medreseler de, Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti, yani Şeriat ve Vakıflar Bakanlığı da kapatılır. Ertesi yıl tekkelerin kapısına kilit vurulur, sonra Şeriat kaldırılıp medeni hukuk getirilir. 1920’lerin sonundan itibaren İmam Hatipler kapatılıp okullardan din dersleri yasaklanır. Kur’an öğretimi Nuruosmaniye Kursu gibi birkaç noktaya sıkışıp kalır.

Sıra kültür inkılaplarına gelir. Alfabe, dil ve tarih operasyonu başlar. Mazimizin İslam tarihinden koparılıp Hititlere, Sümerlere bağlanması için Türk Tarih Kurumu, dili Osmanlı/İslam kimliğinden çıkarmak için Türk Dil Kurumu kurulur. Arap alfabesi yasaklanıp Latin alfabesi yeni ‘Türk alfabesi’ olarak getirilir. Ardından ‘son inkılap’ girişimi olan dinde reforma sıra gelir. Türkçe ezan, Türkçe ibadet, Türkçe Kur’an, Türkçe sela vs.

İşte Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in dile getirdiği camilerin satılması, ahır yapılması, Kur’an öğretiminin yasaklanması meselesini ancak bu kronolojik zincirle anlayabiliriz.

Türkçe ezan ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi olarak görünmekle birlikte asıl maksat, İslamiyetin ‘millî bir din’ haline getirilerek kalplerde yaşamaya devam eden hararetinin söndürülmesiydi. Bunun için Protestanlıkta İncil’in ana dilde okunması gibi Kur’an’ın Türkçe okunması girişimleri görüldü. Türkçe Kur’an’la namaz bile kıldırıldı.

Asıl mesele şuydu:

Devlet, toplumsal güçleri kontrolüne almak istiyordu. Milliyetçiliği tekeline almıştı. Sol bastırılmış, liberaller susturulmuştu. Muhalefetin üreyebileceği tek alan, dindi. Bunun engellenmesi için kutsallık alanının denetlenmesi gerekiyordu, zira kurulmak istenen bürokratik rasyonelliğe direnişin merkezleri tekkeler kapatıldıktan sonra camilerdi. Ezanı Türkçe okumaya zorlayarak oradaki kontrol edilemez gücün kaynağı ele geçirildi.

Her siyasî ideoloji kendi efsununu oluşturmak ister. Cumhuriyet’e de halk üzerinde kullanacağı, duygusal bir bağlılık oluşturacağı bir efsun lazımdı. Tam bu efsun Türkiye Türkçülüğü ile inşa edilirken, insanların duygusal hayatını hâlâ idare etmekte olan dinin rekabeti can sıkıyordu. Milli bayramlarda ağlamayan insanlar mevlidlerde ağlıyor, mistik tatminlerini dinî törenlerde buluyorlardı. İktidar efsun tekelini elinde toplamayı denedi.

Bunun için de malum bahaneleri üretti. İnsanlar ezanın anlamını bilirse daha çok Müslüman olur denildi. Oysa tam tersi oldu ve ezan Türkçe okununca insanlar camilerden uzaklaştı. Zamanın hocaları diyor ki: sünnetin değiştirildiği bir yerde namaz kılmak caiz değildir. Dolayısıyla ezan Türkçe okununca insanlar camilerden kaçacaktı. Bu iki kere iki dört eder derecesinde basit bir gerçek. (Bu arada camilere sıra konulması girişimlerini hatırlatalım.)

Ezan değişince cemaat azaldı. Ardından ‘bu camiler niye boş, kapatalım, dört camiyi bir araya getirelim, bir kasabada, ilçede tek cami nelerine yetmiyor’ denildi. Üçüncü aşamada ‘bu camiler niye boş, milli servet, değerlendirelim’ denilecekti. O zaman bunları kiraya verelim, depo olsun, olmazsa satalım noktasına gelindi. CHP’nin bazı terk edilen camileri gençlik ocağı veya Halkevi olarak kullandığını unutmayalım.

Görüyorsunuz, gerekçeler nasıl kurnazca üretilmiş.

Kutsallığın sığınağı olan camiler kapanınca dine karşı uygulamalara zemin hazırlandı. Kimi cami müze yapıldı, kimi satıldı yahut yıkıldı. Mesela Bursa Heykel’deki Sarı Cami 1939’da yol genişletme gerekçesiyle yıktırıldı.

Sözün özü, din üzerindeki baskı kurarak insanlar camilerden uzaklaştırıldı. Ardından satıldı, satın alanlar ahıra, gazinoya, güreş kulübüne çevirdi.

Laikleşme (Sekülarizasyon) teriminin asıl anlamı devletin kilisenin elindeki araziye el koyması değil miydi? Bizde de laikleşme aynı yolla gerçekleşti: Dinî yapılara el konulması ve amaç dışı kullanıma tahsis edilmesinin ana sebebi budur.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı