BIST9.495,12%-0,37
USD32.5009%0.10
EURO34,7458%0.26
ALTIN2.490,28%1.14

‘Halk’ boş bir yığın mı?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
21 Ekim 2019 09:31

Dünyayı siyasiler mahveder, askerler temizler ve tüm bunların sıkıntılarını da “halk” çeker. Tersinden okuduğunuz zaman, “halk” ını görmeyen / görmezlikten gelen – sesini dinlemeyenler, öyle bir sonuçla karşılaşır ki – baraj kapaklarının patlaması gibi – halkın önünde duramaz ve istenilmeyen sonuçlarla karşılaşmış olurlar. Böyle bir duruma ne asker ve ne de siyasiler set çekemez, engel olamaz ve önleyemezler. Romanya’da Çaveşesku’nun, Bulgaristan’da Jivkov’un, Libya’da Kaddafi’nin, Irak’ta Saddam’ın, Arap Baharı’yla başlayan topraklardaki başkaldırışlara dur diyemeyen ve sayamadığımız nicelerinin yaşamış oldukları tam da budur. Sonuçlarını tasvip etseniz de etmeseniz de “halk” ınızdan çıkan seslere kulak verecek – dinleyecek, taleplerini karşılayacaksınız.

“Ulus Devlet” değilseniz, vatandaşlarınız arasında birden fazla millet ya da millet olamamış bireyler varsa, bunların tümüne birden “halk” denir. TDK (Türk Dil Kurumu) Sözlüğü’nde “halk” şöyle tanımlanmaktadır:

“Aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki insan topluluğu. Aynı soydan gelen, aynı ülkelerin uyruğu olarak yaşayan insan topluluğu. Bir ülke içerisinde yaşayan değişik soylardan insan topluluklarının her biri. Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanların bütünü, ahali. Bir ülkedeki yurttaşların bütünü, kamu.”

Toplum ve alt katmanlarının ilişkilerini inceleyen sosyologlar, halkı; Karmakarışık bir yapı, amaçsız yaşayan boş bir yığın topluluğu, güdülmeye müsait tepkisiz kalabalık şeklinde görür ve sonra bunları eğitim – iş – gelir düzeyine göre sınıflandırır. Böyle bir durumda, sosyologlar, “anketör” görevi görür ve o beğenmedikleri halkı “kobay” gibi kullanır ve laboratuar deneği haline getirirler. Bilim insanı gibi değil de jakoben bakış açısıyla incelemeye tabi tuttuğu halkın, toplumsal patlama (infial) ya da kenetlenme zamanındaki yüksek moral duygularını görünce “işte bu!” diyen sosyologlar – bazen bilimin de gerisinde kalarak – yanılmış olup er ya da geç farkına varmış oluyorlar.

Halka, kurumsallaşmış kimlik ya da profesyonel bir şirket gözüyle bakamaz, “robot” gibi değerlendiremezsiniz. Hele hele içerisinde söz konusu “Türk” denilen deli yüreği barındıran bir halksa, o zaman o bilim dalının adına ne derseniz deyin, birden fazla yanılır ve küçük dilinizi de yutmuş olursunuz. Halkımızın; Kurtuluş / varolma Mücadelesi verdiği geçmiş savaşlardaki kazma – kürek – sapan ve tırpanla ortaya koymuş olduğu kahramanlıklarına, 15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe girişimine karşı tankların önüne ve altına yatarak set olmasına, F16 uçaklarına maymuncuk anahtarı ve somun fırlatarak durdurmaya çalışmasına,24 Ağustos 2016 ve 29 Mart 2017 tarihlerinde yapılan Fırat Kalkanı ve 20 Ocak 2018 tarihinde yapılan Zeytindalı ile son günlerde yaşadığımız Barış Pınarı harekâtlarına vermiş olduğu maddi / manevi destekle, bunu bir kez daha görüp yaşamış olduk!..

“Türk” demek deli yürek demektir, “halk” kelimesinin karşısına adam gibi bir kelime koymak ya da yerleştirmek istiyorsanız “Türk” ü koyabilirsiniz. Ancak “Türk” ü koyduğunuz bir yerde de “boş bir yığın” dan bahsedemez, onu başka milletlerle karıştıramaz ve kıyas bile edemezseniz. Hani baraj kapaklarının patlamasından bahsediyoruz ya, işte o kapaklar, böyle bir durumda “Türk” ü tarif etmeye bile yeterli olmaz, olamaz ve eksik kalır.

Neden bunlardan bahsediyoruz; Biliyor musunuz, son zamanlarda “terör” e karşı verilen mücadelede herkes üstüne düşen görevi fazlasıyla yapmaya ve “tek vücut” olmaya çalışırken bazıları çıkmış devletle hükümeti birbirine karıştırmaya ve bunun üzerinden de bir “algı operasyonu” oluşturmaya çalışıyorlar. Bunlara “gölge etme başka ihsan istemeyiz!” diyeceğiz ama bunlar bir değil – iki değil sürekli aynı düşmanlıkları sergilemeye, bir yerlere mesajlar vermeye, kışkırtıcılık yapmaya ve nifak tohumları serpiştirerek halkı birbirine düşürmeye başlamış. Bu “Gidişat hayra değil!” ancak, tedbirler de elden bırakılmış değildir.

Teröre karşı verilen topyekûn mücadele / Türkiye’ye karşı ortaya konulan siyasi ve ekonomik saldırılar ile milli – manevi ortak duygu ve değerlerde buluşmak söz konusu olduğunda, kendilerini “halk” dan bile sayamadığımız milletvekili eskisi / yenisi bazı tipler sanki başka ülkelerin ferdi gibi konuşmakta, yaptıklarıyla terör örgütlerinin temsilciliği görevlerini üstlenmiş olmakta ve borazan gibi ötmektedirler. Bu ülkeden maaş alan, havasını soluyup suyunu içen ve aynı ortamları paylaşan – unvanı, konumu ve titri ne olursa olsun – herkes böyle zamanlarda ne yapıp ne söyleyeceklerine çok dikkat etmeli, milletin sabrı denenmemeli, nabzı ise hiç ölçülmeye çalışılmamalıdır. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan halk, o zaman durdurulamayan bir “güç” haline gelir ve kapakları da patlamış olur. “İnfial” e sebep olduğunuz zaman “İtidal”, boş bir çağrı anlamına gelecektir.

Devletine – milletine ve öz değerlerine tam ve sımsıkı bir şekilde bağlı olan Türk halkı, her zaman ve zeminde kendini kanıtlamıştır. Geçmişte ve günümüzde yaptıklarıyla kendini “marka değeri” haline getiren bu milletin, gelecekte ne yapacağını kestirmek için müneccim olmaya gerek yok!.. Hani ABD’nin deli dumrul gibi başkanı olan Donald TRUMP; “Türkler, öğle yemeğine gider gibi savaşa gidiyorlar!” dedi ya, işte bu da sizin kulağınıza küpe olsun!...

Arap Birliği’ne bağlı bazı devletlerin Türkiye’ye karşı takınmış oldukları tavırlara tepki olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın sözünü içimizdeki hain kılıklar ile tüm dünyaya bir kere daha haykırmak istiyorum;

SİZİN TOPUNUZ BİR ARAYA GELSENİZ BİR TANE TÜRKİYE ETMEZSİNİZ.”

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı