BIST9.714,21 %-0.02
USD35.4881%0,03
EURO36,5947 %0.00
ALTIN3.064,77 %0.37

SERBEST PİYASA EKONOMİSİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
15 Ocak 2025 10:05

1980 darbesine zemin hazırlandıktan sonra “bir sağdan, bir soldan” genç fidanları darağacına gönderen zihniyet “huzur - sükunet – refah – mutluluk getirmek” gayesiyle (!) darbeyi yapıp özgürlükler (!) içeren 1982 Anayasası’nı hazırlamış sözde referandum – özde diktatörlüğü götürerek “sivil irade” ye doğru emin (!) adımlarla ilerlenmişti. Çocukluğumuza denk gelen birçok şeyin farkına varamadığımız bu süreci ciğerlerine kadar yaşayan ve bu uğurda kan – gözyaşı dökenler o günleri haklı olarak anmak ve hatırlamak da istemiyor.

1983 seçimleriyle birlikte milliyetçi – muhafazakâr diğer bir ifadeyle “sağ kesim” i temsil edip iktidar olan geniş (!) bir ufka sahip (daha doğrusu Anadolu medeniyetine “modernite” adıyla Batılılaşma ve aşırı tüketim illetini aşılayan) Turgut ÖZAL liderliğindeki Anavatan Partisi (ANAP) iktidar oldu. Bu iktidar, bir taraftan “sağ -sol oyunları” nı sahneden kaldırmaya çalışırken diğer bir taraftan da ASALA – JCAG ve NAR gibi Ermeni terör örgütlerinin devamı niteliğinde olan PKK terör örgütünün açtığı yaraları tedavi etmeye çalışıyordu.

Dışta birçok temsilci - diplomatımızı ve yakınlarını şehit edip yaralayan ve 1989 yılına kadar içte / dışta canımızı yakan Ermeni terör örgütleri, resmî – yarı resmî veyahut da gayr- i resmî saha unsurlarımızca derdest edilen – tarih sahnesinden silindikten sonra peydahlanan PKK terörü iyice hortlamaya başlamış ama bununla yeteri derecede mücadele edilememiş, sıkıntıları günümüze kadar taşınmıştı. PKK terörü ve bunun üzerinden oluşturulan kirli algı ve dezenformasyondan dolayı adına “Kürt Sorunu” dediğimiz nur (!) topu bir çocuğumuz olmuş, ANAP iktidarı zamanın şart ve koşullarına göre bu sorunun günümüze kadar taşınmasını önleyememişti.

ANAP iktidarının hiç şüphesiz ki başarılı olduğu alanlar da oldu. İhracatın artması, adım adım sanayileşmenin zeminlerinin hazırlanması, “yeşil sermaye” diye de adlandırılan “Anadolu Sermayesi” nin filizlenmeye başlaması, ticaret ve ekonomi hayatına yeni vergilerin eklenmesi ve devletin bu yolla gelir kalemlerini arttırması, ticaret ve ekonomi alanında aynı kafa yapısına sahip şahıs ve firmaların tek çatı altında toplanması maksadıyla MÜSİAD – ASKON gibi STK’ların kurulması, Anadolu Aslanları’nın göz dolduran markalaşmaya gitmeleri, tarım kredi kooperatiflerinin açılması, vesaire, vesaire…

Alanlarında para basan ve üretimleriyle tekelleşen devlet kurumlarını (“KİT” - Kamu İktisadî Teşekküllerini) seçim yağdanlıklarına çeviren ve bir adım sonrasında da zarar etmesine sebep olup “özelleştirme” adıyla yok pahasına satan ANAP iktidarı döneminde getirdiği yeni vergilerle kasadaki açığı kapatamamış, farklı vergi - yol ve metotlara sığınmak zorunda kalmıştı. ANAP döneminde getirilen vergilerden biri de – halk arasında “Kazık Daima Vatandaşadır” denilen – KDV, “özel tüketim vergisi” ve dönem dönem çıkartılan ek vergilerdir. Yine o dönemde “ÖZAL’ın Prensleri” olarak da adlandırılan ekonomist – iş insanı – medya mensupları ve bankacıların ortaya atıp iktisadî prensiplerden oluşturdukları dünyayla entegre olacak şekilde “serbest piyasa ekonomisi” ne geçiş süreci oldu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.

Nedir “serbest piyasa ekonomisi” ya da kapitalizmin şirin gösterilmeye çalışıldığı bu ekonomi modeli neyi kapsar, biraz bahsetmeye çalışalım;

Serbest piyasa ekonomisi; Mal (ya da ürün) ve hizmetlerle ilgili piyasalara giriş ve çıkışların kısıtlanmadığı – müdahale edilmediği – şart ve koşul sunulmadığı – engellerin öne sürülmediği, arz ve taleplerle ilgili fiyatın tek belirleyici olduğu ve bunun dışında bir engelin belirleyici olmadığı, piyasadaki ekonomik sorunların sadece fiyat ile çözüme kavuşturulduğu, devletin hiçbir surette ekonomi ve onun belirleyici kurumlarına müdahil olmadığı bir modeldir.

Serbest piyasa ekonomisinin amacı aslında devletin sırtındaki yükleri indirtmek, ekonomik olarak rahatlatmak ve kamburunu düzelttirmektir. Ancak millet ya da toplumunuz devletinizi “baba” olarak görür ve onu yaslanılan dağ olarak hissederse başı sıkıştığında başvuracağı yer yine bu kurum olur, devlet desteksiz bir ekonomiyi düşünmez, istese de düşünemez. Ülkemize gelen ve bir türlü sistematiğe oturtulamayan serbest piyasa ekonomi modelinin başarısız olması ve zararlarından bahsedilmesinin ardında sürekli devletten nemalanan ve bunu alışkanlık haline getiren topluma ve aşırı tüketim hastalığını ortadan kaldırmayan bir ruha sahip olmamızdır.

Kurumsallaşmış devletlerde serbest piyasa ekonomisini belirleyen kural ve bunlardan kaynaklanacak olan etkiler; vicdanlara bırakılmaz, bırakılmamıştır. Eğer ki paradan para kazanan ve hırsla ticaret yapan, voli vurma ve bir kere satma gibi art niyetlerin olduğu bir piyasada siz ne yaparsanız yapın her türlü iyi – faydalı modeli aleyhinize kullanmış olursunuz. Bizim ülkemiz de aynen bunu yaşamakta ve günah keçisi olarak da bu modeli görmektedir. Faydalı her şeyi zarara çevirmek gibi pis bir huyumuz vardır.

Son dört yıl içerisinde yaşadığımız korona virüs başlangıçlı fırsatçılık, stokçuluk, asgarî ücret artışı, döviz kuru - altın, yüksek faiz, enflasyondaki artışların bahane edilmesiyle başlayan peş peşe zamlar ve fahiş fiyatlar neticesinde ortaya konulan “ne yapalım serbest piyasada iş yapıyoruz!” söyleminin arkasına saklanmak; ne ahlâkî, ne insanî ve ne de ticarî hiçbir duygu ve düşünceyle açıklanamaz, bağdaşmaz. Böyle bir ticaretten kazanılacak olan para da hem helal olmaz ve hem de haramın bulaşması neticesinde sonu hüsran olur. “Materyal – kapital bir dünyada benim için bunun bir önemi yok!” diye düşünen ve “para kazanma” yı tek gaye olarak görüp her şeyi mübah kabul edenler, er ya da geç kaybetmeye mahkûmdurlar. Haram üzerine inşa edilen bir binanın çökmeyeceğini savunmak abesle iştigaldir.

Başta devletin ilgili – etkili ve yetkili kurumlarının şunu unutmaması gerekir;

Serbest bırakılan bir piyasa ya davulcuya ya da zurnacıya kaçar.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı