SİYASET, BELEDİYECİLİK VE BELEDİYE BAŞKANLARI
Günay Ertan Akgün
Birey ve vatandaş olarak insanoğlu, devlet – vatan ya da diğer bir adla memleketinin dertlerine derman arar ve bunun en iyi yolunun “siyasete girmek” ten geçtiğini görür ya da öyle zanneder. Siyasete girme ve bu alan üzerinden devlet – vatan ve onun tebaasına hizmet etmek için yola düşen yanık gönüller Ankara kapısını aralamaya başladıkları zaman ya umduklarından fazlasını bulur veyahut da hayal kırıklığına uğrayıp geri dönmek zorunda kalırlar. Heyhat ki genelde birincisi her daim ikincisini geçmiş ve hayal kırıklığı yaşayıp siyasetten soğuyup kendi kabuklarına çekilmişlerdir. Bazıları da siyaset yüzünden beyaz elbiselerini kirletmeme adına bu alandan uzak durmaya çalışmışlardır.
Ülkemizdeki siyaset ya da nam – ı diğer Türk Siyaseti; partiye milyonlarca lira para aktaracak ve parasını sayamayacak derecede cebi şişkin, cemaat – tarikat – vakıf – dernek ve elit – kozmopolit / sosyetik çevresi geniş ve üst tabakadan torpili olanların rahatlıkla girebildikleri bir alan olmuştur. Bu tarz siyasetin güdüldüğü bir memlekette siyasetten medet ummak, hizmet beklemek ya da böyle siyasilerin halkın – toplumun derdiyle dertleneceğini /gönüllere dokunacağını düşünmek; safdillikten öte artık kerizlik olarak görülmekte ve siyaset kapıları da sonsuza kadar vatandaşın yüzüne çarpılmakta, muhataplık derecesinde olan makamlar “Kâbe Kapısı” yapılmaktadır. Bir de seçilmeden önce “kapımız herkese açık olacak, geldiğimizde kapıları kaldıracağız!” diyenler var ya onlar ilk kazandıkları zaman kapıları vatandaşlara öyle bir kapatıyorlar ki ulaşabiliyorsan ulaş!.. “Dost acı söylüyor!” ama gücenmeyin, Türk siyasetindeki içler acısı tam da durum budur.
Demokrasinin işlediği devletlerdeki seçilmişler “yerel” ve “genel” olarak ikiye ayrılmaktadır. “Yerel” den kastımız belediye başkan ve Meclisi üyeleri ile İl Özel İdare dediğimiz İl Meclis üyeleri (hem belediye ve hem de il meclis üyelerine eskiden “encümen” deniliyordu), “genel” den kastımız da bildiğiniz üzere seçtiğimiz milletvekilleridir. 2018’den bu yana getirilen sistemle birlikte bir taraftan milletvekillerini seçerken diğer bir taraftan da cumhurbaşkanını da seçmeye başladık. Biz, daha çok “yerel” de yaptığımız tercihler üzerinden başkan ve üyeleriyle birlikte belediyecilerden bahsedeceğiz;
Bilindiği üzere Türkiye’deki yerel yönetimler artık ilçe, şehir ve büyükşehir belediyeleri şeklinde adlandırılmaktadır. Eskiden belde ve nahiye olan yerler kaldırılıp köyler de mahalle olarak adlandırıldı ve büyükşehir olan belediyelere bağlandı. Bu yolla belediyecilik hizmeti “tek merkez” den yönetilmeye çalışılsa da bu, aslında vatandaşa ulaşma anlamında ciddi sıkıntılar doğurdu ve bir takım sorunu da beraberinde getirmiş oldu. Büyükşehirleri bir tarafa bırakarak ilçe ve şehirlerdeki belediye meclis üyeleri ve başkan adayları genelde parti il yönetimlerinin tercihlerine bırakılmakta, “ön seçim” – “temayül yoklamaları” – halkın istek ve beklentileri ikinci /üçüncü plana itilmekte ve hatta göz ardı edilmekte, seçilen bu yöntemlerle birlikte birçok adayın gönlü kırılmakta ve sandıklara tıpış tıpış değil zoraki gidilmekte sonuçta ya hüsran ya da hüzünlü sevinçle karşılanmaktadır. Bunlara kim sebep oluyor, “vatandaş bizi anlamıyor” – “seçmenin tercihine saygılıyız”, falan filan, yemiyor, boşuna uğraşmayın!...
Belediyecilik; siyasetin hiçbir alanına benzemez, gönül işidir. Halkın beklenti - istek ve ricalarını “emir” kabul etmeyen, alt yapı – su – temizlik – trafik ve otoparkgibi hayatî önem arz eden hizmetler ile aşevi – barınma gibi sosyal dokunuşlu manevi sorumlulukları ayaklara kadar götürmeyen, yeri geldiğinde işsize “iş” - aşsıza “aş” – evsize “ev” gibi haklı talepleri karşılayamayan, yağmur – kar yağdığında çizmeleri giyip sahaya inemeyen, düğünde – cenazede – asker uğurlama - hasta ziyaretleri ve şehit törenlerinde boy gösteremeyen kısacası halka birlikte olamayanlar “belediyecilik işi” ne hiç bulaşmasınlar. Böyleleri bir dönem kazansalar bile ikinci dönemlerini ancak rüyalarında görürler.
Belediye başkanlığı gerçekten de siyaset arenasının en zor mesleğidir. Herkesi memnun edemez, her gönle dokunamayabilirsiniz ama – size oy verse ya da vermese de - toplum ya da seçmeniniz sizdeki samimiyeti / görev aşkını görürse her daim baş üstü tutar ve hiçbir zaman da oradan indirmez, indirilmemeniz için de her türlü desteği verir. Anadolu’nun en ücra yerindeki bir belediye başkanının neden üst üste birkaç dönem kazandığının arka planında bu gerçek yatmaktadır. Böyle belediye başkanları, iktidardaki hangi parti olursa olsun her türlü hizmeti yöresine getirdiği gibi hizmet verme anlamında da hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz, kaçınmamıştır, yeter ki istemesini bilsin!...
15 Temmuz 2016 hain darbesinden sonra işletilen kayyum müessesesinin bir sonucu olarak görevden alınan belediye başkan – yönetici ve meclis üyeleri konusunda daha temkinli ve dikkatli olabilmek, seçmen – halkın dikkatini çekmemek, haksızlıklara sebebiyet vermemek adına Siyasi Partiler Kanunu ile bu alana yönelik tüm hukukî içtihatların yeniden düzenlenmesi, halkın beklenti – isteklerine cevap veremeyecek olan ve istenmeyen kişilerin aday gösterilmemesi, “ben yaptım oldu!” diyerek halka üstten bakılmaması, belediye hizmetleri adına jakobenist tavırlara tenezzül edilmemesi, “genel” e “yerel” i geçmeden gidilemeyeceğinin de bilinmesi gerekir.
Gönüllere dokunan eski belediyecilik anlayışının yeniden hayat bulması, toplumun - halkın hizmet beklentisinin karşılanabilmesi, belediye başkanlarının - eski tabirle - yeniden “REİS” olabilmelerinin önünün açılması için “genel” yönetim ya da iktidarların belediye hizmetlerine takoz değil destek olmalarını can – i gönülden bekliyor, halka hizmeti hakka hizmet olarak gören ve bu uğurda ölüp bu dünyadan göçenlere Allah’tan rahmet diliyor - canhıraş bir şekilde hizmet veren belediyecileri de alkışlıyoruz, İYİ Kİ VARSINIZ!....