BIST9.109,34%2,37
USD34.2575%0.39
EURO37,6145%-0.46
ALTIN2.921,56%0.19

Sınırsız devlet İsrail’in tehdidi hepimize

Mustafa Armağan

Abone OlGoogle News
03 Ekim 2024 11:05

İsrail’in bir yıldır yaşattığı Gazze soykırımına şimdi de Lübnan’daki eklendi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan işgalin Lübnan’la da durmayacağını, sırada Suriye ile Türkiye’nin olduğunu söylerken “Gazze’den, Lübnan’dan bize ne?” diyen düşmanın kılıcını çalan taifeye Hatay ile Lübnan arasındaki mesafeyi hatırlattı. Arabayla 2,5 saatte gidilebilecek bir mesafede yaşanıyordu olaylar, bu yüzden tehlike orada değil, buradaydı. Nitekim;

Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz u felah

Hazır ol cenge ister isen sulh u salah

beyti Osmanlı hekim ve şairi Abdülhak Molla’nın dilinden boş yere dökülmemişti.

Güya sömürgecilik dönemi bitti diyorlardı. İsrail son sömürgeci olarak canlı yayında bir ülkeyi işgal ediyor, sömürmekten öte milyonlarca insana etnik temizlik uyguluyor.

Filistin halkının yarıdan fazlası neden kendi ülkesinde yaşamıyor? İsrail onları gasp ettiği topraklarda istemediği, milyonlarca yerliyi 1948’den itibaren sistematik bir şekilde ya ihraç ettiği veya gitmeye zorladığı ve yerlerine o toprakla alakası bulunmayan Doğu Avrupalı Yahudileri “yerleşimci” diye kamufle ederek yerleştirdiği için.

Büyük hedef, Nil’den Şeria nehrine, daha sonra da Fırat’a kadarki bölgeyi ilhak etmek. Bunu ham hayal olarak görenler son bir haftada Lübnan’dan 1 milyon insanın göç ettiğini görünce şok yaşadı.

Yıllardır söylüyor ama inandıramıyorduk. Şimdi gerçeğin çölüne geç de olsa hoş geliyorlar.

Yahudi meselesi, esasen bir “Avrupa sorunu”ydu; gelgelelim çözümü, bu soruna bünyesinde en az rastlanmış İslam âlemine fatura edildi.

Avrupa toplumları, yüzyıllar boyunca uğraştı durdu Yahudilerle. Şehirlerin içine bile almadılar onları; mahallelerini, köylerini yaktılar, ülkelerinden kovdular, dövdüler, öldürdüler, mallarını müsadere ettiler ve en son olarak da toplama kamplarında yüz binlercesini öldürdüler.

İslam âleminde ise Yahudiler en rahat dönemlerini yaşadılar tarihlerinin.

Gai Eaton’un dediği gibi, Batı, İsrail’i, Avrupalılar tarafından asırlarca sürdürülmüş olan işkenceleri Yahudi ırkına unutturacak bir devlet olarak görmektedir. Oysa Avrupa’nın yalanlarına rağmen meselenin bamteli şuradadır:

“Yahudilerin bir ‘ırk’ olarak başlarına gelen felâketlerde –katliamlar ve büyük tahribatlar- Müslümanların hiçbir suçunun olmadığı kesindir. Avrupa’nın işlemiş olduğu suç, Avrupa’nın sorunudur. Bu suçun cezasının neden kendilerine yüklenilmeye çalışıldığını Müslümanlar anlayamamaktadırlar. Kral Abdulaziz İbn Suud bir görüşmede Başkan Roosevelt’e, “Yahudilere neden Almanya’nın en seçkin topraklarının bir kısmını vermiyorsunuz?” diye sormuştu. Eğer Amerikalılar bu konuda bu kadar duyarlıysalar kendilerine ait 48 eyaletten birini (mesela Texas’ı) ayırsınlar deseydi daha az makul bir şey söylemiş olmaz, aynı şekilde daha fazla yararlı da olmazdı. Arapların da anlamış olduğu gibi ‘beyaz adam’ kendisinin toprağını değil, başkalarının toprağını vermeyi istiyordu.” (İslâm ve İnsanlığın Kaderi, Çev.: İ. Durdu,İnsan, 1992, s. 49-50.) İngiltere tarafından kurdurulan İsrail devleti, Ortadoğu üzerinden geçecek stratejik hammaddenin, yani petrolün kontrolü için gerekliydi ve Filistin’de bir devlet kurmanın, Yahudi halkına insanî yardımda bulunmakla en ufak bir alakası yoktu.

İsrail’i kurdurmakla bir yandan Avrupa’nın başından Yahudi sorununu atmış oluyor, öbür yandan savdıkları “dert” vasıtasıyla İslam âleminin bağrında kendi medeniyetlerine mensup bir uç beyliği oluşturuyor, bir taşla birkaç kuş vuruyorlardı.

Nitekim İsrail’in İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu ilk başbakanı David Ben-Gurion’a göre asıl mesele Filistin toprağının kendi hakları olup olmadığı değildi. Önemli olan, Yahudilerin, bu meselenin İlk Mabed dönemine dayandığına inanmalarıydı. Kısacası, efsaneden gerçeğe giden yolun modern çağdaki adı, İsrail’di.

İsrail sınırlarını kendisinin çizeceği bir Ortadoğu öngörür. Osmanlı Devleti bu bölgenin üzerine kapandığı ve kimsenin parçalamasına izin vermediği için parçalanmalı ve gölgesi oradan uzaklaştırılmalıydı. Bu işlem 1. Dünya Savaşı sonunda başarıldı. İkinci hamle 1948’de geldi. Şimdi sıra 3. hamlede. Bugün Gazze ve Lübnan, yarın Suriye…

Diğer halkların tarihî hakları yoktur, daha doğrusu kendilerine vaad edilmiş topraklar boştur Siyonistlere göre. Balfour Deklarasyonu’nda geçtiği üzere “topraksız bir halk” olan Yahudilere “halksız bir toprak” vaad ediliyordu. 1918’de İngiltere Dışişleri Bakanının vaadi günümüzde bir adım ileri götürülmekte.

Cumhurbaşkanımızın son uyarısı tarih okuyanların meçhulü değildir.

Mustafa Armağan

Akit TV köşe yazarı