Ne oldu, başlığı okuyunca tuhaf oldunuz değil mi? Merak etmeyin, ne aklımı peynir ekmekle yedim ve ne de birilerinin çirkef saldırı ve hakaretleriyle uğraşacak zamanım yok!...Din; Kalp sevgi ve bağlılığı ile beynin tasdiğinden geçtikten sonra yaşanır, yaşatılır. Bunun içindir ki, sağlam bir itikat ve tatbiki yaşantısı; şeksiz ve şüphesiz kullukla, sorgulamasız teslimiyetle olur. Ancak, aklınızı, birilerinin eline – diline kirâya verir ve Allah’a kulluktan kula kulluğa geçerseniz, o zaman da sizin inanç ve bağlılıklarınızın boyutu; kalben değil, şeklen olur ve bırakmış olduğunuz bıyık – sakalla, giydiğiniz cübbe – şalvarla, taktığınız sarıkla ölçülür. Mezhep – tarikat – cemaat vs. grupların çeşitliliğiyle – mıknatısın çekmesi gibi – birileri, sizi kendine doğru çeker ve “sorgulama mekanizma” nızı da eline geçirirse, siz o zaman ya “badem bıyıklı” ya da “çember sakallı” olmuş olursunuz. Biz, sünnet üzere bilinçli olarak yaşayan “sakallı” olanları müstesna tutarak mevzumuzu “badem bıyık” üzerinden sürdürmeye gayret edeceğiz;Profesörün biri Karadeniz köylerini dolaşırken yanındaki rehber Temel’e; “ - Neden herkes bıyıklı?” diye sorar. Temel de; “ - Efendum, Biz önemli şeylerun altuni çizeruk!” diye cevap verir. Biz de önemli olan şey – aşağı yukarı hepinizin de tahmin ettiği gibi – “bıyık” değil, “burun” dur. Öyle bir burun ki her şeye sokulmaz. Badem bıyıklılarda da önemli olan “burun” değil, “bıyık” tır ve bıyığın vasıtasıyla “din” üzerinden elde etmek istedikleri “çıkarlar” dır. Sembol haline getirdikleri “bıyık”; onlar için bir tanınma – kaynaşma ve haberleşme vesilesi olmuş, gruplarına tabi olanlar bu “kıl” sayesinde “kıllanma” dan birbirlerine yaklaşmışlardır. Adamın birinin de dediği gibi “Parolada sensin, İşarette sen. Keser miyim badem bıyık ben seni.”Yazımızın da başlığı birilerini bir şeyleri çağrıştırsa da bu “bıyık” sembolü üzerinden nelerin getirilip götürüldüğü, insanların inançlarının nasıl sömürüldüğü, komplo – kumpas - tuzak – tehdit vs. durumların nasıl yaşanıldığı, gariban ve arkası sağlam olmayan zenginlerin ellerinden alınan “kupon” – “köşebaşı” ve “değerli” arsalar ile “kuytuda unutulmuş” (!) hazine malı arazilerin önce yeşil alana çevrilip daha sonra da nasıl imara açılıp parsellendiği, belediye – maliye – gümrük kapılarının nasıl “yolgeçen hanı” na dönüştürüldüğü ve rant kapısına çevrildiği, rantiyesi yüksek vakıf – dernek ve kamu mallarının içten içe fethedilerek nasıl ele geçirildiği, kendilerinden olmayan ya da destek vermeyenlere SGK – Vergi daireleri müfettişlerinin gönderilerek nasıl tehdit edildiği – zaptü rap altına alındığı ve sömürüldüğü, gazete / dergi aboneliği – yardım / burs ve kurban bahanesiyle milletin – memleketin / iş dünyasının ceplerinin nasıl boşaltıldığı, asılsız darbe kumpas ve komplolarıyla “ordu” nun nasıl iç edildiği – itibarsızlaştırıldığı, yargı kurumlarındaki müridleri kullanılarak “adalet terazisi” nin nasıl şaştırıldığı vs. vs. durumları bilmeyen ve bunlarla karşılaşmayanınız var mıdır?!...Kilometrelerce mesafeden bıyıkları sayesinde tanınan bu grup size yaklaştığı zaman, anlayın ki bir şeyler istenecek, tersi durumlarda aba altından sopalar gösterilecek, “ağabeylerin selamı” iade edilmeyecek, “adrese teslim” dualar gönderilecek, bunlar sayesinde sonraki aşamalarda da istenilenlerin boyutları arttırılacak, beyinleri elde ettikleri “gönüllü” leri belli yerlere atanacak ve bu yolla tüm kritik – önemli kurumlar ele geçirilecek, hazine arazileri türlü adlar altında yandaşlarına “mirasyedi” olarak bırakılacak, yollarından gitmeyenlere kumpaslar kurularak şirketleri ele geçirilecek ve ticari hayatları bitirilecek, siyasilere kasetlerle şantajlar yapılıp baskı yapılacak ve vekil – bakan ile komisyon / kurul üyelerinin kendilerinden olması istenilecek ve ardı sıra gelmeyen istekler bitmedikçe birileri tarafından “dur!” denildiği zaman “din” – “hizmet” ya da “vatan” haini ilan edilecek ve siz bunlara karşı “sus – pus” olacaksınız..Tâ ki o 15 Temmuz 2016 gecesindeki hain darbe girişimi ve Milletin Meclisi’ne kast edildiği ve şehit / gazilerin kanlarının döküldüğü o anlara kadar.Evet, “hizmet” aşkıyla (!) yanıp tutuşan o hain badem bıyıklılar var ya, hani “sırlar dünyası” yla dolu olup Peygamberimizi – haşâ – kamyonet kasasına indirten, ortam dinlemesi yaptırtıp hocaefendilerinin kerametli (!) “kalp gözü” nü açık tutturan, milletin ocağın çeşit çeşit incir ağacı diktirten, soruları çalarak “üstün zekâlı” (!) öğrenciler yetiştirten, hak edenlerin hakkını “kaydırma” yoluyla yiyip kendi adamlarına makam hazırlatan o “nursuz nurcular” var ya, işte onlar hırsızın tâ kendileridir. Onların en büyük sermayesi, o meşhur piramidin en alt kısmında yer alan “ibadet” e bağlı olan garibim – saf insanımın “temiz dini duyguları” dır. Bu duygular, hain – hırsızların elinde “araç” olmuş ve çıkarlarına ulaşmak için de kullanılmış ve utanmadan da “mubah” sayılmıştır. Sonuçta da ne oldu; İbadetliler içeride, hainler dışarıda…Toplumun ve önemli / önemsiz devlet kurumlarının her bir katmanını ahtapot gibi sarıp sarmalayan badem bıyıklılar, 15 Temmuz’dan sonra açığa çıkmama – deşifre olmama adına “kripto” arkasına saklanmış ve “moda” bir sakalla kendilerini kamufle etme yoluna gitmişlerdir. Farkında mısınız – bilhassa gençler üzerinden – bir sakal bırakma modası var, dikkatinizi çekiyor mu? Bu sakal şekli, ne peygamberimizin sünnetine ve ne de – eski tâbirle – “top sakal” tipine uyuyor? Çünkü bunlar kamuflajın nasıl yapılacağını gayet iyi biliyorlar. Başta emniyet ve yargı olmak üzere devletin tüm kurumlarının bu konu üzerinden mutlaka ama mutlaka derinlemesine bir istihbarî çalışma yapması gerekmektedir. Bu çalışma, başka sıkıntıların yaşanmaması adına 15 Temmuz Planlayıcıları’nı da ortaya çıkartmaya yardımcı ve sonrasında da aynı durumlar tekrarlanmamış olacaktır.15 Temmuz Darbe sonrasında da değişik sakal modelleriyle kamufle olup saklanmaya çalışan FETÖ mensuplarının yerine – yine başka bir gruba bağlı olan – başka “badem bıyıklılar” daha var. “Amaç” olarak onlar gibi gözükmese bile kullandıkları enstrüman ve argümanlara baktığımız zaman, okulları – yurtları – kursları – hastaneleri – turizm vs. şirketleriyle tıpatıp benzerlik gösteren bu gruba karşı da devletin ilgili birimlerinin de mutlaka aldığı / alması gerektiği tedbirler de vardır.”Tekerrür” ettiğini görmemek adına, devletin kurumlarına alınacak – bilhassa “kilit” özellikli kurumlara – personeller de “cemaat” referansı değil, “ehliyet – liyakat – sadakat” vasıflarına bakılması ve “ince elenip sık dokunması” lazım. Mütedeyyin milletimiz de çok uyanık olmalı, eğriyle doğruyu iyice ayırt etmeli ve aklını da başkalarının eline oyuncak yapmamalıdır.Ayrıca, dini “öğrenme” ve “öğretme” de metot olarak; Kur’ an – ı Kerim’i, Peygamberimizin sünnet ve hadis – i şeriflerini, Maliki – Şafi – Hanbeli ve Hanefi mezheplerinin yol ve öğretilerini, icmâ - içtihat ve kıyas ilimlerinin ortak noktalarını alan tüm tarikat – cemaat ve grupların “Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu” ile “Fetva” kurullarında “üye” lerle temsil edilmesi, bu grupların bir şekilde “resmî” leştirilmesi – bahane ettikleri argümanların ellerinden alınması gerekir. Aksi takdirde “devlet içinde devlet” ve “din üstünde din” olmaya devam eder ve siz de çaresiz bir şekilde izlemiş olursunuz.Sonuç itibariyle;Bu badem bıyıklılar, bu ülkenin geleceğine kast etmişler, bu bir tarafa, ama, aynı zamanda da yaptıkları – bırakmış oldukları kötü iz ve izlenimler sayesinde inanan – güvenen tüm mütedeyyin insanların içerisindeki iman – yardımlaşma – kaynaşma ve merhamet duygularını da çalmış, söküp almış, kalbî duyguları da karartmışlardır. Hırsızdan beter hırsız olan ve en değerli duyguları çalan badem bıyıklılar sayesinde, artık bu millet; kolay kolay eski duygularına kavuşamayacak ve herkese şüpheli bakacak, yaklaşmayacaktır. Neredeyse “din” ini de kaybetme noktasına gelen bu milletin günahının vebalini kimler çekecek, temiz duygularla beklenti içerisine giren “hayır kurumları” nın âkıbeti ne ya da neler olacaktır? “Zaman” her şeye “çözüm” getirecek ama boşa harcanacak bu süreç zarfında kaybedilen değerlerin yerine koyacağımız kazançlar neler olacaktır, bekleyelim ve görelim…