BIST9.577,46%-1,12
USD33.9935%37.8190
EURO37,8343%44.9049
ALTIN2.820,59%0.39

Gelin Allah’a dönelim

Latif Erdoğan

Abone OlGoogle News
07 Eylül 2024 07:32

Söze Koca Yunus’un dizeleriyle başlayalım: Ben gelmedim dava için/ Benim işim sevi için/ Dost’un evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim- Yunus der ki ey hoca/ İstersen var bin hacca/ Hepsinden de iyice/ Bir gönüle girmektir- Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi/ Elin yüzün yumaz değil/ Bir gönülü yaptın ise/ Er eteğin tuttun ise/Bir kez hayır ettin ise/ Binde bir ise az değil.- Elif okuduk ötürü/ Pazar eyledik götürü/ Yaratılanı hoş gördük/ Yaratandan ötürü.

Derdimiz, davamız, yaratılış gayemiz, Rabbimizi kullarına tanıtmak ve O’nu, kullarına sevdirmek olmalıdır. Bir hadisi kutside Rabbimiz: “Ben gizli hazine idim. Bilinmeyi sevdim. Yaratılmışları beni bilsinler diye yarattım” buyurur. Yaratmanın ve yaratılmış olmanın hikmet merkezi budur.

Dinler bunun için vardır, indirilen kitaplar bunun için indirilmiştir, peygamberler bunun için gönderilmiştir, yaratılış ağacının semereleri yüz binlerce asfiya, milyonlarca evliya ve salih kullar insanlıktaki kemalat serüvenini bunun için gerçekleştirmiştir ve dünya nizamı bunun için ayakta durmaktadır.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri içine sığdırdığı engin muhteva itibariyle ne müthiştir: “Katiyen bil ki, hılkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır. Ve insaniyetin en ali mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en halis surur… ve kalb-i insan için en safi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Evet, bütün hakiki saadet ve halis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar onsuz olamaz. Cenab-ı Hakk’ı tanıyan ve seven; nihayetsiz saadete, nimete, envara, esrara ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakiki tanımayan, sevmeyen nihayetsiz şekavete, alama ve evhama manen ve maddeten müptela olur.” (Yirminci Mektup)

Sözü Niyazi Mısri Hazretlerinin dizeleriyle sürdürelim: Hevaya yiter gönül, gel Allah’a dönelim gel/ Siva ise yiter gönül, gel Allah’a dönelim gel/ Nice bir sevelim gayrı, nice bir olalım ayrı/ Analım vuslat-ı yâri, gel Allah’a dönelim gel/ Bize Hak’tan gel olmadan, ecel kösü çalmadan/ Canın Azrail almadan, gel Allah’a dönelim gel/ Özenmez misin ol yara ki aldanmışsın ağyara/ Seni azdırmış emmare, gel Allah’a dönelim gel/ Talep kıl hep sehergahı, yürekten eylegil ahı/ Sevenler buldu Allah’ı, gel Allah’a dönelim gel/ Soralım gel bilenlere, külli boyun verenlere/ Visaline erenlere, gel Allah’a dönelim gel/ Niyazi’ye olup haldaş, olursun gel yola yoldaş/ Döküp gözlerimizden yaş, gel Allah’a dönelim gel.

Dönüş O’nadır. Ve iyi ki dönüşümüz O’nadır. Aksi halde bize yerleştirdiği latife-i rabbaniye –ki O’ndan başka kimseye razı olmaz- O’nsuz ebedi azapta kalırdı. O’ndan gelen ve O’na döneceği anı hasretle bekleyen ruhumuz, dönüş O’na olmasaydı her anında bin ayrılık azabı yaşardı. O’nu görmeye müştak gözümüz, eğer dönüş O’na olmasaydı, kör kalmayı görür olmaya binlerce defa yeğlerdi. Kulağımız O’ndan gelecek ircii emrini bekler dururken O’na dönüş olmasaydı var oluşu ona ne kadar giryan gelirdi. Kalbimiz O’nun Kâbe’si iken, dönüş O’na olmasaydı viraneye dönerdi.

Dönüş O’nadır. Ve iyi ki dönüş O’nadır. Yoksa âşıklarının hali nice olurdu. Çöllere düşer çöllerde boğulurdu. Sadıkları, mutlaka akıllarını yitirir divane olurdu. Hele nebi kulları, anlamsızlığın girdabında sonsuza dek çile çekerdi.

Bizim için hayatı yaşanır kılan, varlığa mana yükleyen, yokluktan ürperti veren ancak ve ancak dönüşümüzün O’na olmasıdır. Bizi yoktan var etmesi gibi dönüşümüzün O’na olması da O’nun sonsuz lütfudur. Herkes O’na dönecektir; fakat O’na dönüşün cennetten de öte en büyük lütuf olduğunu sadece O’nu sevenler zevk edecektir.

Kendimize dönelim kardeşler, O’nu kendimizde bulalım. Kitabında yüzlerce yerde Zatını bize Rahman ve Rahim olarak tanıtan Rabbimize firar edelim. Günahlarımızın çokluğu dönüşümüzü engellemesin. O, Gafurdur, O tövbeleri kabul edendir. Yeter ki biz günahlarımızı itiraf ile aczimizi, fakrımızı, hiçliğimizi sermaye edinelim.

Biz de Kuddusi gibi diyelim: Ey rahmeti bol Padişah/ Cürmüm ile geldim sana/ Ben eyledim hadsiz günah/ İsyan ile geldim sana- Adın Senin Gaffar iken/ Ayb örtücü Settar iken/ Kime gidem Sen var iken/ Cürmüm ile geldim sana.

Ve sözümüzü, sonu misk olsun diye bir ayetle bitirelim: “Şu halde Allah’a firar edin.” (Zariyat, 50)

Latif Erdoğan

Akit TV köşe yazarı