BIST9.915,62%2,05
USD32.509%-0.09
EURO34,7760%-0.56
ALTIN2.438,67%0.10

Haddini bilmek…

Latif Erdoğan

Abone OlGoogle News
07 Eylül 2019 02:02

Reisin, şartların zorlaması sebebiyle istemeden işlediği iki siyasi hatası olmuştur. Bunlardan ilki Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığına, ikincisi de Ahmet Davutoğlu’nu Başbakanlığa taşımasıdır. Şayet ikisi de kendilerine bahşedilenin kendilerini çok aşan birer nimet olduğunu idrakle davranabilselerdi, belki işlenen hata tarihsel olur ve topluma yansımaları da zamanla telafi edilir, unutulur giderdi. Halbuki işin içine hırslar, ihtiraslar girdi.  Kişisel hevesler, toplumun beklentileri gibi pazarlanmaya çalışıldı. Bu sebeple de baş ağrıtan mesele haline dönüştü.

Yine de bu yazı, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan gibi bazı isimlerin hadlerini çok aşan ifadelerle bulanık suda balık avlama heveslerine bir cevap olarak yazılmamıştır. Bu yazıda Abdullah Gül’e de bir gönderme yoktur. Tahlillerimiz genel bir değerlendirmeyi yansıtmakta. Ne ki adı geçen isimlerin bu yazıdaki bazı ifadeleri herkesten çok sahiplenmeleri gerektiği zarureti de açıktır. Atalarımız boşuna dememişler, İslam’ın şartı beştir, altıncısı haddini bilmektir.

Sonsuzluk ve sınırsızlık, sadece ve yalnız Alemlerin Rabbine mahsustur. O’nun dışında her varlık, nitelik ve nicelik açısından göreceli de olsa, neticede belirli bir nihayetle sınırlanma ve akıbetle sonlanma durumundadır. Kozmik kural budur. Genel ve özel, külli ve cüzi istisnası da yoktur.

İsimlendirme,  hayret ve şaşkınlığını aşmış bulunan idrakin, şeylerin mahiyetini ihata hamlesidir. Eşyanın belleğe kodlanması ise, ayrı ayrı binlerce birin aynı bir tek bire teksifi ameliyesidir. Buna, somutu soyuta, soyutu somuta dönüştürme faaliyeti demek de mümkündür. Şekil mahbestir. Ne ki muhteva için rahmi mader sayılır…

Sınırlılık psikolojisinin açılım varyasyonları pek çoktur. Örneğin, yetinme psikolojisi de denilen kanaat bunlardan biridir. Yetinme psikolojisi, istek, talep ve arzuları ihtiyaç ve zaruret ilkeleriyle sınırlandırmak demektir. İsrafa ve fantastik taleplere rezerv konulması şarttır. Paylaşımda adalet esastır. İhtiyaçları ihtiraslardan arındırmak elzemdir. Nefsani dürtü ve tazyiklere akıl, vicdan ve elbette dinin getirdiği sınırlandırmalarla set çekilmesi vecibedir. Ölçü ve dengeyi yaşamın merkezine oturtmak reel pratiktir. Hak ile çerçevelenmiş bulunmak korunmanın da gerçek garantisidir.

His, duygu ve melekeleri terbiye ile sınırlandırma, şahsiyeti olgunlaştırıcı tedbirdir. Sınır tanımayan serbestlik uzak ve yakın vadede hep faciadır. Kültürel erozyon, kültürel disiplinlerden kopuşun tabii neticesidir. İnsani hak ve değerlerle çelişmeyen örf, adet ve geleneklerin bağlayıcılığı toplum reflekslerini canlı tutan dinamiklerimiz kabul edilmek durumundadır. Kaybedilen her değer, insan yanımızdan koparılıp atılan bir parçadır. Olanları kanıksama tepkisizliği, maruz kalınan felaketin vahametine göstergedir. Değer ve disiplinlerimizin sınırına geri dönüş ise yegane kurtuluş çaresidir.

Mesleki veya düşünsel anlamda ihtisaslaşmanın, derinleşmenin temelinde yatan besleyici faktör yine sınırlılık şuuru, limit bilincidir. İlgi, alaka ve gayret yönlendirmelerinin belirli konulara yoğunlaştırılmasının elde edilmesi planlanan neticelere pozitif katkısı malumdur. Kolektif total başarı, bireysel partikül başarıların bileşkesidir. İnsan  zeka, deha ve kabiliyetlerinin harikulade inkişafı ve elvan elvan çiçek açması belirli tahdit ve tecrit temrinleriyle, inhisar süreçleriyle yakından alakalıdır.

Çeşitliliğe dağılmış istidatların böylesi bir inkişafa mazhariyetleri oldukça zordur. İhtisaslaşma biraz da bütünleşme meselesidir. Süreli ya da süresiz ama mutlaka öteki şeylerden arınma yaşanmadan böylesi bir bütünleşmenin hayata geçirilmesi imkansızdır.  Söz konusu şuur insanın kendi potansiyel ve değerlerini doğru ve rantabl kullanması bakımından da ayrıca mühimdir. Uğraşılarda seçicilik ön şarttır,  faydalılık, yararlılık öncelikli kriterdir.

Bir başka varyasyon da haddini bilmek, yani edepli olmaktır. Haddini bilmek, insanın kendini tanıması bilgeliğini, tevazu, mahviyet ve herkesi özünden üstün görme erdemleriyle taçlandırması vakasıdır. O, ariye ve ödünç alınmış şeylere gönül kaptırmama ve geçici konumların yüzündeki fanilik yazgısını okuma ferasetidir. Yine o, verilenlerin de elden alınanların da sonuçta aynı gayeye, iptila ve imtihana vesile kılındığını asla unutmama meziyetidir.

Haddini bilmek, üstünlüğü takvada arama, takvanın neticesini de bütünüyle ötede bekleme, bulma arzu ve kararlılığı; iyilikleri, güzellikleri hep gerçek sahibine yani Allah’a irca, hataları, kusurları, kötülükleri, çirkinlikleri daim nefsine mal etme asaletidir. O, salaşı saraydan, sarayı salaştan tefrik etmeme; birincide huzur sarayında, ikincide tevazu salaşında ikamete amade olma halidir. Hastalıklar  uyarıdır, musibetler öğretidir, rabıta-ı mevt azıktır. Haddini bilmek bunlarla kaimdir.

Tekvini sınırlandırma ferdiyetten bir tezahürdür, tanınmaya ve istiladan korunmaya vesiledir. Teşrii sınırlandırma çok yönlü hususiyeti, çok yönlü mükemmelliğe dönüştürme strüktürüdür. Her iki paradigma hayatın bütün cepheleri için aynı oranda elzem ve geçerlidir.

Cennet zahmetlerle, cehennem ise şehvetlerle çevrilidir. Sınır algılaması, her insanı yakından ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken böylesi bir finale hazırlıklı olmaya zorlayıcı keyfiyeti yönüyle de çok önemlidir.

Latif Erdoğan

Akit TV köşe yazarı