BIST9.716,77%-0,05
USD32.5488%0.04
EURO34,9439%-0.08
ALTIN2.439,75%0.14

71 – 53

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
21 Eylül 2020 11:59

Görüp okuduğunuz rakamlar ilk etapta sizlere bir izlenim bırakmayacağı gibi bir çağrışım da bırakmaz. Ancak bu rakamları ortak bir paydada birleştiren, onlara eşsiz bir haz / manevi bir etki bıraktıran bazı rakamlar vardır, onlar da “10” – “14” rakamlarıdır. İlk okununca şifreyi andıran bu rakamların önüne söz konusu rakamları koyduğunuz zaman karşınıza “1071” – “1453” gibi çağlara isimlerini yazdıran rakamlar çıkar.

1071 – 1453 rakamları daha doğrusu yılları; Anadolu’yu Türkleştirip yurt edindiren ve bu günlere kadar gelmesine / çetrefilli zamanlar geçirmesine sebep olan, her türlü bela ve musibete muhatap olup duçar kalmasına rağmen terk – i diyar ettirmeyen, Peygamber duasına mazhar olan, çağa açıp çağ kapattıran, Bizans gibi bir “yıkılmaz” (!) ı yerle bir / un ufak ettiren, böğüre saplanan hançer gibi burçlara dikilen Türk bayrağının indirtilmediği, “cennet” bellediğimiz ülkemizin bizlere bırakılmayacak kadar değerli olduğunu hatırlatan bir vatanın açılış ve sahipleniş dönemleridir.

Türk milleti, 1071 yılındaki Malazgirt Zaferi’yle birlikte bir taraftan Anadolu kapısını açarken diğer bir taraftan da 1453 yılındaki İstanbul Fethi’yle birlikte Avrupa’nın kapılarını aralamış ve Viyana kapılarına kadar dayanarak bunu göstermişti. Türkleri durdurmak için dün üst üste yapılan ve bir türlü başarı ile sonuçlanamayan Haçlı Seferleri; hilal ile haçın kavgasına / savaşlarına sebep olmuş, aziz bellediğimiz Türk milleti tüm zamanlarda “öcü” görülmüş – ilerlemesinin durdurulması için her yol mubah olarak kabul edilmiş ve kör olası bu zihniyet bir türlü değişmemiştir.

Çağ, dönem ve kurumların adı değişse bile bir türlü zihniyetini değiştirmeyen, coğrafi yönü itibariyle değil yaptıklarıyla “batıl” olmaktan öteye gidemeyen, gerek geçmişte ve gerekse bu gün uluslararası teşkilat ile politikalarda isim değiştirerek karşımıza çıkan, Türk’e ve Türklerle birlikte hareket eden herkese düşmanlık besleyen bu tavır ve davranışlar (Haçlı Seferleri), artık iyiden iyiye ve aleni bir şekilde yüzsüzlüğe dönük bir vaziyet almıştır. Kinlerini kusmakta bir beis görmeyen ve “bu kadarına da pes!” dedirten Batı’nın bu politikaları (!) karşısında basiret ve feraset sahibi atalarımızın “domuzdan post, gâvurdan dost olmaz!” demesi ile mümine kadınlarımızın gayr – i müslim erkeklerle evlenmesinin caiz görülmemesi de boşuna değildir!...

Dün padişah eteğine yapışıp el aman dileyen, af edilmeyi bekleyen, debdebe ve şaşaada birbirleriyle yarışırcasına kapılarda kulluk yapan Avrupalı, son 100 yıldır adeta intikam alırcasına, Türk’ü önce “hasta” etmiş ve sonrasında da – “barış”, “zafer” ya da “hezimet” olarak adlandırılan Sevr ve Lozan gibi anlaşmalarla ( ya da dayatmalarla) - o hastanın ölümünü beklemiştir, ama bilmiyordu ki küllerinden yeniden doğmayı / her düştüğü yerden yeniden kalkmayı bilen bu aziz millet “Türkler” den başkası değildi.

