BIST9.998,56 %-0.01
USD35.6495%0,10
EURO37,2643 %0.32
ALTIN3.165,03 %0.76

SİYASETTEKİ İZLER, YÜZLER VE YILLAR

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
17 Ocak 2025 12:06

Siyasette ve hele hele demokrasiyle yönetilen cumhuriyetlerde kurumsallaşmış – sistemleşmiş partilerin girdikleri her seçimde istediklerini elde etmeleri - başarı sağlama oranları kendi dışlarındaki diğer partilere nazaran daha yüksek, bu partilerin başındaki liderleri de daha fazla muhatap kabul edilir, hüsnü kabul görür ve itibar kazanırlar. Hem dünya geneli ve hem de Türkiye özelinde bunun çok sayıda örneği mevcuttur.

Üçüncü dünya devletleri gibi “tabela” da cumhuriyet rejimiyle idare edildiği söylenilip demokrasisi tam gelişememiş – oturtulamamış ve Türkiye gibi belli baskın – otoriter güçlere göre endekslenmiş yönetimi olan devletlerdeki siyasi partilerin hem her geçen gün sayısı artar ve hem de mevcut olanlar da sürekli olarak bir tedirginlik yaşar, iktidar oldukları halde muktedir olamama korkularıyla faaliyet göstermeye çalışırlar. Aşiret devletçikler ile Türkiye’nin yaşadığı bu “ortak” ama “acı bir kader” olsa ve aynı potaya konulmanın verdiği sıkıntılarla yüzleşsek de cumhuriyet – demokrasi deneyimleriyle ilgili yaşadıklarımız kalite anlamında çıtayı biraz daha yukarıya çıkarttığımızı ve özlenilen lige doğru yükseldiğimizi de göstermektedir. Acı hatıra – izler bıraksa, geçmişten bahsedildiği zaman suratlar asılmış olsa dada demokrasi anlamında verdiğimiz sınav, döktüğümüz kan – ter ve gözyaşının hesabı er ya da geç elbet bir gün sorulacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın!...

Türk siyaset hayatının demokrasiyle olan sınavı çetrefilli geçmiş olsa da siyasete kazandırılan geçmiş figürlere baktığımız zaman bazen hüzünleniyor, bazen gülüp geçiyor ve bazen de bugüne kıyasla “iyi ki o günlere şahit olduk!” diyoruz. Bir kere düşünsenize;

Ara ara muhalefette olsa – koalisyon ortağı olarak karşımıza çıksa ya da tek başına iktidar olarak gelseler de sürekli olarak – günümüzde hiçbiri olmayan, ölçüt olarak bunun bir karşılığının olup olmaması bir tarafa bazıları tarafından tasvip edilmeyen / sevilmeyen - Süleyman DEMİREL, Bülent ECEVİT, Necmettin ERBAKAN’ın tartışıldığına ve büyük bir hasretle aranıldığına şahit olduk, olmuş ve oluyoruz.

Altı defa gidip - yedi defa gelmesini bilen, kendine has tespit – üslup - fötr şapkası ve siyaset literatürüne kazandırdığı kelime ve deyimleriyle hafızalarımızda derin izler bırakan DEMİREL; Rahşan hanımla olan sohbetleri, şair yönü, şapka - mavi gömlek ve tikli konuşmalarıyla Karaoğlan lakaplı “barış güvercini” ECEVİT; mucit ruhlu bir yapısıyla motor icadı anlamında Türk ve dünya sanayisine yaptığı katkılar, öldükten sonra sadece karanlık anlarda değil gün ışığında bile aranılan – en solcusunun bile can- i gönülden rahmetle yad ettiği, Müslümanları gerçek manada bir “ümmet” olabilmesi için döktüğü ter ve yaşlarla anılan, giyim ve kuşamıyla modacılara taş çıkartırcasına tam bir İstanbul beyefendisi olan ERBAKAN Hoca ve bunlar gibi dava erlerinin yüzlerini unutmak mümkün müdür?!.. Unutanlar ve vefasızlık gösterip saygısızlık yapanları ne tarih affeder ve ne de insanlık unutur.

Ülkemizin hangi kesimi – siyaset arenasının hangi cenahı olursa olsun artık eskisi gibi iz bırakan liderler yetişmiyor, yetiştirilemiyor. Gemi ufaktan bir su almaya başladığı zaman ilk terk etmemesi gereken kaptan misali “lider” iddiasında bulunan siyasetteki yüzler hemen gemiyi terk ediyor ve dava diye düşündüğünün aslında koltuk – mevki – makam hırsı olduğu da ortaya çıkıyor. Siyasetin son çeyrek asrında şahit olduklarımızı gördükçe neden bu kulvara girmediğimizi daha iyi anlamış olacaksınız. Siyaseti “Ölümüne sevda” yla yapacaksınız, şayet bunu yapamazsanız boşuna bu alana girip de yer işgal etmeyin, koltukları da kirletmeyin.

Eski ama eskimeyen ve büyük bir hasretle aranılıp anılan liderlerin her birinden bir örnek alan ve aynı zamanda ERBAKAN Hoca’nın da rahle – i tedrisatından geçmiş olan, DEMİREL gibi de bir gelip bir daha gitmeyen - haklı olarak gitmemek için direnen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dan sonra herhalde siyaset sahnemiz farklı lider ve gelişmeleri yaşayamayacak derecede hayal kırıklıklarına sahne olacaktır. Bunun tek göstergesi sizce de şu olabilir mi;

CHP “ideoloji partisi” ve zaman / zemin değişse de statükosunu değiştirmeyecek bir parti, AK Parti ise oradan – buradan devşirme isim / fikirlerle oluşturulmuş ve tabanında “ideolojik” görünüp tavanında tam tersi olan toplama bir partidir. Bu tespitime kızmayın dostlar, durum tam da budur. AK Parti, “millî görüş” çizgisinde olmadığını ve bu gömleği çıkardıklarını defalarca açıklamamış mıydı?!...

14 Ağustos 2001 tarihinde kurulup 03 Kasım 2002 seçiminden bu yana iktidar olan AK Parti’nin kuruluş zamanı ile iktidarının ilk iki dönemini, diğer bir ifadeyle 2012 yılına kadar olan durumunu gözden geçirdiğiniz zaman ne demek istediğimizi daha iyi anlamış olacaksınız. AK Parti, bu durumunu devam ettirmiş olsaydı, her seçimden; kaybederek değil daha da güçlenerek çıkardı. Hele hele 2019 ve 2024 yerel seçimlerindeki kayıpları da düşünürseniz olayın vahameti daha iyi anlaşılmış olacaktır. Başlı başına liderin tasarruf ve koşturması ancak bu seviyeye kadar gelebilir. CHP’yi tartışmak bile istemiyorum onların iktidar olmak, siyasete izler - liderler bırakmakgibi bir dertleri de yok zaten!...

Devlet yönetiminin geleceğini şekillendirmek, siyaset arenası ve demokrasi kültürüne yeni liderler kazandırmak, devlet dertlerine derman aramak maksadıyla yetişecek olan neslimizi her türlü tehdit ve tehlikelere karşı korumak, zamanın şart ve gelişmelerine göre dizayn etmek aslî vazifelerimizden olmalıdır.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı