CHP’NİN GELECEĞİ VE SİYASETİN ŞEKİLLENMESİ
Günay Ertan Akgün
Siyaset; kendi mecrasında ilerler, kendine has kuralları vardır. Ancak “kazanma” adına başvurulan – medet umulan her türlü yolu meşru ve mubah görenler, günü geldiğinde yaptıkları hata – yanlış ve işledikleri suçlarla yüzleşmiş olur ve cezalarını da çekmiş olurlar. Bu kuralın, partisi – tabelası veya görüşü / davası – ideolojisi de yoktur.
“Değişmez” olan altın bir kural vardır; Kim, kimin kuyruğuna basarsa günü geldiğinde de birileri onların kuyruğuna basar. Aslında bu; “Etme – bulma dünyası” ndan başka bir şey de değildir. Burada en belirleyici – dengeleyici mekanizma, “adalet duygusu” dur. Adalet yoksa o zaman gelecekte sizleri daha büyük sıkıntılar bekler, bekleyecektir. Böyle bir toplumda Millî eğitim eski bakanlarından – aynı zamanda da şair Can Yücel’in de babası olan -Hasan Ali YÜCEL’in de dediği gibi “İnsan kıymeti bilmeyen topluluklarda kıymeti bilinecek insan yetişmez.” Bu gidişat, hayra alamet değildir, bilesiniz!...
“Yolsuzluk” – “usulsüzlük” – “irtikap” - “ihaleye fesat karıştırma” - “teröre yardım - yataklık etme ve finansal destek sağlama” gibi suç ve iddialar üzerine İstanbul’daki bazı ilçe (Esenyurt, Beşiktaş, Beykoz) belediye başkanları tutuklandı, kayyum atandı ve akabinde de bu durum İBB’ye kadar sıçradı. Haliyle İBB Başkanı Ekrem İMAMOĞLU ve etrafındaki “örgütsel yapılanma”, önce gözaltı ve sonrasında da tutuklanınca feryat – figan ve “esas sahipleri” ne şikâyetler başladı, o bilindik protesto eylemlerine daha doğrusu Saraçhane ve etrafındaki “Gezi Kalkışması” nı aratmayan sahnelere şahit olduk. Adalet; Tüm hak arama yolları kapanmış olsa da böyle aranılmaz, aranılmamalıdır!...
Protesto, yürüyüş, toplantı, eleştiri, “hak” tır ancak bunlar, şiddet, fizikî eylem, saldırı, taşkınlık, hakaret içermeden yapılırsa daha doğal ve demokratik olur ve kimse de size karşı “güç” kullanmaz. Kaldırımdan söktüğünüz parke taşlarıyla, balta – satır – kılıç ve döner bıçaklarıyla, asit gibi kimyasal maddelerle ve ateşli silahlarla hak arama yoluna giderseniz; size karşı kullanılacak olan gücün orantılı ya da orantısız olduğuna da bakmayacak ve karşınızdaki polis – asker – zabıta gibi resmî kolluk kuvvetlerinin de sabrını test etmeyeceksiniz. Üniformalı dahi olsa da karşınızdakilerin de “insan” ve onları doğuranların da birer “anne – baba oldukları” nı ve şunu da unutmamalısınız ki; empati yapılmayan her bir hareket, tepki toplar ve toplayacaktır, haliyle bu da doğaldır.
Yerli ve millî belli bir güce erişip markalaşmış olan firmaları öcü görmüş gibi boykot listesi yapıp düşman ilan etmek; ne akla ve ne de mantığa sığmadığı gibi devlet yönetmeye talip olan siyasetçilerin ağzına da yakışmaz, yakışmayacaktır. Böyle bir tutumu kabul etmek, hele hele ekonominin bu kadar iyi (!) gittiği bir ortamda, bunlardan medet ummak; kelimenin tam anlamıyla vandallık ve yuları dışarı olmaktan başka bir şey de değildir. CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL’in yabancı basına verdiği röportajları görünce sürekli olarak ÖZEL’e “Seni özgürleştireceğiz!” diyen Cumhurbaşkanı ERDOĞAN yine bir kez daha haklı çıkmıştır. Kendi ülkesini bir yerlere şikâyet eden siyasilerin olduğu başka devletler var mıdır, çok da merak ediyorum!...
Evet, hangi şart ve ortam altında olursa olsun CHP, bildiği – ezberlediği yoldan şaşmıyor ve şaşacak gibi de durmuyor. Onlar yoluna devam edip dursunlar, bizler de bu arada arşivlerdeki Necip Fazıl KISAKÜREK’in “CHP, bir parti değil. Türk milletinin örf, âdet, gelenek ve dinini yok etmek için kurulmuş bir ihanet şebekesidir.” sözü ve yine merhum Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU’nun “CHP, İngilizler tarafından kurulan bir ihanet şebekesidir.” sözünü tarihe not düşelim, belki bunlar birilerinin kafasına dank eder de doğru yolu bulmuş olurlar. Bir de son zamanlarda sık sık paylaştığım Neyzen TEVFİK’in şu sözüne yine yer verelim;
“Geldikleri gibi gitmediler; kimi itini bıraktı, kimi bitini. Kimi de piçini bıraktı!... Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil.”
CHP, bir şekilde ve ivedi olarak değişmek zorundadır. Kurumsallaşmış ve 100 yıllık parti olmakla övünen bir yapı olarak üstünde atılı bulunan suçlardan temizlenip milletimizin karşısında çıkmak ve aklanmak durumundadır. Bu ülkenin havasını soluyup, ekmeğini yiyip, suyunu içip milletle – devletle ters düşmek, birilerine hakaret etmek, vandallıkla yan yana yürümek, kolluk kuvvetlerine saldırmak, adlî makamları tehdit etmek, protestoyu isyana kadar büyütmek, iddiadan öte tespit edilen suçları örtbas etmek, adres şaşırtarak gerçekleri gizlemeye çalışmak hiç kimseye fayda sağlamamıştır, sağlamaz, sağlamayacaktır. Bugün muhalif olduğunuz bir yerde yarın iktidara geldiğinizde milletin yüzüne bakacak yüzünüz olmalıdır.
Bir arkadaşımın da söylediği gibi “CHP; Atatürk maskesiyle hırsızlık, çağdaşlık maskesiyle ahlâksızlık, modernlik maskesiyle değersizlik, siyaset maskesiyle millete düşmanlık, sivil toplum maskesiyle provokatörlük, gazetecilik maskesiyle borazanlık yapanların kalesi olduğu müddetçe hiçbir zaman bu ülkenin ve milletin partisi konumuna gelemez.”
Unutmayalım ki;
Merhum Prof. Dr. Doğan CÜCELOĞLU’nun da dediği gibi “Makam, mevki, rütbe, unvan, bunların hepsi cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır.”