BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Bilindik terane; darbe ve CHP

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
12 Mayıs 2020 06:14

Demokrasi kültürü, devlet kurumları, yasama – yürütme – yargı ve medya erkleri tam oturmayan devletler de “darbeler” konuşulur ve bunun üzerinden de “egemen güç” tartışması yapılır. Türkiye de bu tarz devletlerden biridir, biri olmuştur.

Devletin güçsüzleştiğinin iddia edildiği, iktidarların uzun süreli muktedir olmaya devam ettiği, açıkların (!) verilmeye başlanıldığı, “modernleşme” nin “batılılaşma” zannedilmesi ve kadroların Batı yanlısı kişilerle şişirildiği, “derdi din olmayan” cemaatlerin kadro ve arka plandaki güçleri ele geçirdiği zaman – birilerinin eli / işbirliği vasıtasıyla – “darbeler” konuşulmaya başlar ve uygun ortam bulunduğu zamanda yapılır. Kısmen başarılı (!) olunsa da – olunmasa da bunların izlerinin silinmesi aylar – yıllar – dönemler alır, almaktadır.

Tarihsel geçmişine baktığımız zaman, Türk’ün – isimleri farklı olsa bile – sürekli olarak “baş” (ilerleyen süreçlerde de “iktidar”) olma sevdasının var olduğunu görürüz. Buna ulaşmayı bazen “meşru” yollarla yaparken bazen de “kendine has” usullerle yapmaya çalışmış, kimin de başarılı olurken kiminde de tarihin dehlizlerinde kaybolup gitmiştir. Bu tarz hamleleri, zamanına ve şartların olgunlaşmasına (!) göre yorumlamak gerekir.

Çadır ve obayla başlayıp otağla kurumlaşan ve 1299 yılıyla “devletleşme” sürecine giren Osmanlı’nın; içindeki entrikalar, kardeşler arasındaki sürtüşme ve taht kavgaları da “güç gösterisi” ve “hâkim olma” anlayışlarının bir sonucu olarak karşımıza çıksa da, bu, zamanla “kronik” hâle gelmiş ve üstünden asırlar geçse bile sadece “ad değiştirmesi” ne sebep olmuştur.

Osmanlı’nın son zamanları “hasta adamlık” la geçtiği, devlet yapısının iç – dış müdahalelerle delik deşik edildiği, “eğitim” amacıyla Batı’ya gönderilen ama “hain” olarak geri döndüklerinde “demokrasi” denilen “öğrenilmemiş yönetim biçimi” ni adapte etmeye çalışan bir “zümre” türemiş ve bunların yaptıkları konuşulur olmuştu. “İttihat ve Terakki” adıyla bir araya gelen bu zümre; önce 31 Mart 1908 darbesiyle karşımıza çıkmış, tam başarı sağlayamayınca tekrar 1913’de askerî darbe yaparak yönetime el koymuşlardır.

Osmanlı’nın dağılması ve yerine T.C.’nin kurulmasıyla birlikte “İttihatçı” zihniyetin yerini kurulan – önce “fırka” sonrasında “parti” leşen – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) almış ve aynı zihniyet günümüze kadar getirilmiştir. Çok meraklısı / heveslisi oldukları demokrasi kültürünün bir parçası olan “sandıklar” la iktidar olamayan – zihniyetleri değişmediği sürece de olamayacak olan - bu zihniyet (CHP); sırasıyla 27 Mayıs, 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat, elektronik muhtıra ve son olarak da 15 Temmuz gibi darbe ve kalkışmalarıyla “meşru” iktidarları alaşağı etmenin yollarını aramış, darbecilere “destek” olmuş ve yaptıklarıyla bu millete kan kusturmuşlardır. UNUTULMAYACAKSINIZ!...

Adında “halk” ibaresi olan ama hiçbir zaman halkla alakası olmayan, halkın dertleriyle dertlenmeyen, ırk (etnik ayrımcılık) – mezhep (Alevilik üzerinden yapmaya çalıştıkları unutulacak cinsten değildir)– ideoloji ayrımı yapan / terör ve teröristlerin değirmenine su taşıyan, başta hukuk (adlî) kurumları olmak üzere meslek odaları, vakıf – dernek gibi STK’ları “çiftlik” leri zanneden ve hatta zannetmekten de öte kullanan, bu yolla iktidarlara “kamuoyu baskısı” (!) yapmaya çalışan bu “gerici” zihniyetin kullandığı tek sermaye; Devletin / partinin “tek” kurucusu olarak gördükleri Atatürk’tür. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK bu gün yaşamış olsaydı; isminin arkasına saklanarak yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışanların tamamını “idam sehpası” na gönderir ve İstiklal Mahkemeleri’nin “gerekçeli karar” ı nı bile beklemezdi. Hem partisini, hem ideolojisini ve hem de kuruluş ülkülerini yerle bir eden zihniyeti, hangi “kurucu” / “lider” – “mantık” kabul edebilir ki?!.. BATIYORSUNUZ!....

Geçmişte yaşanılan darbe, balans ayarı, muhtıra, hükümetleri dizginleme, aba altından sopa gösterme gibi tüm anti demokratik uygulama ve söylemlerin ardında CHP ve onun köhnemiş zihniyeti vardır. Bunlar, kendilerini bu ülkenin “tek sahibi” – “egemen güçler” i olarak gördükleri ve kendi dışındakileri “parya” görüp “yok” saydıkları sürece iktidar olmayı da rüyalarında görürler. Bunlar; etme – bulma dünyasına inanmadıkları, önce insan / millet demedikleri, % 20 – 25 bandındaki kronikleşmiş oyu “başarı” saydıkları için sadece “yerlerini korumak” la yani “muhalefet olmak” la avunup dururlar. Artık o eski devir – anlayışlar da geçti, maymunda hem gözünü – hem kulağını açtı ve hatta konuşmaya da başladı; BAŞARAMAYACAKSINIZ!...

31 Mart 2019 yerel genel seçimleriyle birlikte elde ettikleri büyükşehir belediye başkanlık sonuçlarını – “ittifak” olmasaydı bunu da tek başlarına yapamazlardı – “devlete sahip olma” anlayışına çeviren, sonrasında eylem ve söylemleriyle – onların “bilinçli” ifade ve algılarıyla - “merkezi hükümet” e kafa tutmaya çalışan bu zihniyet, seçimlerin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen elle tutulur – gözle görülür hiçbir başarıya imza atmamış, koro halinde mevcut iktidara farklı yollardan saldırmayı “başarı” zannetmiştir. “Deli hafızası” na sahip olan bu millet, hiçbir şeyi unutmadığı gibi bunu da unutmamış, bir yerlere not etmekten de kaçınmamıştır. “Deli saçmalığı” nı andıran söylemlerinden sonra geri vitese takıp tornistan yapmayı huy edinmek – “dil sürçmesi” nin arkasına saklanmak, yiğitlik değil tam tersi kahpeliktir. Bu yüzden hiçbir zaman “başarılı” olamadığınız gibi bu gün de yarın da başarılı olamayacaksınız. Yaptıklarınızla avucunuzu yalar, el ovuşturursunuz. Kuyruğu bir yerlere sıkıştırılmışlar gibi boşuna uğraşmayın; BA – ŞA – RA – MA – YA – CAK – SI – NIZ !...

Küresel ekonomik kriz, bölgesel savaş – askerî harekâtlar, dünyayı / ülkemizi tehdit etmeye devam eden korona virüs (kovid – 19) salgın hastalığının maddi – manevi kayıplarıyla uğraşan devletimizin tüm kurumları ve iktidar canhıraş bir şekilde çalışırken, durduk (!) yerde icat çıkartmak, milleti birbirine kırdırmak / düşürmekten başka bir derdi olmayan CHP’nin, figürleri değişse bile zihniyeti değişmemiş, halen daha “darbe” lerle anılıyor ve aklınca bir yerlere “mesaj” gönderiyor olması karşısında yapılacak tek şey; başta adlî kurumları olmak üzere devletin tüm kurumlarının harekete geçmesi ve halkımızın da bu tür söylem / oyunlara alet olmayıp temkinli davranmasıdır.

Partinin değişik kademelerinde görev alsa, ismi – cismi – figürleri değişik olsa bile zihniyeti değişmeyen CHP’yi muhatap alıp cevap vermek, boşa kürek çekmektir. Bunlarla zaman harcamak, sahiplerinin seslerini çıkartanlarla uğraşmak yerine, “gelecek” adına ne ya da nelerin yapılabileceğini- Gazi Mustafa Kemal’in deyimiyle – “ülkemizi çağdaş muasır medeniyetler seviyesine çıkartmamız” için nelere imza atacağımızı konuşmamız gerekir.

“Delidir ne yapsa yeridir!” mantığıyla hareket eden deli saçmalıklarını görmezden gelip – unutmamak adına - sadece bir kenarda not edelim ve önümüze bakalım. “Yüz yıldır başaramadıklarını bundan sonra da başaramayacaklar!” anlayışı ve bu zihniyetin ellerinde “darbe” denilen tek sermayesi kalmıştı onu da söylemleriyle korumaya / bu yüzden de ortalığı bulandırmaya çalışıyorlar gerçeğinden hareket ederek tekrarlayalım; BA – ŞA – RA – MA – YA – CAK – SI – NIZ !...

Bunları yazmama ve bu şekilde agresif olmama sebep olan tek şey; Büyük bir anlayış, sabır ve metanetle izlediğim, yazmamak için kendi iç dünyamda mücadele ve kişileri muhatap almaktan imtina ettiğim, ben böyle davrandıkça da ama bir türlü son bulmayan CHP’nin son zamanlarda ayyuka çıkan eylem ve söylemleridir. Zorla kaşınan ve muhatap almadıkça daha da çok çıldıran bu zihniyet, son demlerini yaşamaktadır. Bunu da zamanla göreceğiz.

Bu günlerde ihtiyacımız olan tek şey; “SAĞLICAKLA KALIN!....”

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı