BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

“Evde kal” Türkiye’m

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
25 Mart 2020 09:51

Nereden yayıldığının artık bir öneminin kalmadığı ve 180’den fazla ülkenin etkilendiği Korona virüs (Kovid – 19) salgını, her geçen gün ülkemizi daha da fazla etkilemeye devam etmektedir.

Alınan bir dizi tedbir ve yapılan o kadar uyarıya rağmen, bazıları ısrarla toplum içerisinde kalmaya, uzmanlar tarafından sık sık dillendirilen “sosyal izolasyon” – “mesafe” kuralına uymamaya, toplu taşıma araçlarını kullanmada devam etmeye, “kısmî yasaklı” olmasına rağmen 65 yaş ve üstü insanlarımızın cadde ve sokaklara çıkmasında mazur görmemeye, kişisel koruyucu önlemleri almamakta ısrar etmeye devam etmektedir. Hani şaka yollu olarak da söylüyoruz ya; “Biz mermiye kafa atan bir milletiz!” diye. Emin olun bu salgın, mermiden de daha tehlikeli bir hâl almıştır. Ayrıcabu işin şakaya alınır bir tarafı da yoktur!...

Biz millet olarak “esaret” i sevmediğimiz, dört duvar arasında kalmaktan hoşlanmadığımız, “Biz Türk’üz, bize bir şey olmaz!” mantığına saplanıp kaldığımız için alınan tedbirlere, “daha etkili olur!” düşüncesiyle ünlüler bile kullanılarak yapılan teşvik edici kampanyalara riayet etmemekte / kulak asmamakta ısrar etmeye devam ediyoruz. Yapmayın, can yanmanın sırası size geldiğinde iş işten çoktan geçmiş olabilir, ahlanıp vahlanıp keşkeler bile sizi kurtaramayabilir. Üzülmeden üzmeyin ki, işin ciddi boyutlarda olduğu anlaşılmış olsun!...

Alışılagelmiş huy ya da alışkanlıkları değiştirmek, bizlere biraz zor gelebilir. Ancak kendimizi biraz zorladığımız zaman, emin olunuz ki bu da o değiştiremediğimiz alışkanlıklarımızdan biri haline gelecek, “tekdüze” olan hayatımız biraz anlam kazanacak, yaptıklarımızla “yapmadıklarımıza kavuşma” nın engin hazzını yaşamış olacağız.

“Evde kal” an biri olarak, sizin de dışarı çıkmamanızı, sayı olarak “en küçük” ama etki olarak ülkemizin en büyük / değerli “sosyal yapı” sı olan “aile” nizle zaman geçirmenizi ve bireysel olarak da sıkılmamamız için bazı etkinlikleri yapmanızı tavsiye edeceğim. Böylelikle “evde kal” manın hazzını yaşayacak, “daha önceden neden bunları yapmadık!” demenin keşkesini hissetmiş olacaksınız!..

1 – KİTAP OKUMAK

Biz; Millet ve ümmet olarak sayısız ilim adamları yetiştirmiş, eğitime önem vermiş – baş tacı etmiş, ilim yuvaları inşa etmiştik. Sonrasında ne oldu; okumayan – bilgi sahibi olmayan bir millet, aklını şaklabanların eline kiraya verip dinini öğrenmeye çalışmayan – “din cahili” olan bir ümmet olduk, sizce kim kâr etti bu durumlardan?!...

İndirilen ilk âyeti “oku” diye başlayan, dinî ve pozitif tüm ilimlere önem veren, İslamiyet’le tanıştıktan sonra imza attığımız sayısız eserlere baktığımızda; “İşte bu!” derken gururlanıyor ve “eğitilmiş olma” nın haklı hazzını yaşıyorduk. Ne zaman ki “din ipi” ni bırakıp ondan kopmaya – dünyalık meşgalelere ağırlık vermeye başladık, işte o zaman cahil kalıp çöküşün başlangıcına şahit ve başkalarının elinde oyuncak olduk.

Virüs salgınıyla birlikte “evde kal” mamızı hapis hayatı olarak algılamayalım. Öncelikle, iki dünyamızı şekillendiren Kur’an – ı Kerim’i – Arapça’sını ya da Türkçe Meali’ni de olsa – okuyalım, fihristlerinden notlar alalım, helâk olan kavimlerin kıssalarını – gündelik yaşantımızın nasıl dizayn edilmesinin gerekliliklerini ve bunlar üzerinden aile fertleri arasında “dinî – sosyo / kültürel sohbetler” yapalım. Canımız sıkıldığı anda – ilgi alanlarımıza göre – kitap, gazete, dergi okuyalım ve bunları diğer aile fertleriyle de değiştirerek de yapabiliriz.

“Çok okuyan” bir toplum olmamamıza rağmen, başkalarının elindeki gazete – dergiyi okuma oranımız % 90’ların üstündedir. Kitap – gazete – dergi edinme / satın alma huylarımız zaten yoktu. İnternet ve sosyal medya iyice yaygınlaşıp ceplerimize kadar girince bu alışkanlığımız da toptan yok olmuş oldu. Bari teknolojinin nimetlerinden yararlanarak, okuma alışkanlığımızı telefon – bilgisayar üzerinden yapalım ya da “sesli okuma” lara kulak verelim. Çok sıkıldığınız zaman arada bir müzik dinleyerek, çay – kahve içerek mola verirsiniz.

Okumak; Kelimeler okyanusunda sörf yapmak çok güzel bir duygudur. İnsan, bu duygu sayesinde yüceleşir, “bilmediğini öğrenme” nin şahitliğini yaşamış ve “ben de varım!” duygusunu yaşamış olur. Okumak; Boş zamanlarda kazanılan / kazanılması gereken bir alışkanlık değil, okuyarak var olmanın ispatlandırılacağı bir alışkanlıktır. Ailece bir arada olduğumuz bu günlerde, dinî – ilmî – tarihî – siyasî – sosyo / kültürel içerikli tüm eserleri okuyalım, konuları hakkında aramızda münazara düzenleyelim. Okuyarak münakaşa eden değil, münazara eden bir toplum olursak aramızdaki “medeni olma” çıtasını daha da yükseklere çıkartmış olacağız. Unutmayalım ki; “Kitap okumak, lanet okumaktan iyidir”!...

2 – SOHBET ETMEK – OYUN OYNAMAK

Anadolu coğrafyamızın her bir köşesinde olduğu gibi biz Rizeliler olarak da nine – dede – hala – yenge – amca ve kuzenlerden oluşan “geniş” bir ailede büyüdük, bunun rahmetinden istifade ettik. Coğrafî şartlar, ekonomik mecburiyet ve koşullar, ailevî bazı nedenler cennet yöremizden kopup büyük şehirlere göç etmemize sebep olmuştur.

Bizim – giderek yaşlanmamız – bir iki tık üstünde olan büyüklerimizin ahrete irtihal etmesiyle birlikte, geniş olan aile “çekirdek aile” ye kadar indirgenmiş ve bağlar patır patır kopmaya başlamıştır. Bayramlaşma, cenaze, düğün, doğum, hastalık vb. gibi durumlar karşısında bile gitmekten imtina etmeye başladığımız ziyaretler, dinimizin de emrettiği “sıla – i rahim” artık yerini sosyal medya üzerinden mesajlaşmaya bırakmış ve böylelikle sosyal çözülmeler de başlamıştır. Bir biletle gidip uzakları yakınlaştıracağımız yerlere artık “bir tık” la gitmeyi marifet sayar olduk!...

Biz, çetin kış koşullarında – o uzun gecelerdeki sohbet ortamlarında büyüklerimizin etrafında “halka” gibi toplanarak anlatılanları pür dikkat dinler ve beynimizin en ücra yerinde ikamet etmesini sağlardık, hatta birkaç gün sonrasında aynılarını taklit ederek çok güldüğümüz anlar bile olmuştur. Tarihsel hafızamın ve çevresel bilgilerimin oluşmasında – 6 ay önce 87 yaşında kaybettiğim – rahmetli dedem olmak üzere tüm büyüklerimizin yadsınamayacak derecede katkısı vardır. Eski yaşanmış paylaşımlarımızdan örnek alarak ev içerisindeki büyüklerimizle bağdaş kurarak, koltuk ve kanepelerde oturarak, masa etrafında toplanarak sohbet ortamları oluşturabilir, geçmişimizi – geleceğimizi de konuşabiliriz. Deneyelim, emin olun ki farkı göreceğiz.

Öğrenmeye yönelik oyunlar keşfedebilir, eğlenceli zaman geçirebiliriz. Hatta komşuları rahatsız etmeyecek şekilde yöresel folklorik oyunlar da oynayabilir, bulmaca çözebilir, bilgi dağarcığı geniş olanlar da bulmaca düzenleyebilirler. Böylelikle evlerimizin “otel” değil, “hane” olduğu gerçeğini de yaşamış / yaşatmış oluruz. Hani mizaha da konu olan “internet gitti, evdekiler iyi insanlarmış!” paylaşımında saklı olan “gizli mesaj” ın ne olduğunu iyi kavramak ve “evdekiler” in farkına varmak gerekir. Bu konuda en büyük görev ve sorumluluk, biz “büyükler” e düşmektedir.

Namaz, oruç gibi ibadetlerimizin geçmişten gelen “kaza” ları varsa bu günlerde onları eda edebilir, içerisinde bulunmuş olduğumuz “üç aylar” la ilgili sevap oruçları tutabilir, Kur’an – ı Kerim’i hatmedebilir, arayamadığımız dostları arayabilir – geçmiş günlerimizi yâd edebilir, kişisel “gelişim” ve “değişim” i olumlu etkileyebilecek kişilerle – teknolojik imkânları kullanarak - irtibata geçip bilgi ve meslekî kariyerimizi uç noktalara taşıyabilir vb. faaliyetlere şu kısacık süreyi faydamıza çevirebilir ve sıkılmamış oluruz.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Salgın hastalığın çıktığı yerden kaçan savaştan kaçan gibi olur. Sabredip orada kalan ise savaşta sebat eden kimse gibidir.” diye buyurmaktadır. Eğer içimizde birazcık da olsa iman kırpıntısı varsa lütfen evlerimizde kalalım, uzmanların dedikleri tedbirlere ve yetkililerin çıkarmış olduğu yasa / kurallara riayet edelim. Bu, bizi alçaltmaz tam tersine yüceltir. İnsanî, İslamî ve vatandaşlık sorumluluğumuz çerçevesinde daha yaşanabilir bir dünya bırakmak adına; “EVDE KAL” TÜRKİYEM!....

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı