“ORTAK DEĞERLER” E HAKARET ETME MODASI
Günay Ertan Akgün
Toplumlar; ahlâk yapıları, kendilerini bir araya getiren millî – manevi bağları, geçim kaliteleri ve dünyadaki mekanlarıyla huzurlu – mutlu olur, geleceklerini de bu tablo içerisinde yetiştirecekleri gençlere – nesle emanet ederler ve mutlu / mesut bir şekilde de ebedi aleme göçerler.
Devlet, milleti ve kendi içerisindeki toplum ya da tebaalarıyla devlettir. Demografik yapı içerisinde yer alan millet – halk – toplum ya da bireylerin, devletini “yaslanacağı dağ” olarak görmesi lazım. Bunun içindir ki devletler; Kanun, uygulama, katılım ve özgürlükler noktasında bireylerine ya da çoğunluk olarak kendisini oluşturan ulus – milletlerine karşı “kayırmacı” bir yapıya bürünmemesi gerektiği gibi birini diğerine karşı üstün de göremez, görmemelidir. Bu anlamıyla devletin en büyük ve en birincil özelliği “tarafsız olması” dır.
“Devlet” e olan bağlılığı ve ona kazandırdığı kutsiyetiyle tanınan – bilinen ve hiçbir zaman da devletsiz kalmayan Türk milleti; devletini her zaman bir “baba” olarak görmüş, devlet de evladına olması gereken şekliyle merhametiyle davranmıştır. Devletimizin bu özellik ve güzelliğinden yüz alıp astar isteyen bazı kendini bilmezler, devletin sopasıyla tanışmak için canhıraş bir şekilde uğraş veriyor, didiniyor ve sonunda da muradına eriyor, bari yaptıklarınıza değiyor mu?!..
“Millî” devletimiz, Orta Asya’nın bağrından kopup bugünlere kadar geldiği sürecinde kolay aşamalardan geçmemiş, tarihe kendini altın harflerle yazdırdığı gibi şeref tablosunda da kendine yer edinmiş, hain – düzenbaz – şakşakçı ve vesayetçi zihniyetlerden sıyrıla sıyrıla aslını da bulmuştur. Ha bu rahatlık belki birilerine batıyor olabilir, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da dediği gibi “Türkiye, Türkiye’den büyüktür” denilen bu geniş manevi coğrafya birilerine dar geliyor olabilir ama bizim de sabrımızın bir sınırı vardır; DENEYİP TEST ETMEYİN!...
Aziz ve asil milletimizin “devlet olma” aşamasında da baş tacı ettiği ortak payda ve değerleri vardır, bunlar; din, dil, vatan, marş, gözbebeğimiz TSK ve bunlara benzer soyut – somut millî ve manevî bağlarımızdır. Hani geldikleri gibi gitmeyen bazıları bunlara karşı sevgi göstermese, bağlılık hissetmese, istese de istemese de saygı duymak ve hürmetler önlerine eğilmek zorundadır. Eğer ki sizler, bunu, kalben ve dilden yapamıyorsanız; kanunen yapmak ve harfi harfine de buna riayet etmek zorundasınız. Bu değerleri sevmiyor ve bu vatan üzerinde de yaşamak istemiyor, kendinizi nereye ait olarak görüyor ve nerede yaşamak istiyorsanız oraya gidebilmek de özgür ve serbestsiniz. Eğer ki bu diyardan gitmek istemiyorsanız o zaman da bu deveyi gütmek zorundasınız. Biz; “ya sev, ya terk et!” diyorsak elbette ki bunun da bir sebebi vardır yoksa misafirperverliği ile bilinen bu millet; hem Ensar olabilir, hem muhacirleri sahiplenir, sizin yaptıklarınızı tasvip ve baş tacı etmesek de yerinizde huzurlu – mutlu ve umutlu yaşamanıza da ön ayak olabiliriz.
Sayı olarak azınlık ama etki olarak kendini çoğunlukta zannedenler, sizin devriniz çoktan geçti ve at koşturup hüküm sürdüğünüz boş meydanlarda artık güvercinler yemleniyor. Yaptıklarınıza ve üst perdeden salvolarınıza karşı kimse artık üç maymunu oynamıyor, belki yarına bırakabilir ama asla yanınıza bırakmayacağız. Hafızamız zannettiğiniz ve söylediğiniz kadar balık hafızası değildir, bizler hele hele kuş beyinli ise hiç değiliz. Sizler; balıktaki hafızayı ve kuşlardaki beyinleri bir bilseniz emin olunuz ki sizin hafızanız onların yanında aptallık – beyniniz ise et parçası olarak kalır.
Beğenmediğiniz siyasî görüşler – partiler iktidar oluyor ya da tasvip etmediğiniz hayatlar gözünüzün içine batıyor diye bunlar üzerinden devlete – millete – ortak değerlere hakaret edemez ve bunu moda haline getiremez, adınız – sanınız – mevkiniz – makamınız – koltuğunuz ve işgal ettiğiniz her ne olursa olsun kendinizi bir halt zannedemezsiniz. Bu millet, bu devletin gerçek sahibidir ve ortak değerler / asgarî müşterekler de buluşmayı sizlere de öğretir. Şayet ki öğrenmek gibi bir niyetiniz varsa, ha yoksa yapacak bir şey yok, cezaevleri sizleri bekler, orada da istediğiniz her şeyi öğrenir ve dışarı çıktığınız zaman da süt dökmüş kedi – dut yemiş bülbüle dönersiniz, UYARMADI DEMEYİN!...
Peyami SAFA’nın sözüyle mevzumuzu bitirmeye çalışalım;
“Bir milleti yok etmek isterseniz askerî istilâya lüzum yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevî değerlerini, ahlâkını yozlaştırmak kafidir.”