BIST9.724,50 %-0.42
USD35.1939%0,30
EURO36,7444 %0.74
ALTIN2.968,40 %1.31

Sednaya: Bir İnsanlık Suçunun Anatomisi

Murat Alan

Abone OlGoogle News
10 Aralık 2024 10:30

Sednaya: Bir İnsanlık Suçunun Anatomisi

MURAT ALAN

Suriye’de Beşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra ortaya çıkan Sednaya Hapishanesi’ndeki korkunç gerçekler, insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınıyor.

Üç katlı bu cezaevi, fiziksel ve psikolojik işkencenin, insan hakları ihlallerinin en vahşi örneklerinden birini sunuyor.

İnsanların yalnızca fiziken değil, ruhen de çökertildiği, toplama kamplarını andıran bu yapının detayları dehşet vericidir.

Birinci Kat: Nefessizliğin Ölüm Dansı

Sednaya’nın ilk yeraltı katında 40 bin mahkûm, adeta havasız bir tabutta yaşam savaşı verdi. Havalandırma yetersizliği nedeniyle neredeyse boğularak ölen binlerce mahkûm, rejimin işkence sisteminin bir parçası haline geldi.

Bu koşullar, uluslararası toplumun “insanlık dışı muamele” olarak tanımladığı standartların bile ötesine geçmektedir.

İkinci Kat: Karanlıkta Bekleyenler

Hapishanenin ikinci katına henüz ulaşılamamış olması, oradaki 80 bin mahkûmun kaderini daha da belirsiz hale getiriyor.

Yaşam koşullarıyla ilgili bilgiler sınırlı olsa da, diğer katlardan gelen anlatılar, buranın bir mezbahadan farksız olduğunu gösteriyor.

Üçüncü Kat: Ölümün Zirvesi

Üçüncü kat ise rejim tarafından “en tehlikeli mahkûmlar” olarak görülen 30 bin kişiyi barındırıyor.

Bu mahkûmlar, rejimin düşmanı olarak görülmekle birlikte, herhangi bir yargılama ya da kanıt olmaksızın cezalandırılıyor.

Esed rejiminin bu katı nasıl “tehlikeli” ilan ettiğini anlamak için totaliter rejimlerin korku politikalarını analiz etmek yeterlidir.

Sednaya, sadece bir hapishane değil, bir ölüm şehridir. Mahkûmların tutulduğu hücrelerin dışında toplu mezar alanları ve hatta insan bedenlerini yok etmek için kullanılan makineler olduğu bildirilmektedir. Firavun döneminin zulmü ile kıyaslanan bu sistem, modern dünyanın en karanlık yüzünü ortaya koymaktadır.

Hayatta Kalanların Anlatıları..

Hapishaneden kurtulan bir kadının sözleri, bu cehennemin ne anlama geldiğini özetliyor: “19 yaşında bekârken tutuklandım, 32 yaşımda çıktım. Çocuklarım var, ama babalarını bilmiyorum.” Bu sözler, Sednaya’da yaşananların sadece fiziksel işkence değil, aynı zamanda bir neslin ruhunu yok etme girişimi olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de hâlâ Esed’ı savunan CHP sömürgesi kadın derneklerinin yöneticileri, bu genç kızın gözlerinin içine bakabilir mi?

Bir kez daha “Esed kalsın” diyebilecekler mi merak ediyorum..

Uluslararası Toplum ve Türkiye’nin Rolü..

Sednaya’dan özgürlüğüne kavuşan mahkûmlar, uluslararası topluma ve özellikle Türkiye’ye yardım çağrısında bulunuyor.

Türkiye’nin mühendislik desteği ve uluslararası yardım kuruluşlarının devreye girmesi, bu korkunç yapının tamamen açığa çıkarılması için kritik önemdedir.

Propaganda ve Gerçekler

Beşar Esed, zaman zaman genel aflar çıkararak rejimini temize çıkarmaya çalışsa da, Sednaya gibi yerler bu propagandayı boşa çıkarıyor.

Hapishanede 67 Kassam mücahidi ve 630 Filistinli de serbest bırakıldı.

Kurtarılan esirler arasında Kassam Tugayları liderlerinden Ebu Cafer el-Celudi de vardı. el-Celudi’nin 9 yıldır hapiste olduğu açıklandı.

Özgürlüğe kavuşan esirlerin bazıları hakkında ölüm belgesi bazısı için ise kayıp belgeleri düzenlendiği ortaya çıktı.

Suriye devriminin başında Esed rejimi 3 bin Filistinliyi katletmiş, binden fazlasını ise tutuklamıştı.

Rejimin Filistin direnişiyle ilgili tutumu, bu cezaevlerinde Filistinli mahkûmlara yönelik baskılarla çelişiyor.

İsrail’in Suriye’deki istihbarat binalarını hedef alması da bu karmaşık ilişkilerin bir yansımasıdır.

İnsanlığın Vicdanı Nerede?

Sednaya Hapishanesi, insan hakları ihlallerinin sembolü haline gelmiştir. Bu zulüm karşısında sessiz kalmak, insanlık onuruna aykırıdır. Uluslararası toplumun acil olarak harekete geçmesi ve Sednaya’daki gerçeklerin tüm çıplaklığıyla açığa çıkarılması gerekmektedir. Esed rejiminin yarattığı bu insanlık suçu, sadece Suriye’nin değil, tüm dünyanın sorunudur.

Bu cezaevindeki gerçekler, tarih kitaplarında insanlık suçları bölümünde yer alacak kadar korkunçtur. Gelecek nesillerin böyle bir trajediyi tekrar yaşamaması için adaletin sağlanması bir zorunluluktur. Selam ve dua ile..

Murat Alan

Akit TV köşe yazarı