BIST9.049,58%2,76
USD32.329%0.11
EURO35,1283%0.16
ALTIN2.297,44%0.87

İsmi “Adalet” olan bir kadın vardı

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
12 Şubat 2020 00:35

“Devlet” in sacını sadece üçayak oluşturmaz, birden fazla sacayağı vardır ama “en önemlileri hangileridir?” diye soracak olursanız, bunlar; eğitim, savunma (ordu) ve hukuk kurumlarıdır.

Hükümetler ve bunların kendi içlerindeki bakanların değişmeleriyle birlikte eğitim sistemlerimiz de değişir olmuş ve eğitimimiz adeta “yamalı bohça” ya dönüştürülmüştür. Başına “millî” ibaresi konsa ve bu bir müddet devam etse de genelde “millîlik” ten uzak uygulamalar yapılmış, herkes topu birbirine atıp durmuştur. Ülkemizin gerçekten de bir eğitim derdi olmadığı gibi buna bağlı olarak da derman bulunmamış, palyatif çözümlerle bu konu es geçilmiş ve gün kurtarılmaya çalışılmıştır.

Savunmanın belkemiği sayılan – “caydırıcı” gücü ağır basan “ordu” yla ilgili manzaraya da baktığımız zaman, onun görüntüleri de eğitim sistemimizden pek de farklı değildir. Savunma, güvenlik, düşmana korku salmasından başka her şeye bulaşan, günlük siyasi çekişmelerin bir parçası olan, darbe – muhtıra – ayar çekme vs. her türlü anti demokratik uygulamaların en ön safında yer alan, selden kütük kapma yarışına giren ve bunu bir “vazife” (!) olarak kabul eden ordumuz; “Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi” olmanın tam aksi bir tutum ve davranışlarının içerisine girmiş, düşmana çevireceği namlusunu - içindeki hainler vasıtasıyla - halkına çevirmekten de geri kalmamıştır. Her türlü darbe girişimi ve olumsuz sonuçlarının odağı olan, yıpratılan – pespaye edilen ordumuz, artık sıradanlaştı ve yaptıklarıyla da çok tartışılan kurumlardan biri haline getirilmiştir. Bu da bizleri derinden üzmektedir.

Gelgelelim hukuk kurumlarımıza;

Hiç düşündünüz mü, İnsana; sadece hayatı boyunca peşinde koşturduğu “para” ve değerini kaybedince anladığı “sağlık” mı lazım… Başka ilgisini çekecek ve her zaman ensesinde – vicdanında hissedecek şeyler lazım değil mi ya da soruyu şöyle soralım; Bu dünyada para ve sağlık kadar “değerli” olan başka ne vardır, el cevap; ADALET….

“Mülkün temeli” olacak kadar değerli gördüğümüz, insanî – İslâmî ve vatandaşlık hakları arasında da yer alan, herkese lazım olan “adalet” i temsil eden ve hukukun da simgesi sayılan bir bayan vardır, bilirsiniz; gözleri bağlı, bir elinde kılıç ve diğer elinde deterazi olan, o meşhur heykel…. Doğruluğun ve gücün simgesi olarak “kılıç” ı, hukukta denge – eşitlik ve adil yargılanmayı simgeleyen “terazi” yi, “tarafsızlık” ilkesiyle hareket etsin diye gözleri bağlanan o bayan var ya; OFF ANAM OFF!...

Adalet, duygu ve uygulama olarak herkese lazımdır. O’nsuz hiçbir şey olmaz, o duygunun taşınmadığı kalp ve ortaya konulan uygulamalardan sağlıklı – herkesin / her kesimin memnun olacağı sonuçlarını beklemek, safdillikten başka bir şey de olmaz. Hani “Kenar – ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar onu!...” diyen ve devletin işinde devletin mumunu, kendi işinde kendi mumunu yakacak kadar hassas davranan ve “adalet timsali” olarak da gösterilen bir Hz. Ömer (r.a.)’imiz de vardı, ne oldu da bu kadar hızlı bir şekilde yolundan döndük?!.. Meraklanmayın, bahsetmeye başlayacağız;

Adalet; parti tabelalarında değil, gönüllerde – vicdanlarda olur. Böyle bir duyguyu tabelaya yazar ve aksi uygulamalarını yaparsanız, o zaman da “ “kalkınma” nıza bir şey demiyoruz ama “adalet” inizin bilmem neresine!..” diye başlayan serzenişlerle de muhatap olmak zorunda kalırsınız. Bu sözü kendinize dedirtmemek için;

a – Başta geçmişten gelen ve sürekli olarak sizlerin de şikayet etmiş olduğunuz yanlış ceza ve uygulamalarla halen daha içeride yatan / zulme uğrayan insanların bir an önce “af” ya da farklı uygulamalarla beraatını verecek ve tahliye edeceksiniz, ki bu yolla “geciken adaletin, adalet değil zulüm olacağı” sözü sürekli olarak dillendirilmemiş ve bu yolla herkesin gönlünü de ferahlatmış olursunuz.

b – Sapla samanı, akla karayı, eğriyle doğruyu ayırt etmek; her kişinin değil, er kişinin işidir. Hani diyorlar ya; eğri ağaçtan, doğru kereste çıkmaz diye!... Bizim hukuk referanslı kurumlarımız ne yazık ki, yanlış uygulamalarından doğru kereste çıkartmaya çalışıyorlar. Siyasallaşan adaletin “adalet” olduğu zannına kapılan ve zırt pırt “parti kapatma” uygulamalarıyla doğru karar verdiğini zannedenler, bu millete sürekli olarak hayal kırıklığı yaşatmış ve özgür iradelerine pranga vurmaya çalışmışlardır. Kurumların adil olabilmeleri ve hakkaniyetle karar verebilmeleri için bir an önce yeniden dizayn edilmeleri, ideolojilere göre değil çağa / demokrasiye uygun hale getirilmeleri gerekir. Damdan düşenin halinden en iyi damdan düşen anlayacaksa, bunu da en iyi bilen ve çok da acısını çeken Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’dır.

c – FETÖ, PKK ve bu tarz terör örgütleri / uzantılarıyla öyle ya da böyle içli - dışlı olup da eyleme katılmayan, sadece inanç ve bağlılıkları olan, “kandırılan” (!) larla eli kanlı olanları aynı kefeye koyma anlayışından bir an önce vazgeçilmesi gerekir. Hani meşhur bir piramit tasarlanmıştı ya; en altında “ibadet”, ortasında “ticaret” ve tepesinde de “ihanet” olan… İşte bu piramidin orta ve tepe kısmını bırakıp “altta kalanın canı çıksın diye!”, “ibadet” kısmında olanları “günah keçisi” ilan eder, bunlarla uğraşır ve diğerleriyle ilgili de “borsa” oluşturursanız, gün gelir bu gün size lazım olmayan “adalet” bir gün size de lazım olur. Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; “Zulüm ile abad olanın ahiri de berbat olur!..”

d – Ceza ve infaz kanunlarını adalet – kıyas duygularıyla donatmayıp, ikilemleri – haksızlıkları ortadan kaldırmadığınız sürece, sürekli olarak “af” uygulamalarına başvurur ve bunu da “beklenti” haline getirirseniz, yürekleri ferahlatmaz daha fazla kanatmış olursunuz. Baklava çalanla devleti çalanı - göz çıkaranla gözlük çalanı terazinin aynı kefelerine koyar ve birine “hırsız” gözüyle bakıp diğerine “işadamı” muamelesi yaparsanız, çıkacak sonuçlardan hiç kimseyi de memnun edemezsiniz. Böyle bir durumda ortaya çıkacak görüntüye ne kadar da “adalet” derseniz deyin, bu adalet değil başka bir şeydir. Böyle bir durumda da zulüm kervanına başka zulümler eklemiş olursunuz.

e - TCK, CMUK ve sair tüm kanunlar yeniden gözden geçirilmeli – güncellenmeli, “yargı reformu” nun görüşüldüğü bu günlerde böyle bir temenniye çok büyük hatta acil bir şekilde ihtiyaç duyulmaktadır. “Bedelli Askerlik” uygulamasında olduğu gibi bazı maddeler artık “beklenilen af” olarak değil de kalıcı bir şekilde yürürlüğe konulmalı ve vicdanlar da artık kanatılmamalıdır.

Uygulamaların adına çektirmiş olduğu sıkıntıların boyutuna ne derseniz deyin, eli kılıç ve terazi tutan - gözleri bağlanan ve adı “adalet” de olan o kadın vardı ya, artık her tarafı tecavüze uğramış ve zulme maruz bırakılmıştır. Adına “İstanbul Sözleşmesi” de denilen ve istismarın bile istismar edildiği uygulamalar sayesinde o kadın da, kadınlık vasıflarını kaybetmiş ve “timsal” artık “yosma” olmuştur, geçmiş olsun!...

Hak – hakkaniyet dışı uygulamalar, vesayetler, ideolojiler ve “güç” etrafında öbekleşen hukuk uygulamalarından adalet beklemek, öküzden buzağı beklemek gibidir. Bekleyin, durun….

,

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı