BIST10.814,27%-0.44
USD36.6568%0,03
EURO40,0539 %0.02
ALTIN3.570,67 %0.97

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE UYGULAMALARINDAKİ AKSAKLIKLAR – 2

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
17 Mart 2025 09:42

Geleneksel olabilir ama kurumsal olarak devlet olamadıysanız şayet sürekli bir şekilde reforma ihtiyaç duyar, değişiklik yoluna gidersiniz. Bizim en büyük sıkıntımız da budur; Devletsiz kalamıyor ama bir türlü de “devlet” olamıyoruz. İstanbul’u ziyaret eden yabancı bir mimarın “Türkler, İstanbul’u 1453’te fethettiler ama hâlâ yerleşemediler” sözü vardı, hatırlayın. Biz de bu sözü güncelleyerek şöyle diyelim mi; “Cumhuriyet kurulalı yüz yılı geçti hâlâ devletleşmeyi beceremedik”.

İktidar – koalisyon - ittifak ya da sistem değişikliklerinde sürekli olarak ya bakanlık isimlerini değiştiriyor ya var olan bakanlıkların birleştirilmesi yoluna gidiyor, ya yeni bakanlıklar kuruyor veyahut da sistemi tümden değiştirmeye çalışıyoruz. Böyle bir yapıda da bürokrasi hazretlerinin hantallığından bahsediyor, sistemin çalışamadığından ve millete hizmet etme konusunda yoksun kaldığından dolayı “devlet” ve kurumlarına şikâyet ve serzenişlerde bulunuyoruz.

Devlet yapısı ve sistemini kurumsal hâle getirme, güncelleme konusunda defalarca yazmamıza – söylememize rağmen halen daha bakan isimlerinin (“insan” faktörü çok önemlidir ancak başarıya ulaşma konusunda sadece buna “bağımlı” kalırsanız; o kişinin görevden alınması ya da istifasıyla temsil edilen kurum / kuruluş eğer ki “sudan çıkmış balık” ın durumuna düşerse demek ki yine “devlet” olamamış ve “devamlılık esası” nı ortadan kaldırmışsınız) değiştirilmesiyle başarıya ulaşacağımızı ve kısa süreler halinde kabine değişikliğine giderek hantallığı ortadan kaldıracağımızı düşünüyoruz.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte tanışma bahtiyarlığına eriştiğimiz “dışarıdan atama yoluyla göreve getirilecek” isimlerin, bakanlık konusunda faydalı olacağı ve sistemi değiştireceği iddiası bahsetmiş olduğumuz kuralı bozmayacağı ve kaideyi de ortadan kaldıramayacağı gibi yeni getirilen başkanlık sistemiyle birlikte yapının “tek el” de toplanacağı ve tümden başarıya ulaşılacağı zannıyla bayağı bir sevinmiştik.

2018’den bu yana haşır neşir olduğumuz Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeki birtakım aksaklıkların düzeltilemeyişi ve reform konusunda yapılanların arpa boyu kadar yol alamayışı gerçekten de “eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” sözünün aksini ispatlamakta ve “parlamenter sisteme geçiş” i özleyenlerin ekmeğine yağ sürecektir.

Bir önceki yazımızda başkanlık sistemi konusundaki bazı aksaklıklardan bahsetmiş, sistemin başarıya ulaşabilmesi için bu aksaklıkların kısa süre içerisinde giderilmesiyle ilgili tekliflerde bulunmuştuk. “Derdimiz devlet” olduğu için bu tekliflerimize devam edeceğiz;

1 – “Başkanın, her şeyin başı” olduğu fikri ve uygulamalarının yanlışlığı;

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte getirilen “başkanlık” sisteminin en bariz hata ve yanlış anlaşılmalarından biri de hiç şüphesiz ki “başkanın, her şeyin başı olduğu” fikri ve böyle görülmesinin yanlışlığıdır. Uygulamada böyle gözükse – hissedilse de aslında yasal bir çerçeve çizilerek böyle olmadığının ispatlanması gerekir.

Başkan; hem devletin (cumhurbaşkanı), hem dinin (diyanet işleri başkanı ya da görülmesiistenildiği şekliyle “halife”), hem ordunun (genelkurmay başkanı), hem yasamanın (TBMM Başkanı), hem yürütmenin (eski haliyle başbakan) ve hem de yargının (anayasa mahkemesi – yargıtay – danıştay – sayıştay başkanı) başı değildir ve olmamalıdır. Böyle bir algı, sistemi tümden yanlışa sürükler ve sürekli eleştiri konusu yaptığımız “tek adam” zihniyetine dönüştürür. “Tek adamlık” ta zamanla despotluğu, zulmü, zorbalığı getirir. Akabinde de demokrasi ve nimetlerinden bahsettiğiniz bir yerde diktatörlükten ve bunların külfetlerinden bahsetmeye başlarsınız. Bu da; hem düşünce, hem bağlılık ve hem de tercih olarak yapımıza uygun bir şey değildir.

Demokratik olmayan, “başkanlık” görünümü altında yeni bir padişahlıkla tanışmak ve bunun modern padişahlığa dönüştürülmesiyle yüzleşmek istemiyorsanız; bu saydığımız “baş” lar, “başkanlık” sistemi içerisinde toplanmamalı, “güçler ayrılığı” fikri ve uygulamasına sonuna kadar saygı duyulmalı ve gereği neyse de yapılmalıdır. Biz; herkes kendi başına buyruk davransın ve her biri kendi kurumları içerisinde ayrı bir devlet gibi hareket etsin demiyor ve böyle bir beklentinin içerisine de girmiyoruz.

