BIST9.890,76 %-0.81
USD35.3537%0,06
EURO36,4561 %-0.27
ALTIN3.033,68 %0.74

“TERÖRSÜZ TÜRKİYE” MÜMKÜN MÜDÜR?

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
07 Ocak 2025 10:09

01 Ekim 2024’de yasama yılının açılması ve MHP lideri Devlet BAHÇELİ’nin “umut affı” yla başlayan söylem – eylem (bir çoğuna karşı çıkıp diklenmeden ama alnı açık bir şekilde tavrımızı ortaya koyup tarafımızı belli etsek, kamuoyunun vicdanını kanatacak bir şey yapılmaması konusunda uyarılar yapsak da), Adalet Bakanlığı’nın izin vermesiyle birlikte İmralı’daki teröristbaşını üç DEM’linin ziyaret sürecinden, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da “ya silahlarını gömecekler ya da silahlarıyla birlikte gömülecekler, üçüncü yol yok!” – “hedef; Terörsüz Türkiye” talep – temenni ve alt yapısının hazırlanmasından sonra karşımıza tarihî bir gerçek çıkıyor; Gerçekten de “terörsüz Türkiye” mümkün müdür?!...

Türkiye, “coğrafyanın kader olduğu” gerçeğini yaşayan ender ülkeler biridir. Bunu lehine çevirmesi, jeopolitik – jeostratejik önemini / avantajlarını sonuna kadar kullanması gerekirken, bu, çoğu zaman böyle olmamış, kader hep aleyhine dönmüş – dönüştürülmüştür. Hâl böyle iken bir de üstüne üstelik içerdeki iktidarlar da koltuk – makam hevesinden dolayı “gelecek” adına proje – plan yapamadıkları ve politikaları beceremedikleri için de her zaman bir “b” ya da “c” planımız olmamış tam aksine planlarımızı hep “ABD” üzerinden yapmışızdır. Daha düne kadar MİT’i, “CIA’nın Türkiye kolu” olarak çalıştırmadılar mı?

Türklerin; tarihten gelen genetik kodları, savaşçı bir millet olmaları, yaratıldıkları günden bugüne kadar varlıklarını idame ettirmeleri, gittikleri her coğrafyada “övünç kaynağı” izler bırakmaları, “devlet kurma” daki bilgi – beceri – tecrübe – azim ve “ya devlet başa ya kuzgun leşe” inancına iman etmiş olmaları, her türlü maddi – manevi zenginliği bağrında tutan bir coğrafyada uzun zamandır hüküm sürmeleri ve bunlara benzer birçok tarihî – gündem oluşturan güncel özelliklerden dolayı her zaman kendine düşman edinmiş ve ne kadar çabalasa da çabalasın komşular ve komşulardan sonraki ilintili devletlerle sürekli sorunlar yaşamış, tarihten gelen bağlarından – kendisine miras kalan sıkıntılarıyla yüzleşmenin acı hatıralarını yaşamıştır.

Osmanlı’dan miras almak zorunda kaldığı sorunlar ile zengin yeraltı – yerüstü madenlerine sahip olması, etrafını çevreleyen devletlerin kendi içerisinden çıkmış ve bunların kendilerine karşı kuyruk acısını yaşıyor olmaları, söz konusu devletçiklerin büyük devletler dediğimiz “yedi düvel” diye tanıtılanların hükümranlığı altında sahiplerine kafa tutmaları, “böl – parçala – yut” politikasının en iyi işletildiği coğrafya içerisindeki azınlıkların çokluğu gibi nedenlerden dolayı sürekli olarak içte ve dışta görünür – görünmez düşmanlara karşı cephe açmaya çalışmış, bunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Yazar Mahmut ÇETİN’in deyimiyle “Boğaz’daki Aşiret” lerin, yazar Tayfur ER’in “Erguvaniler” i, Prof. Dr. Haydar KAZGAN’ın “Galata Bankerleri” diye bahsettikleri ve bizlere de yıllarca söylenilen “beyaz Türkler” in arka planında hep bu içteki görünür – görünmez düşmanlar olmuştur.

Son 100 yıldır başımıza bela olan Ermeni meselesi ve akabinde de bir şekilde uğraştığımız son 40 yıldır PKK ve bunlarla ilintili örgütlerden dolayı yaşadığımız terör hadiseleri ülkemize hem maddi ve hem de manevi anlamda kayıplara sebep olmuş olsa da bu iki terör daha doğrusu Ermeni ve Kürtler üzerinden sahaya sürülen etnik terörü aslında Şark Meselesi kapsamında değerlendirmemiz gerekiyor. Bu bölgenin; tarihi – geçmişini, yeraltı – yerüstü zenginliklerini, etrafımızı çevreleyen devletlerle olan demografik – kültürel – ticarî ilişkilerini bilmeden bugün başta PKK olmak üzere gerek Ermeni ve gerekse Kürt etnisitesi üzerinden sahaya sürülen terörü bitirmek, Türkiye’yi tamamen terörsüz bir hâle getirmez, getirmeyecektir. Bu, keşke dillendirildiği kadar basit olabilse! Bu gerçek; devletimizin zayıflığından değil, düşman sayısının çokluğundan ve “coğrafyanın kader olduğu” gerçeğini sonuna kadar yaşamamızdan kaynaklanmaktadır.

Devletimizdeki kabiliyet – kudret – savaşma yeteneği, milletimizin vatan sevgisini imandan bilme ile “savaşçı” bir millet olması gibi özellikler elbette ki bizim için artı değerlerdir. Ancak geçmişten ders çıkartmadığımız, devletin menfaatlerini günlük değil de asırlık ya da geleceğe dönük planları hazırlamadığımız sürece “terörsüz Türkiye” temenniden öteye gidemeyecek, devlet politikası haline gelemeyecektir. Kim istemez ki; bu ülkede terör konuşulmasın, canlar gitmesin, şehitler olmasın, devlet milletiyle barışık yaşasın!... Bunları istemeyecek biri varsa bunlara sadece “vatan haini” demek çok basit kalır.

Siyasî ikbal uğruna politika üretmek, devlete olan aşkı göstermez. Ne zaman ki - bırakınız canların gitmesini – bir canlıya kıymık batsa bile bu, canımızı yakar. Gerçekten de terörden çok çekmiş olan bu devlet – millet; terörsüz yılları konuşabilmeli, neslimize bölgesinde etkin ve yetkin politikalar üreten herkesin gıpta ile seyrettiği bir Türkiye bırakabilmeliyiz.

Siz, bugün, PKK ve uzantıları üzerinden belki “terörsüz Türkiye” hedefini tutturabilirsiniz ama yarın karşınıza başka etnik kimlik ya da gruplar üzerinden terör gündemi oluşturulursa bunlarla ilgili tedbir almak maksatlı ne gibi planlarınız var, hani bir ecnebinin de dediği gibi “Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar zengin ve büyük bir ülke” olduğuna göre sizde bunun karşısında ne yapacaksınız, bunlarla ilgili plan – planlamalarınız var mıdır?!...

“Terörsüz Türkiye” hedefinin tutturulabilmesi, silahların bir daha çıkartılmamak üzere toprağa gömülmesi için acizane bazı tedbirleri önermemiz gerekiyor;

1 – “Komşu devletlerle sıfır sorun – sıfır risk” söylemlerini sürekli değişebilen günü gününü tutmayan politikalarla değil radikal tedbirlerle sağlanması gerekiyor.

2 – Bize karşı türlü hile – desise – senaryo – plan içerisinde olan Amerika, Avrupa, Rusya, Orta Doğu, Balkan ülkeleri gibi çevremizde ve çevremizin bir adım ötesindeki devletlerle ilgili başta doğal gaz, petrol ve endüstriyel madenlerle ilgili vanalar elimizde olmalı ve bunlar gerektiğinde bir koz olarak da kullanılabilmelidir. Ukrayna savaşı sırasında Batı’nın tavırlarına karşı Rusya’nın “Avrupa’nın gazını keserim!” tehdidinde estirirken aslında bu bizim için de bir silah haline gelebilmelidir.

3 – Savunma sanayiyle ilgili “dosta güven, düşmana korku salan” göz dolduran gelişmeleri sürekli gündemde tutmalı, ihracatı arttıran şirketleri teşvik ederek desteklenmelidir. İHA, SİHA, Altay tankları, atak helikopterleri, tabanca – tüfekler gibi konularında gösterilen başarılar diğer alanlara da kaydırılmalı, uzay konusundaki çalışmalar son sürat devam ettirilmelidir.

4 – Etrafımızı çevreleyen ve geçmişte “terör kampları” olup örgütlere yardım – yataklık eden Suriye, Irak, İran, Ermenistan gibi tarihten gelen kuyruk acıları olan devletlere karşı bir “güvenlik koridoru” oluşturulmalı, terör ve teröristleri besleyen odaklar inlerinde yok edilmelidir, sinek öldürmekle bataklığı kurutamazsınız.

5 – Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi “İstikbal göklerdedir” gerçeğini devlet politikası haline getirip “hava egemenliği” nin mutlak bir şekilde sağlanması gerekir. Denizler, Boğazlar ve Mavi Vatan statülerinin lafta kalmaması etkin bir şekilde de kullanılması elzemden öte farzdır. Ayrıca bir an önce Kanal İstanbul’un inşasına da başlanılması da gerekir.

Karıştırmak, güven ve huzur ortamlarını bozmak, kavga çıkarmak amacıyla ortaya çıkan – çıkartılan, “terör” e zemin hazırlayan her türlü nedeni bertaraf etmek, devletimizi ve milletimizi emin bir şekilde yarınlara hazırlamak için var gücümüzle çalışmalıyız. Bunun dışındaki her şey boş ve nahoştur.

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı