BIST9.716,77%-0,05
USD32.5128%-0.17
EURO34,9341%0.23
ALTIN2.432,78%0.40

Ak Parti, “devlet” demek midir?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
20 Eylül 2020 09:45

Mevlana’nın dediği gibi “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir!”. Bizi yakinen tanıyanlar dünyevî ve uhrevî görüşlerimizi / etiketimizi çok iyi bilir, Allah’ın bildiğini kuldan saklayacak kadar da ne korkağız ve ne de münafık ruhluyuz, çok şükür!...

Ömrü hayatımız boyunca – kendimizi bildiğimiz günden beri peşinden koştuğumuz davamız hep “HAK” ve “HAKSIZLIKLAR KARŞISINDA SUSMAMAK” oldu. Yeri geldiğinde savunduğumuz değerleri temsil edenlerin yanında yer aldığımız gibi bazen karşısında da durmayı bilmişiz, bu anlamda tabeladaki ismi ne olursa olsun hak edene de hak ettiği cevapları – edep / ahlâk ölçüsünde – vermişizdir. Siyasî görüş olarak sorulduğunda “sağ” – “sol” – “merkeziyetçi” cephelerinden bakıldığında her zaman “sağ” kesimde yer aldık, elhamdülillah!... Çenemizin bağlanacağı ana kadar bu çizgimizden sapmayacak kadar da dirayet ve basiret sahibiyiz. Bu çerçeveden baktığımızda kimseye verilecek bir hesabımız, ödeyecek bir dirhem diyet borcumuz da yoktur!...

Kalemimiz döndüğünce bir şeyler yazmaya – dilimiz konuştuğunca bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Kimse bizi bir siyasi partinin savunucusu, diğerlerinin de düşmanı yapmasın. Doğruyu her zaman ve zeminde ifade etmekten kaçınmadık, kaçınmayız. Her seçim döneminde önümüze konulan sandıklara da - inanç ve siyasi tercihlerimiz neyi gerektiriyorsa – o şekilde oy attık, bu gün de yine aynısını yaparız. Çiğ yemedik ki karnımız ağırsın!...

Ülkemiz 2002 yılından bu yana (18 yıldır) AK Parti iktidarı tarafından yönetiliyor, hata ve günahlarıyla birlikte yönetilmeye çalışılıyor. AK Parti iktidarının her yaptığına – kahrolası muhalefet mantığıyla – ne “hayır!” deriz ve ne de – yandaş / yalaka / müzmin partili mantığıyla – “evet!” deriz. Bu ikilemi birbirinden ayırt edebilecek kadar da her şeyi görebilme / idrak edebilme / Allah’ın verdiği aklı çalıştırabilme yeteneğine de sahibiz!...Hani dedi ya; Verilemeyecek hesabımız – ödeyemeyecek borcumuz yoktur diye, işte o kadar!...

“Hatasız kul olmaz!” ve “dost acı söyler ama doğruyu söyler!” mantıklarından hareket ederek AK Parti iktidarının da elbette ki hataları olmuştur, olacaktır. Ancak bunların bazılarının telafisi mümkün iken bazıları da pansuman edilemeyecek yaralara dönüşmüştür. Ders almamak ya da her yapılanın doğru olmadığını bilmek adına idrak yolları kapalı olan bazı arkadaşların hataları ne yazık ki kangren haline gelmiş, bize de tatlı bir üslupla bunları uyarmak düşmektedir.

Son 18 yıldır gördüklerimizden / yaşadıklarımızdan yola çıkarak “uyarıcı” maksatlı bazı tespitlerde bulunacağız:

1 – Ülke menfaatlerine her zaman sımsıkı bağlı birisi olarak açıkça şahit olduk ki – buna AK partililer de dahil olmak üzere – sağ kesim iktidarlarının yaptığı en büyük hata; “Partili” kimliklerini “üstün” görüp kendilerini dev aynalarında hissetmeleridir. Herhangi bir AK parti ilçe ya da il başkanı kendini kaymakam ya da vali makamlarının üstünde gördü, görüyor ve ısrarcı / pişkin bir tutumla buna da devam ediyor. Bu; çok yanlış bir tutum ve davranış şeklidir, yapmayın. “Deniz gider kum kalır!” misali devlet hafızası bunları çok iyi not ediyor. Kalıcı olan devletin kurumları – temsil makamlarıdır, iktidarlar gelip geçicidir, bunu da unutmayın!...

2 -Öteden beri iktidar, hükümet, devlet, vatan gibi kavramlar sürekli olarak bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde birbirleriyle karıştırılıyor. Bazen cahil cesaretiyle mi yoksa ekstra bir art niyetle midir bilinmez, genellikle hükümet ve devlet kavramları birbirleriyle karıştırılıyor. AK parti de yaptıklarıyla bu hataya düştü. Bunun arkasında birden fazla dönemdir iktidar olmanın yaşattığı nahoş olaylar, metal yorgunluğu ve güç zehirlenmesi gibi gerçekler yatmaktadır. Bir de bunun üzerine kraldan çok kralcı olanların davranışlarını eklediğinizde ortaya çıkan durum daha da vahim bir hal almıştır. AK partililer bunu çok yaptı, milleti /sevenlerini kızdırdı – küstürdü – kırdı ve bu durumlar da ters tepti. Milletin içindeki Recep Tayyip ERDOĞAN sevgisi olmasa emin olunuz ki kimse AK partinin kapısını çalmayacağı gibi bazı AK partililere bırakınız oy vermeyi yüzlerine bile bakmaz. Bu durum böyle devam etmemeli, birileri de buna “dur!” demelidir.

3 – Hiçbir parti, hiçbir iktidar devlet kurumlarının üstünde değildir. Ancak devlet kurumları da “vesayet” silahını kullanıp meşru parti ve mevcut iktidara da aba altından sopa gösteremez, haddini de bilmelidir. Herkes – her kurum yerini ve sınırını bilmekle mükelleftir, ona göre de davranmak zorundadır. AK partililer de geçmişten gelen bazı acı ve sıkıntıların intikamını alma adına ilgili kurumlarla zıt düşmüş ve anlamsız bir yetki yarışı içerisine girmiştir, bu da büyük bir hataydı. Nasıl çiçek dalında güzelse kurumlar da hiyerarşik yapıları içerisinde güzeldir, değerlidir. Devlet; kimsenin tekelinde değildir, her şeyin / herkesin üstündedir, öyle de olmak zorundadır. Bu kutsal yapının temellerine dinamit koymaya çalıştığınız zaman, sizi, yıkılan yapının enkazı altından hiç kimse kurtarmaz, kurtarmayacaktır.

4 – Anayasasında yazılı olsa ve teminat altına alınsa bile, Türkiye; hiçbir zaman “laik devlet” olamamıştır. Laiklik, bu ülkede “baskı aracı” olmasının yanı sıra ayrıca mütedeyyin insanları “vesayet” altına almak – korkutmak, safsataya dönüştürülen “hoşgörü” – “dinler arası diyalog” adları altında sulandırılmış bir dinle baş başa bırakılmak amacıyla da kullanılmıştır. Sağ iktidarlar her zaman bu gerçekle ya tam muktedir olamamış ya da bir şekilde iktidarından alaşağı edilmiştir. Millî Görüş çizgisiyle siyaset yapan rahmetli ERBAKAN’ın tüm partilerinin kapatılmasının ve 28 Şubat zihniyetinin ardında da hep o yanlış işlettirilen kahrolası laiklik anlayışı yatmıştır. Pekala “AK parti bunlardan ne kadar ders aldı?” dersiniz, ben size bu sorunun cevabını şu şekilde vereyim mi; Ders almış olsaydı 15 Temmuz yaşanmazdı! Geçmişten ders çıkartmayanlar tarihin tekerrür etmesine sebep olmaktan öte bir şey yapmamış olurlar.

5 – Sağ iktidarlar “oy deposu” olarak gördükleri cemaat – tarikat gibi dinî yapılanma ve oluşumlarla sürekli olarak dirsek temasında bulundular, içli dışlı oldular. Bu da eleştiri oklarının hedefine oturtulmaktan başka bir işe yaramamış oldu. AK parti de bu hataya düştü, basiret ve belagat kapılarını kapatıp şeksiz / şüphesiz Fetullahcılar’a ( nam – ı diğer Hizmet (!) Hareketi’ne) teslim oldu. Sonrasında da devlet içinde devlet ya da “paralel devlet yapılanması” nın önünü açtı, böyle bir tuzağa düştü. Şayet 15 Temmuz yaşanmasaydı, bizleri İran’dan daha büyük bir tehlike bekliyor olacaktı. Bazen şer bildiklerimizde hayır olabiliyor. Son zamanlarda yaşadıklarımız “bir deli gider, bir deli gelir!” ya da “gelen gideni aratır!” misallerine dönüşmesin. Korkarım ki FETÖ’nün gitmesinin (!) ardından ÇETÖ / METÖ gibi yapılanmalar gelmez, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz!” misali herkes de bunu dillendiriyor. Kulağımıza kadar gelen bazı bilgiler bizleri haklı çıkartmakta, bazı bakanlıklar ile belediyeler cemaat ve tarikatlara “barınak” yapılmaktadır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ayyuka çıkmış söylentiler karşısında bu konuya bir “dur!” demesi ve devletin ilgili kurumlarını harekete geçirmesi gerekmektedir. Bu durum öyle bir hal aldı ki tedbir almak artık farz oldu. İş işten geçmeden – yeni 15 Temmuz’lar yaşanmadan dikkatli olmakta / tedbir almakta fayda vardır.

6 – Devlet ihalelerinin yapım şekli ile kazanan firmaların hep aynı olmaları ciddi rahatsızlık vermekte ve kamuoyunun vicdanını yaralamaktadır. Buna da bir “dur!” denilmelidir. Aksi takdirde kurumların inanılırlığı ve güvenilirliği sekteye uğrayacak ve bu durum sonraki iktidarların ekmeğine yağ sürecektir. “Her dönem kendi müteahhidini zengin eder!” mantığı ve mantalitesinden bir an önce uzaklaşılmalı ve işler ehillerine verilmelidir. Vicdan kanatmanın – kamuoyunu yanıltmanın bir anlamı olmadığı gibi kimseye de bir fayda sağlamayacaktır. Tüysüz yetimin hakkını kim yediriyorsa, Allah iki dünyada onun yakasını bir araya getirtmez, bunun hesabını da kimse veremez. AK parti iktidarı, artık bu tarz söylemlerin tersi bir davranış içerisine girmek ve ilk dönemlerdeki algıya dönmek zorundadır. Verilen oyların, dökülen kan ve gözyaşının bedelini kimse ödeyemez, hesabını da kimse veremez.

Bizler “dost” olma adına “uyarıcı” lık vazifemizi yapmaya, kendimizi dinletmeye devam edeceğiz. Mahkeme kapılarında sürünme, yaralanma ve ölüm tehditleri de birilerinin kalitesini ortaya koysa da asla ve asla bizleri “doğru” bildiğimiz yoldan alıkoyamayacak ve geri çevirtemeyecektir.

Evet, bizler kimsenin yağcısı / yalakası / yandaşı / para kasası ve hatta maşası bile hiç değiliz, olmadık, olmayız da. Herkes “kutlu” gördüğü davasını üç beş çapulcunun iş takipçisi olarak pespaye haline getirmesin. Uyarmaya devam edeceğiz, BU DA BÖYLE BİLİNE!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı