BIST9.673,73%1,57
USD32.5866%0.18
EURO34,8742%0.54
ALTIN2.507,96%0.94

FETÖ elebaşının Hacı Kemal paranoyası

Latif Erdoğan

Abone OlGoogle News
30 Mayıs 2020 05:50

“Rabin oğlu Fetul”, 1970’li yıllarda kendi örgütünü kurma teşebbüsünü ilk olarak Hacı Kemal Erimez’e açar. Gecenin ilk saatlerinde başlayan ikna çalışması sabaha dek sürer; fakat Erimez’den katılım ve destek adına hiçbir olumlu cevap alamaz. Çılgına döner. Hâlbuki çantada keklik gördüğü ilk kişi Hacı Kemal’dir. Fakat işte başarılı olamamış, kendisine en sadık kişi kabul ettiği insan ayrı boy çekme hususunda onu ortada ve yalnız bırakmıştır. Kindar Fetul, onu asla cezasız bırakmayacak, kendince ihanet kabul ettiği bu davranışın bedelini ona çok ağır ödetecektir.

Ne ki henüz Hacı Kemal’e diş geçirecek güçte değildir. Hacı Kemal varlıklı zengin bir insandır. Okuyan, okuduğunu anlayan ve anladığını gayet isabetli yorumlayan bir kişiliğe sahiptir. Sosyal çevresi geniştir. Fetul’ü destekleyen İzmirli tüccarların pek çoğu Kemal Erimez’in birinci dereceden ahbabı ve dostudur. Fetul’ü Kestanepazarı’na tayin eden Yaşar Tunagür’ün, ikisinden birini tercih etme zorunda kalsa Hacı Kemal’i tercih edeceği kesindir. Hacı Kemal o günlerde Demirel’le de yakın irtibat halindedir. Ayrıca, aşırı derecede seveni, sayanı olan bir insandır. Kemal Erimez’le ters düşmek Fetul’e çok şey kaybettireceği içindir ki, Fetul bu handikapları aşıncaya kadar sabredecek, iğbirar ve kinini içine gömecek ve Kemal Erimez’e ters düşmemeye azami gayret gösterecektir.

1976 yılındaydı. İzmir’de örgüt tarafından “Çeşme” diye isimlendirilen Fetul’ün kaldığı örgüt karargâhının salonunda oturuyorduk. Hacı Kemal, yanında şimdi ismini hatırlayamadığım İzmir merkez vaizlerinden biriyle Fetul’ü ziyarete geldi, beraberindeki vaizi biraz methederek tanıştırdı. Sohbet esnasında söz Türkiye’nin o gün bilinen meşhur vaizlerine takıldı kaldı. Hacı Kemal, Tahir Büyükkörükçü, Feyzullah Değerli, Necmettin Nursaçan, Rıza Çöllüoğlu gibi o günlerde meşhur olmuş bütün vaizleri pek çok faziletli yanlarıyla anlattı durdu. O anlattıkça Fetul renkten renge giriyor, nefesini burnundan alıp veriyordu. Kıskançlık damarının çatlayacak hale geldiğinin herkes gibi Hacı Kemal de farkındaydı, fakat hiç oralı olmadı, anlatacaklarını bitirinceye kadar konuşmasını sürdürdü. Fetul, ikindi namazını kılalım bahanesiyle sohbeti sonlandırdı, kendi odasına çekildi. Hacı Kemal’in kulağına eğildim, “Hacı Abi bunu neye yaptın?” diye gülerek sordum. O da benim kulağıma eğildi ve fısıltı halinde “Kasıtlı yaptım, kendisini tek, bulunmaz zannetmesin” dedi. İkimiz de gülüştük. Biz gülüştük, ama bu olayın Fetul’ün kin ve nefret ateşine odun taşıdığı kesindi…

Hacı Kemal’in İstanbul eşrafıyla da arası iyi idi. Asım Ülker, Sabri Ülker, Yahya Kiğılı, Necati Şahlar gibi pek çok işadamıyla birebir dostlukları vardı. Fetul onun bu potansiyelinden istifade adına Hacı Kemal Erimez’i İstanbul örgütlenmesiyle görevlendirdi. Nitekim, 1976 yılının Ramazan ayında Fetul İstanbul’a ilk çıkarmasını yaptı. Sultan Ahmet Camii’nde Cuma namazı öncesi vaaz verdi. O gün Başbakan Süleyman Demirel ve Bakanlardan İhsan Sabri Çağlayangil de ezana yakın camiye girdiler. Fetul, hutbe okumak için minbere çıktı. Sözü çok uzatınca Gönenli Mehmet Efendi merhum ayağa kalkarak eliyle işaret etti ve Fetul’ü minberden indirdi. Hem bu vaazı hem de Demirel’in oraya gelişini organize eden kuşkusuz Hacı Kemal’di. O gayet samimi şekilde, kim olduğunu çok sonra öğreneceğimiz bu lanetliyi İstanbullulara tanıtmak için çalışıyor, çırpınıyor, durmak, dinlenmek bilmiyordu…

