AK PARTİ İKTİDARININ SAC AYAĞI; PARTİ, HÜKÜMET VE KÜLLİYE
Günay Ertan Akgün
03 Kasım 2002 tarihinden beri iktidar serüvenine devam eden ve daha erkenden bir seçim kararı alınmayıp 03 Kasım 2027 tarihinde seçimler nasip olduğunda da “çeyrek asırlık iktidar” ını tamamlayacak olan AK Parti; hem demokrasi ve hem de kendisi için tarih yazmış olacaktır. Yalnız tarih yazmaya çalışırken tarih olmamak ve emeklerin heba edilmemesi adına bazı tedbirlerin alınması daha doğru bir ifadeyle bazı güç ve kesimlerin kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor.
Uzun soluklu sağ iktidarlara alışık olmayan adresi belli güçler; suni krizler, darbe – muhtıra – ayar verme operasyonları, suikast girişimleri, güç mücadeleleriyle AK Partiyi parçalama ve iktidarını da al aşağı etmek için canhıraş bir şekilde çalışmış ama başarılı olamamışlardır. Bunun verdiği kuyruk acısı bir tarafa ister istemez buna tuz biber eken parti içi ve dışındaki belli başlı grup ve cenahlar sanki görünmez bir el marifetiyle kendi ikballerini ön plana alarak parti ve iktidarını darmadağın etmek için bir misyon edinmiş durumdalar. Sac ayağını andıran bu kesime ve yaptıklarına hep birlikte bakalım;
Dava partisinden koltuk partisine; AK Parti içerisindeki çekişme ve çatışmalar:
Partiler; iktidar olmak için kurulur, plaza – iş merkezi ve binalara tabela asmak için kurulmaz. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra bazı partiler ittifakın bir parçası olup pazarlık maksatlı arenaya çıkar ve “ne kopartırsam kârdır!” diye düşünür. 2019, 2023 ve 2024 yıllarında yapılan seçimler de bunu apaçık bir şekilde görüp tecrübe ettik.
AK Parti, kurulduğu zamanki hedefinde ne ittifak ne koalisyon ortağı olmak vardı. Çünkü bunlar biliyorlardı ki millet bunlardan çok çekti ve denenmişi yeniden denemenin de bir faydası olmayacaktı. AK Partinin tek hedefi vardı; “Tek başına iktidar olmak ve yıllarca bunu sürdürmek”. Bunu da yıllarca sağladı ama bir müddet sonra metal yorgunluğu, güç zehirlenmesi, şımarıklık, film fırıldaklık her ne olursa olsun kendi ikbalini devletin – milletin – vatanın ikbalinin önünde görmek için mevki – makam – koltuk savaşları, Haçlı Seferleri’ne taş çıkartırcasına saray entrikaları aldı başını gitti. “Sağ siyaset” in en büyük handikaplarından biri de hiç şüphesiz ki iki dönem iktidar olduktan sonra ifade ettiğimiz bu tarz sıkıntıları yaşıyor ve yaşatıyor olmasıdır.
Güzel duygu, düşünce, sevdalarla yola çıkan AK Parti; belli bir müddet ve taraftar sayısına ulaştıktan sonra içerisinde yer alanları ya “üç dönem kuralı”, ya “FETÖ’cü olmak” ya da farklı yaftalarla yola çıktıklarını yolda bulduklarıyla değiştirerek uzaklaştırmış oldu. Bu da kırgın – kızgın ve küskünler cephesinin oluşmasına sebep oldu. Bunlara sebep olan zümre öyle bir hâle geldi ki, bunlar; bir şekilde kendi koltuklarını korudular, korumak adına da her şeyi yaptılar.
AK Parti, vizyon sahibi – partinin başarı çıtasını yukarılara çıkartmayı misyon edinen, hangi şart altında olursa olsun REİS’i yalnız bırakmamaya ant içen kişileri habis bir ur gibi bünyesinden kesip attı. Her girilen seçimden sonra oy kaybedilmesinin en büyük nedeni de parti içerisindeki sevda gönüllülerini dışarı atmak oldu. Hani “ah alma!” diye meşhur bir söz vardı ya, işte sonrasında bu sözün gerekliliği yaşanmış oldu. AK Parti’nin sonradan görmeleri, misyon sahipleri ve dava gönüldaşlarının ahını aldı ve girdikleri her seçimde kazansalar da oy kaybettiler. Daha doğru bir ifadeyle; Kazandıkları her seçimin düşük oy kaybını kazanç saydılar.
Parti içerisinde yuvalanan belli bir kesim, ne üç dönem kuralını taktı ve ne de hangi cemaat – tarikat ya da güç çevreleriyle ilişkileri olursa olsun sürekli olarak kendi yerlerini korumuş oldular. Böyle bir durumda diğer kişilere yapılan haksızlıklardan sonra bu parti oy kaybediyorsa suç; seçmenlerde mi, tabii ki hayır!...
Sadece ERDOĞAN’ın tek başına aldığı % 35 oy oranını bazılarının kazanma misyon ve vizyonu olmamasına rağmen girdikleri her seçim bölgesinden milletvekili ya da belediye başkanı olmaları bir sonraki seçimde onları bile kurtarmayacaktır. Bu yüzdendir ki parti içerisinde yer alan bazı yüzler ya da figürlerin bir an önce değişmesi, değiştirilmesi ve kendi kabuklarına çekilmesinin önünün açılması gerekir, gerekmektedir. Yeni yapılan 8. Büyük kongrede bu isimlerin bazılarını yine görmüş olmamız, demek ki ders çıkartma konusunda bazılarının akıllanmadığını gösteriyor.
Önümüzdeki süreçte yapılacak olan ilk seçimde kaybetme nedenleri bahsettiğimiz konulardan ibaret olacaktır. Vakit çok geç olmadan ekran yüzü gibi sürekli televizyonlara çıkan bahsettiğimiz kişi ve zümre; ya geri plana itilmeli, ya parti ile ilişkileri tamamen kesilmeli veya bunlara rağmen kırgın – kızgın ve küskün olanlar yeniden partiye kazandırılmalıdır.
İktidar olma ve bir dönem daha ERDOĞAN’ı külliyede tutmanın olmazsa olmaz nedenlerinden biri de parti içerisinde yapılması gereken bu değişikliklerdir. Ahlanıp vahlanmadan ve vakit çok geç olmadan bunun yapılması lazım.
Görmeden bakanlar; Hükmetmekten yoksun hükümet:
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte dışarıdan atanan bakanlar; AK Parti iktidarının devamlılığının sağlanması konusunda ciddi sıkıntılar yaşatmaktadırlar. Bunlar daha çok kendi bakanlık koltuklarını korumak adına hareket etmekte ve kendi içlerinde sanki bir lobi faaliyeti içerisine girdiklerini göstermektedirler.
Başarısız oldukları halde arkasındaki farklı güç – odak – aile (bu ailelerin kimler oldukları dilden dile dolaşmaktadır) ve lobilerin ERDOĞAN’ı etkileyerek bunların görevde kalmaya devam etmeleri, bir sonraki seçimde AK Parti’nin sandıkta gümleyerek iktidardan gitmesine vesile olacaktır.
Bazı bakanlar, son seçime kadar milletvekili olmasına ve seçime girmedikten sonra bakanlık görevine getirilip göz önüne tutulmalarına, bunların bakanlık adına kayda değer herhangi bir proje – başarı – geleceğe dönük vizyon ortaya koymamaları / sergilememelerine rağmen bu isimlerin halen daha ısrarlı bir şekilde bakan yapılamaları / görevde tutulmalarını da ne halkımız, ne seçmenimiz ve ne de şahsen ben anlayabilmiş değilim.
Her şeye rağmen sandıklara gidip oy veriyorsak bu, birilerinin “tıpış tıpış gidecekler!” demesinden değil, gönlümüz kırılmasın, davamız sekteye uğramasın diye sandıklara gidiyoruz. Bunun da böyle bilinmesi gerekir.
2019, 2023 ve 2024 seçimlerinde AK Parti’nin ciddi oy kaybetmesinin sebebi, küstürülen seçmenlerdir. Bakanlara, partideki kişilere karşı bunlar da tepkiyi bu şekilde göstermekte ama emin olunuz ki bu tepki bir sonraki genel seçimlerde daha farklı olacak ve ister istemez birilerinin de ekmeğine yağ sürülecektir.
Bakanlık koltuklarını meşgul edenler; sadece bakmamalı, bakar gözükmemeli ve en azından görebilmelidirler. Devletin, milletin, vatanın ve seçmenin geleceği adına bunu yapmak zorundadırlar. Aksi takdirde AK Parti iktidarı - partinin sonlanmasına ve bu vebalin altında kalmalarına sebep olacaklardır.
Kral sarayı değil devlet ihtişamının göstergesi; Külliye
Birileri saray, birileri külliye olarak görse, adına farklı yakıştırmalar yapsalar da sadece bir bina olarak baktığınız zaman Türkiye’ye yakışır, devleti ve cumhurbaşkanlığını temsil eden bir yapının ortaya konması; şahsen beni çok bahtiyar etti.
Bugün ERDOĞAN cumhurbaşkanı olsa da yarın farklı biri göreve geldiğinde Türkiye’nin devlet – millet – vatan ve siyasi güç olarak temsil edilmesinin olmazsa olmazlarından biri, en önemli göstergesi bu binadır, külliyedir. ERDOĞAN bu binayı alıp da ne mezara götürecek ve ne de sırtlayıp emekli olsa da kendine ikametgâh olarak kullanacaktır. Bunu göremeyecek kadar zavallı olanlara “yazıklar olsun!”, bu tarz kişilere “yuh!” demek bile çok hafif kalır.
Külliye içerisindeki bazı birimlerin oluşturulması, kurumsal olarak bir yapıya sahip olması ya da eksikliklerin ortaya çıkması zamanla giderilebilecek hususlardır. Ancak burada üst düzey danışman, başdanışman, daire başkanı ya da makamı ne olursa olsun bazı kimseler vardır ki ERDOĞAN’ın etrafını bir zırh gibi kaplamış adeta onu “ulaşılamaz kişi” haline getirmişlerdir. Bu da haliyle antipati toplamakta, seçmenin – milletin gönlündeki ERDOĞAN sevdasına leke sürmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin idarecileri – makamı ne olursa olsun – despot, imparator, zorba, diktatör değillerdir, hiçbir zaman da olmamışlardır. Bunların siyasi ve idari anlamdaki eksiklikleri, ideolojik tavırları olabilir ama haktan kopuk olmaları, halkın gözünden düşmek – ulaşılamaz gibi düşünülmeleri hele hele ERDOĞAN gibi bir lidere yakışmadığı gibi bu tarz yaftalar da onu çok sevdiği halkından kopartır. ERDOĞAN sevdası – gönüllere dokunan bağlılık, külliye etrafı ve içerisindeki zırh sayesinde ortadan kaldırılacak ve tüm emeklere yazık olacaktır.
Kendilerini bir şey zannedenlere bir ayar çekilmez, kulak çekme operasyonlarına girişilmezse; ilerleyen süreçlerde bu durum çok büyük sıkıntılara sebebiyet verecek ve bu zırh yüzünden ERDOĞAN ve AK Parti ciddi oy kaybına uğrayacaktır. Kendi koltuklarını ve ikballerini garanti altına almak adına ERDOĞAN etrafında sevdadan değil de koltuk bağlılıklarından dolayı zırh oluşturanlar, daha büyük bir vebal altında kalmak istemiyor ve devletimizin geleceği adına tarihe kara bir leke olarak yazılmak istemiyorlarsa yağcılık – yalakalık kısmını bir tarafa bırakıp bir an önce zırh olmaktan kendilerini kurtarıp devletimizin en üst tepedeki kurumsal anlamdaki sıkıntıları ortadan kaldırmak için faydalı insanlar olmaya çalışsınlar.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı “Türkiye yüzyılı” olacaksa ve üstüne basa basa dillere pelesenk olan “eski Türkiye’ye dönülmeyecek” se artık bazı tedbirlerin alınması ve başta ERDOĞAN olmak üzere kurmayların da gerçekten parti – hükümet ve külliye üçgeninde dolaşan bilgi – dedikodu – yanlışlık – eksiklik ne varsa bunlara müdahale etmesi gerekir, en azından 25 yıllık bir iktidar süreci ile 50 yıldır süren bir davanın aziz hatırası adına!...