BIST9.682,68%-0,03
USD33.9615%37.6639
EURO37,7692%44.6691
ALTIN2.821,47%0.42

Sahabeyi anlamaya doğru

Latif Erdoğan

Abone OlGoogle News
31 Ağustos 2024 11:00

“Ya Rasulallah, ne olurdu Ashab-ı Kehfin köpeği gibi ben de senin ashabının arasında cennete girseydim. Onun cennete benim cehenneme girmem reva mı? O, Ashab-ı Kehfin köpeği ise ben de senin ashabının köpeğiyim.”(Molla Cami)

Peygamber Efendimize mümin olarak erişmiş ve bu imanla ahirete intikal etmiş Müslümanlara sahabe, çoğuluna ashap denir. Onlar İslam’ın ilk model topluluğudur.

Sahabenin adaleti üzerinde ümmetin ittifakı vardır. Yani, Kur’an’a ve Peygamber Efendimize ait meseleleri nakilde bütün sahabe topluluğu doğruluklarıyla tasdik edilmek durumundadır. Çünkü bunların hiç birinden aksini gösterecek bir hal sadır olmamıştır.

Ashabın kendi aralarındaki ihtilafları birer içtihat meselesidir; onların adaletine gölge düşürecekdavranışlar değildir. Onların bizim gibi birer beşer olması, her zaman hata yapma ihtimallerinin bulunması gibi mülahazalar, yaşanan bazı vakıalarla örtüşse bile, onların Kur’an ve hadis naklindeki adaletlerine zarar verecek kategoride delil olarak sunulamaz. Hatalar, yanlışlar beşeri ilişkilerle sınırlandırılır. Bunun dışında onlara sorgulama adına dini bir anlam yüklenemez.

Dinin özünü ve aslını, doğrudan Peygamberimizden görerek, duyarak, yaşayarak öğrenen ve bu bilgi ve pratikleri kendilerinden sonraki nesillere aktarmayı varlık gayesi edinen bir topluluğun, varlık gayelerine taban tabana zıt bir davranış sergilemeleri sadece imkansız değil aynı zamanda muhaldir.

Çünkü onlar iman ile küfür arasındaki derin uçurumu, doğru ile yalan arasındaki sonsuz mesafeyi bilerek, görerek yaşamış insanlardır. Onlar, tercihlerini imandan ve doğruluktan yana kullanmışlar; küfürden ve yalandan ebedi uzak durmayı fıtrat haline getirmişlerdir. Ve onlar doğrunun temsilci Hz. Muhammet Mustafa’nın safında yer almış ve bu uğurda canlarını, mallarını, kardeşlerini, evlatlarını feda etmişler, en yakınları bile olsa Müseylime-i Kezzab ile temsil edilen küfür cephesinde bulunanları düşman bellemişlerdir. Elbette onların düşman safına geçmeleri mümkün değildir; böyle saf değiştirenler vardır, fakat onlar yukarıdaki tarif gereği zaten sahabe değildir.

Ümmetin onlardan sonra gelenleri ne kadar alim ne kadar Allah’ın veli kulları dahi olsalar asla sahabe seviyesine ulaşamazlar. Bazı hususi ve özel hallerde onları geçseler de umumi fazilette hiç kimse sahabeye yetişemez.

Mesela, içtihatta, yani Kur’an’dan ve hadisten hüküm çıkarmakta ve Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu ameli Kur’an’dan anlamakta sahabeye yetişilemez. Çünkü onların yaşadıkları dönemin en öncelikli meselesi bunlardı. Akıl, muhakeme ve zihni melekelerin bütünü bu yönde çalışıyordu. Merak duygusu, Rabbimizin bizden istediklerinin ne olduğu konusuna odaklanmıştı. Yakın ve uzak çevrede oluşan olaylar, sürekli bu merakı zinde tutacak şekilde cereyan ediyordu. Sahabe, içtihadi meseleleri bütün şartlarıyla yaşıyor, şuuru onlarla bütünleşiyordu. Dolayısıyla bu atmosfer, içtihada kabiliyeti olan namzetlerin istidatlarındaki kıvılcımı tutuşturuyor, onları çok kısa sürede müçtehit yapıyordu. Onlarla aynı istidatta olan daha sonraki dönem insanlarının yüz senede ulaşamayacağı zirveye onlar birkaç sene gibi kısa bir zamanda ulaşıyordu.

Mesela, sahabenin Allah’a yakın olmada (Kurbiyet) kazandığı mertebeyi hiçbir veli elde edemez, bu noktada ümmetin hiçbir ferdi sahabeye yetişemez. Cenab-ı Hak, bize bizden yakın biz ise O’ndan nihayetsiz derecede uzağız. Velayetle kazanılan yakınlık kurbiyete dayanır. Yani bizim O’ndan uzaklığımız esas alınarak afaki ve enfüsi binlerce berzahtan geçerek elde edilir. Sahabe ise, sohbet-i nebideki insibağ ile akrabiyet-i iahinin inkişafı esasına dayanarak Allah’a yakınlık elde eder. Bu iki yakınlık arasında sonsuz derecede mertebe farkı vardır.

Mesela, sevap kazanımı cihetiyle sahabeye yetişilemez. Çünkü onlar, bir şeye sebep olan onu işlemiş gibidir kaidesince bütün ümmetin işlediği her türlü sevaba ortaktırlar. Dini hayatın bize ulaşmasının ilk öncüleri olmaları sebebiyle onların din kaynaklı hasenatları kendilerinden sonrakilerin bütününe denktir. Ayrıca, içinde yaşadıkları zorlu şartların bir gereği olarak az amelleri çok hükmündedir; ilk elden edindikleri terütaze feyiz itibariyle de onlar gibisi yoktur. Bu sebepledir ki Efendimiz, onları gökteki yıldızlara benzetmiş, onların içinde yaşadıkları çağı en hayırlı çağ olarak vasıflandırmış ve başkasının Uhud Dağı kadar infakının onların yarım avuçluk hurma infakına yetişemeyeceğini ifade buyurmuşlardır.

Evet, dinin temeli onlardır. Onun içindir ki dinimizi yıkmak isteyen oryantalistler, onları hedef almışlar; bizden gibi görünen hainler de hemcinsleri olan o alçaklara çanak tutmuşlardır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar ümmetin sahabeye olan sevgi ve hürmetini aşındıramayacaklar, bu köklü temeli asla sarsamayacaklardır.

Not: Konuyu özetleyerek yazdım; bu sebeple de sahabenin üstünlük gerekçeleri oldukça eksik kaldı.En iyisi mi siz, Yirmi Yedinci Sözün Zeylini tekrar okuyun. Hürmetlerimle...

Latif Erdoğan

Akit TV köşe yazarı