1991’lerde örgütün yurt içi yapılanması sonunda kıvamına ermiş, İstanbul başta olmak üzere pek çok büyük şehirde örgütü destekleyen çok sayıda işadamı, tüccar ve esnaf devreye girmişti. Fetul o güne kadar beraber çalışma zorunda olduğu kişilerden bazılarını inisiyatifi tekelleştirme adına artık aşabilecek duruma gelmişti. Hacı Kemal de ilk kurbanlar arasındaydı. Abdullah Aymaz, İlhan İşbilen de Fetul tarafından ayak bağı olarak görülmeye başlanmıştı. Son iki kişinin ipini çekmeyi bana teklif etti. Ben kabul etmeyince kararını geri çekti.

Hacı Kemal durumun farkındaydı. Bir keresinde “Kendimi Sakıp Sabancı’nın Gönül Galerimden Geçenler kitabındaki jeneratör ustasına benzetiyorum” demişti. İtiraz ettim, Hacı Abi inşallah bundan sonraki dönemde daha önemli hizmetler yapacaksınız mealinde sözler söyledim.

Altunizade FEM’in beşinci katındaydık. Biz birkaç kişi büyük salonda oturuyorduk. Fetul, Hacı Kemal’i odasına davet etti. Oda kapısı açık olduğu için konuşmalar aynen duyuluyordu. Fetul, o mübarek kişiye geçmişten o güne içinde biriktirdiği bütün kin ve nefretini kusuyordu. Biri bağırıyor, diğeri çocuk gibi çığlık atıp ağlıyordu. Bir ara duyduklarım karşısında beynimim donduğunu hissettim. Maddi- manevi bütün varlığını ona bezil etmiş bu onur abidesine bu nankör, “Sen beni asla kabul etmedin, beni hazmedemedin, bir kere olsun kürsünün önüne oturup da benim vaazımı dinlemedin, şimdi iki ayağın çukurda, yakında ölüp gideceksin ve ben de ötede senin elinden tutmayacağım” mealinde herzeler savuruyordu.

İşi anlamıştım, bu zalim yine kıskançlık histerisine tutulmuş, Hacı Kemal’in yurt dışı hizmetlerindeki başarısı ve ona olan teveccühün yoğunluğu onu zıvanadan çıkarmıştı. Hacı Kemal’i görevden almasına haklı gerekçe bulamayınca da böyle zırvalara başvurmuştu. Olgun insandı, dışa hissettirmemeye gayret gösterdi, fakat bu olaydan sonra Hacı Kemal hep buruk yaşadı.

Zaten bir süre sonra da hastalandı. Hastaneye kaldırıldı. Ziyaretine gitmiştim. Tedavisiyle ilgilenen bütün doktorlar FETÖ elemanıydı. 13 Mart 1997’de vefat etti. İşin garip tarafı vefat ettiğinde yakınlarından hiçbirinin hatta hiçbir refakatçinin yanında bulunmayışıydı.

Cenaze namazı çok kalabalık bir cemaat tarafından Fatih Camii’nde kılındı. Defin tamamlandıktan sonra Altunizade’ye döndük. Fetul suskun oturuyor, çevresindekiler de bu suskunluğu hüzne yorumlayarak sessiz sessiz gözyaşı döküyorlardı. Ben içeriye girince Fetul birden ayağa fırladı. Bana bakarak ve yüksek sesle bağırarak “O benim ölmemi ve yerime geçmeyi düşünüyordu, ama işte benden önce öldü…” dedi ve hışımla salonu terk ederek odasına girdi.

Sözün sahibi paranoyak ise, bu sözü “O beni öldürtmek istedi, ama işte ben onu öldürttüm” şeklinde anlamak herhalde yanlış olmaz sanırım…

Latif Erdoğan

Akit TV köşe yazarı