Yetki karmaşasının ortadan kaldırılması, kurum – kuruluşların kendi alanları içerisinde kalması ve birbirlerine müdahale etmemesi gerekir. Başkanlık; tamamen organizatör görevi gören ve ita amiri vasfıyla hareket eden, etmesi gereken tepe yer olmalıdır. Sistemin, ahtapotun kafası gibi bir noktada toplanması ayrı bir şey, bütün bir sistemi tek kişinin yalnıza tek başına yönetmesi de apayrı bir şeydir. İnsanoğlu; yapı – düşünce ve hareket olarak da böyle bir şeye uygun bir varlık değildir, böyle bir varlık olmadığı gibi de günün sonunda hatalar silsilesi birbirlerini kovalayıp durur.

Kendi içerisinde bağımsız ama yapı olarak “başkan” a bağlı her türlü kurum – kuruluş; demokrat olmalı, sorgulanabilir – hesap verebilir ve günün sonunda da ödül / ceza mekanizmasının çalıştırılıyor olması gerekir. Aksi takdirde tavuğun yem beklemesi gibi sürekli olarak yukarıya bakılır ve “biz, ne emredildiyse onu yaptık!” denilir, durulur. Hani kabahat kaftan olsa da kimse üstüne almıyor ya!.. İşte bu kaftanın artık birilerinin üstünde kalabilmesi için yetkilerin dağıtılması ve hesabının da sorulması gerekir. Bunun için de silsile yolu oluşturulması, ufak bir hata ya da sorunda muhataplarına gerekli müeyyidelerin uygulanması, topun taca atılmaması için “devlet sopası” nın hissettirilmesi elzemdir.

2 – Başkan seçilmesinin kriterleri ve ilk turda % 50 + 1 oy oranının kazanmak için “tek geçerli yol” olarak görülmesinin yanlışlığı

Demokrasinin en büyük handikaplarından biri de sandıktan çıkan sonuçlara göre kazanmış olmanıza rağmen siz ve sivil iradeye duyulmayan saygıdır. Bu, daha çok Türkiye’de görülse ve ülkemize has bir tutum olsa da aslında demokrasiyi benimsemiş – özümsemiş ve sonuçlarına da katlanmaya razı olmuş devletlerde böyle olmuyor, herkes oyların belirlediği sonuca saygı duyuyor. Öyle ya madem saygı duymayacaksınız neden seçime gidiyor ve sandıkları seçmenlerin önüne koyuyorsunuz?!...

2018 yılından bu yana “başkanlık” la tanışmış olsak da hem aday belirleme ve hem de bu adayların kazanmaları konusunda ne gibi taklalar attığına şahit olmadık mı? Hatırlayalım bakalım; 2023 yılında yapılan genel seçimler öncesinde “altılı masa” nın bitmek bilmeyen film ve oyunlarını, başkan adayı seçebilmeleri için birbirlerini nasıl yiyip durduklarını ne çabuk da unuttuk. Bunun yanı sıra “binde bir oy” un ne olduğunu, seçimin ikinci tura kalmasıyla birlikte arada dönen senaryo ve komploları, havada uçuşan rakam söylentilerini, bölük pörçük olsa ve her haliyle Meclis dışında kalacakları görünse de partilerin değerini (!) hep birlikte hesaplamadık mı?!..

Böyle bir süreçten geçtikten sonra “başkan adayları” nı belirleyen kriterleri yeniden gözden geçirmemiz ve anayasal olarak teminat altına almamız gerekir. En son çıkmış – yasallaşmış haliyle 6271 sayılı kanun ile 7140 sayılı kanunun 5. maddesi ile değişik 7. maddesinde;

“Cumhurbaşkanlığına;

a – Siyasi parti grupları,

b – En son yapılan milletvekili genel seçiminde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler,

c – En az yüz bin seçmen”

aday gösterebilir. Adaylar da yine Anayasa’nın 6771 sayılı kanunun 7. maddesi ile değişik 101. maddesinde “kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir.” denilerek kanunla seçilme çerçevesi belirlenmiştir.

Aday belirleme ve bunların seçime girip demokrasi kuralları içerisinde yarışmaları elbette ki şölen ve festival havası içerisinde olmalıdır. Ancak 2023 seçimlerinde gördüğümüz tablolarla yeniden yüzleşmemek ve piyasa koşullarını alt üst etmemek, seçmenlere de korkulu rüya göstermemek adına seçimlerin ilk turunda en fazla oy (buna ille de bir üst sınır koymak gerekiyorsa bu maksimum % 40 olmalıdır) alan kişi “cumhurbaşkanı” ya da “başkan” olarak ilan edilmeli ve bunlarla yasal zeminlerde şimdiden hazırlanmalıdır.

Başkanlık sistemiyle ilgili hem iyi ve hem de kötü ya da eksik olan uygulamalardan bahsetmeye devam edeceğiz. Bu sistem, tam olarak mükemmel hâle geldiği zaman işte “devlet olma” nın da faydalarını o zaman daha fazla hissetmiş olacağız.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı