BIST9.708,98%0,66
USD32.5155%-0.12
EURO34,7832%-0.23
ALTIN2.422,87%-0.30

Yabancı savaşçı, haydut ve katil sürüsü kim oluyor?

Kenan Alpay

Abone OlGoogle News
22 Ekim 2019 01:23

Halk iradesinin hiçe sayıldığı, hukukun paspas edildiği ülkeden bahsederken elbette öncelikle yanı başımızdaki Suriye’den bahsediyoruz. Suriye halkına Esed/Baas rejiminden başkasını layık görmeyen hatta Suriye halkını 50 yıldır mecbur ve mahkûm edildiği Esed/Baas cuntasına en az bir 50 yıl daha şartsız koşulsuz mecbur ve mahkûm edilmesini dayatan bir dünya düzeni hakim. Sadece Rusya ve İran değil Amerika ve Avrupa gibi Mısır ve Körfez ülkeleri de bu pozisyonda kararlılar. Hayır, basit bir genellemeden, mantık dışı bir komplo teorisinden veya ajitasyon olsun diye atılmış bir slogandan bahsetmiyoruz. Suriye, yeni dünya düzeni denilen statükonun kilit taşı mahiyetinde ve bu kilit taşının çözülmemesi için hemen bütün düşman kamplar ittifak kurdular.

Suriye’nin geleceğini konuşurken Suriye halkının hakkı, hukuku, iradesi değil Amerika ve Avrupa’nın PKK-PYD’ye yaptığı yatırımları, Rusya ve İran ordularının Beşşar Esed çetesinin bekası adına seferber oluşunu tartışmaların merkezine koymak adet oldu. Siyasal analiz, diplomatik ilişki veya jeo-politik strateji Suriye halkının iradesini hesaba katılmaya değer bulmuyor. Suriye halkı olsa olsa küresel planların basit bir piyonu, hak ve özgürlük talepleri uğruna verdiği mücadeleyle vekâlet savaşının bir parçası derekesinde önemsiz, değersiz ve lüzumsuz bir unsur mesabesinde görülüyor, gösteriliyor. Peki, bu hesaplar Amerika-Avrupa ve Rusya-İran cephesi namına makbul bir Suriye tablosu inşa etmeyi mümkün kılar mı? Suriye halkı iradesinden, temel hak ve özgürlüklerinden bir 50 yıl daha mahrum kılınabilir mi? Birileri için zaten başka hiçbir seçenek yok, bu düzen böyle geldi ve böyle gidecek!

Baas ve PKK İçin Savaşanlar Yabancı Sayılmaz

Mart 2011’den bu yana Suriye’de yaşanan büyük yıkım ve katliamları neredeyse tek bir soruna, “yabancı savaşçılar” sorununa indirgenerek tartışıldı. Daha doğrusu “yabancı savaşçılar” meselesi hiçbir zaman doğru dürüst tartışılamadı. Afgan, Özbek, Uygur, Çeçen veya farklı etnik grupların Beşşar Esed rejimi ve PKK-PYD’ye karşı savaşan Suriye halkının yanında saf tutması en büyük ve en önemli kriz sebebi sayıldı. Lakin aynı süreçte Rusya ve İran ordularının, Lübnan ve diğer ülkelerden getirilen Şii militanların Suriye’deki askeri varlığı Baas rejimi lehine savaştığı için sakıncalı bulunmadı.

Kimse Rusya ve İran ordularının Suriye halkının üzerine yağdırdığı füzelerin, bombaların ne kadar büyük kayıplara yol açtığının envanterini tutma ihtiyacı duymadı. Demek ki; Ortodoks Slav Rusya ve Pers Şii İran ordularının Sünni Arap halkı katletme hakkı üzerinde ama açık ama örtülü bir ittifak olduğu anlaşılıyor. Türkiye’deki Amerikan üslerine karşı çıkıp, Suriye’deki Rusya ve İran askeri üslerini savunan ahlaksız bir anti-emperyalist mantık bırakın ayıplanmayı takdir ve tebrik ediliyor.

Suriye’deki Amerikan, Fransız, İngiliz ve Alman askeri varlığı da sadece PKK-PYD bağlamında rahatsız edici bulunuyor. Oysa PKK garnizon devleti projesi için görev alan Amerikalı ve Avrupalı askeri danışmanların, teknik destek heyetinin Suriye halkına karşı üstlendiği kanlı misyonu görmezden gelip, salt olarak Türkiye’ye yönelik tehditleriyle kınanıp lanetlenemez. Ancak bunların Türkiye’ye karşı oluşturdukları tehdit ve kurdukları tuzakların öncelikle Suriye halkını tehcir ve katliama tabi tutarak hayata geçirilebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Türkiye’nin PKK’yı destekledikleri gerekçesiyle ABD ve Avrupa ülkelerinin askeri varlığıyla mücadele etme hakkı kadar en az Suriye halkı da hak sahibidir.

 Ergenekon’da Semiren Şebbihalar

Yabancı savaşçı kimdir? Baas/Esed rejimi hesabına savaşanlar yabancı savaşçı sayılmıyor ve sorun olarak görülmüyor. PKK-PYD saflarında devrimci mücadele verenlere zaten hiçbir zaman yabancı savaşçı sıfatı yakıştırılamıyor. Ancak hakikat propaganda edilenlerden bambaşka şeyler haykırıyor. Amerikalı ve İngilizler, Alman ve Fransızlar, Rus ve İranlılar, Lübnan veya diğer ülkelerden gelen Şii milisler sadece yabancı savaşçı değil, Suriye’deki işgal ve katliamlardan sorumludurlar. Kimse emperyalist devletleri, lejyoner birlikleri, aklamaya ve meşrulaştırmaya kalkışmasın. Suriye halkının katilleri de bellidir, Suriye halkının namusunu iffetini savunmak için mücadele edenler de besbellidir.

Barış Pınarı Harekâtı’yla birlikte mezkûr tartışma yeniden alevlendi. Türkiye ile harekâta katılan Suriye Milli Ordusu aleyhinde söylenen sözlere ve konumlanışa dikkat etmek gerekiyor. “Güvenlik Uzmanı” sıfatıyla, stratejist, analist veya akademisyen gibi etiketlerle ekranlara çıkarılan, görüşleri gazete manşetlerine taşınan kimi ulusolcu-Kemalist kimi sol-liberal tipler Suriye Milli Ordusu üzerinden kâh Esed rejimin kâh PKK’yı temize çıkarmanın sinsi tezgâhlarını kurdular. Örneğin Soli Özel’in penceresinden PKK-PYD, dünya kamuoyunda meşruiyet ve sempati devşiren tertemiz ve tereddütsüz bir biçimde sadece “Suriyeli Kürtler” etiketiyle pazarlanıyordu. Buna mukabil Suriye Mili Ordusu disiplinsiz, savaş hukuku ve insan haklarını çiğneyen cihatçı unsurlar olarak tasvir ediliyordu. Türkiye’nin askeri harekâtına gölge düşürmekten ibaret bir kırk haramiler, eşkıyalar güruhu yani.

Sözcü Gazetesi yazarları Emin Çölaşan ve Yılmaz Özdil gibi Ortodoks Kemalist, askeri vesayet aşığı propaganda memurlarının çizdiği tablo ise en çirkef haliyle zuhur etmekteydi. Çölaşan ve Özdil’e göre Suriye Milli Ordusu diye bir ordu yok. Çünkü SMO; ordu-mordu, asker-masker değil saçlı sakallı bir güruh, ne idüğü belirsiz başıbozuk tipler. Kemalist Şebbiha takımından İsmail Saymaz’ın lejyoner diye kirletmeye kalkıştığı, Sinan Oğan ve Ümit Özdağ gibi ırkçıların nargile keyfi süren korkaklar diye resmetmeye giriştiği Suriye direnişini tümden itibarsızlaştırarak esasen Esed/Baas cuntasının bekasına hizmet önceleniyordu.

Yarım asırlık Baas/Esed cinayet şebekesine direnmek, Rusya ve İran’a karşı savaşmak, Amerika ve PKK’yı püskürtmeye kalkışmak Kemalist Şebbihaların tabii ki hoşuna gitmez, aksine düşmanlık ve nefretini büyütür. Arap nasyonal sosyalizmine inanmıyorlarsa, Amerikan güdümünde hareket etmiyorlarsa hâlâ İslam kardeşliği ve Muhammed Ümmeti için mücadele ediyorlarsa elbette tahkir edilip lanetlenirler!

Kemalist Şebbihalara göre Esed vatansever kahraman olurken, emperyalist devletlerin tehcir, cinayet ve yıkımlarını durdurmak üzere direnenler “süzme vatan haini” sayılıyor. Bunların şeref ve haysiyetten, ahlak ve hukuktan anladığı, anlayabildiği böylesi şirretliklerden ibarettir. İslam coğrafyasına bakarken kimi Müslümanların bu tür kargaları kılavuz edinmesinden daha berbat bir şey tasavvur edebilmek hiç kolay değil.

Kenan Alpay

Akit TV köşe yazarı