Zaman zaman yönetimi sekteye uğrasa da, kendi hizmetkârları olan köleleri satın alsalar göbekten bağlayıp “darbe” yaptırsalar da Batı hiçbir zaman ve tam anlamıyla Türkiye’yi esareti altına alamamıştır. Bu toprakların altı ve üstü ayrı bir manevi zenginliğe sahip olduğu için sürekli olarak onların şefaat ve dualarıyla her türlü bela ve musibeti derdest etmeyi bilen Türkiye, her saldırıyı da püskürtmeyi de bilmiştir. Libya, Irak, Somali, Afganistan, Suriye ve dünyanın dört bir tarafındaki mazlum ve mağdur coğrafyasındaki gözyaşlarını dindirme ile Ege – Akdeniz ve Karadeniz’deki zengin doğalgaz ve petrol aramalarının başarı ile neticelenmesinin arka planında hep bu manevi zenginliğe sahip olma ve duaların kabul edilmesi gerçekleri yatmaktadır. Türk, bilir ve inanır ki haksız yere dökülen her bir kan ve gözyaşı için her türlü imkân ve maddiyat seferber edilir, seve seve / koşa koşa yardıma gidilir. Onun tarihi hep böyle hoşgörü ve merhamet örnekleriyle doludur, asla ve asla bu konulardan taviz verilmez.

Siyasi görüş, düşünce, etiket ve mevki / makam farklılık gösterse de öteden beri “ortak paydalar” da buluşamamak gibi bir huyumuz var, bir türlü bundan vazgeçemedik. Yaptıklarımızla birilerinin değirmenine su taşımaktan öte gidemediğimizi anlamak şöyle dursun, muhalif olma adına vatan hainliği yaftasıyla muhatap olmayı da artık sıradanlaştırır hâle geldik, çok yazık.Moda haline gelen ve kendince taraftar toplayan bu tutum – oluşturulmasında herkesin payı olan ve “Z kuşağı” olarak adlandırılan – “gençler” için iyi bir örnek teşkil etmiyor, etmeyecektir.

Vatan, coğrafî sınır, mağdur – mazlum, inanç, din, dil, gelenek / görenek, gelecek, kalkınma vb manevi hasletlerden bîhaber yaşayan, tüm dünyasını “dijital” e ve “sosyal medya” ya göre ayarlayıp kendine bir düzen kuran boş bir nesil, birilerinin elinde pespaye edileceği gibi kukla da yapılıp hem vatanın ve hem de kendi gelecekleri tehlikeye sokulmuş olacaktır. Bizler, gündelik tartışma ve çekişmelerle uğraşırken birileri de boş durmayıp kendi geleceğimize dinamit koymaya çalışıyor.

Libya, Suriye, Filistin, Katar ve diğer Arap ülkeleriyle ilgili “köleleştirme” faaliyetleri, “Mavi Vatan” sınırımızda aranılan petrol - doğalgaz çalışmaları ve buna bağlı olarak çıbanbaşı ülkelerin Yunanistan’ı sahaya sürüp Türkiye’yle savaşa sokulmak istenilmesinin arka planında; 100. Vesayet yılı dolacak ve etkisini yitirecek olan Lozan Antlaşması’nın hükümlerinin ortadan kalkmasına engel olunmak istenmesidir. Uyanık olmalı ve Batı’nın tüm saldırgan tutum ve davranışlarına son vermeliyiz.

Türkiye; asırlardır kuyruk acısı dinmeyen, sayısız Haçlı Seferleri’yle umduklarını bulamayan, imparatorluklarına son verilen ve zengin topraklarımızı ele geçiremeyen Batı’nın her türlü tuzak ve hilelerine karşı gerek içten ve gerekse dıştan gelecek tehdit / tehlikelere karşı kendini korumak zorundadır. Aksi takdirde bizleri karanlık bir gelecek bekliyor.

2023, 2053 ve 2071 projelerinin hayal olmaması için her türlü tedbiri alıp tehlikeyi de bertaraf etmekte fayda vardır. Yeni bir şifreye gerek kalmadan, kan ve gözyaşı dökmeden bunu yapmak; ülkesini / milletini / dinini / devletini / toplum ve neslini seven idarecilerin sayesinde olur. Her kim ki böyle idarecilere sahip çıkmıyor ve desteklemiyorsa, bu aziz vatanın ekmeği ve suyu onlara zehir zıkkım olsun, VESSELAM!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı