Diyanet, devlet ve kumar
Günay Ertan Akgün
Hayatta bin kere düşünseniz bir araya gelemeyecek olan bu üç kelimeyi hangi akıl, güç ve izan bir araya getirmiş olabilir ki? Diyanet ile devlet ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini anlayabiliriz ama işin içerisine “kumar” girerse bunların birbirleriyle olan ilişkilerini nasıl kuracağız?!...
Devam edelim;
Türkler, İslam’la şereflenip Müslüman olduktan sonra ki dinî yaşantı ile Allah’la kul arasındaki ilişkileri ve nasıl bir köprü kuracaklarını önce Kur’an – ı Kerim ve sonrasında da Peygamberimizin hayatından öğrenmeye ve bu yollarla itikatlarını sağlamlaştırmaya çalıştılar.
“Kolaylaştırıcı” bir din olan İslam’ı daha iyi anlayabilmek ve günlük hayata tatbik edebilmek için Kur’an ve Sünnetten sonra cemaat / tarikat gibi farklı grup ve yapılanmalar ortaya çıkmış, bunlar tebliğ ve cihat yoluyla dini öğretip yaşatarak dünyaya yaymaya çalışmışlardır.
1517 yılında Mısır’a yapılan Ridaniye Savaşı’ndan sonra Memluk Sultanlığının elinde bulunan “Halifelik” makamının tarafımıza geçmesiyle birlikte Yavuz Sultan Selim Han bu toprakların “ilk halife” si olmuştur. Hem din ve hem de devletin başı olan halifelik makamı 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılarak “müessese” olarak varlığına son verilmiş ve böylelikle “laik düzen” e geçilmiştir.
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilip “modern devlet” temellerinin atılmasıyla birliktedergâh - tekke – zaviye gibi yerler kapatılarak tarikat ve cemaatlerin “yasaklı” hâle getirilmesi, dinî kurum ve kuruluşların tek bir tekelde toplanıp kontrol altına alınması ve “kurumsal” bir şekilde temsil edilmesi için de “Şeriyye ve Evkaf Vekaleti” kaldırılarak Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emriyle yerine 3 Mart 1924 tarihinde başbakanlık makamına bağlı bir “teşkilat” olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Bu kurum, Cumhurbaşkanlığı Hüküm Sistemi’ne geçmemizle birlikte 9 Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlık makamına bağlanmıştır.
T.C. Anayasası’nın 136. maddesinde “Genel İdare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” denilmekte ve teşkilatın genel çerçevesi çizilmektedir.
Kuruluşundan bugüne kadar “devlet” le olan ilişkileri, hükümetlerle olan münasebetleri ve “teşkilat” olarak ayrılan bütçesiyle (2024 bütçesi yaklaşık 92 milyar TL) birlikte Diyanet, sürekli olarak tartışmaların odağında olmuş hükümetlerle olan irtibatlarından dolayı hem anayasada çizili (!) olan çerçevesinin dışına çıkmış ve laiklik ilkesine ters düşen davranışların da içerisinde olmuş, âdeta “ordu” yu andıran yapısıyla da “etki” si gündemden düşürülmemiştir.
İktidarlarla dirsek teması kurmak ve bunu da “kanunî” yükümlülük olarak yerine getirmek zorunda olan Diyanet, bazen ilahî hükümlerle değil resmî emirlere göre hareket etmiş ve mütedeyyin kesim tarafından da “hıyanet” içerisinde olmakla suçlanmıştır. Halefi – Selefi, Dar – ul Harp / Dar – ul İslam cephelerinin topyekûn bir şekilde, bazı cemaat ve tarikatların da kısmen “yok” hükmünde saydıkları Diyanet, gerçekten de dini bir “otorite” olmaktan çıkarak adeta mengenede sıkışmış ve diğer dinî gruplarla olan ilişkilerinden dolayı da tercih yapmak zorunda bırakılmıştır.
Yeri geldiğinde “güzide” ve yeri geldiğinde de “tenkit” edilen bir kurum olan Diyanet, hutbe – fetva ve gündelik politikalar karşısında takınmış olduğu tavırlardan dolayı “ikiyüzlü” olmakla suçlanmış, suçlanmaya da devam ediyor. Birbirleriyle çelişen hareketleri karşısında sürekli olarak eleştiri oklarını üstüne çekmeyi başaran Diyanet’le ilgili bir örneği verip devam edelim;
Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanıp camilere gönderilen 29 Kasım 2024 tarih ve “Maddi ve Manevi Tükeniş: Kumar” başlıklı hutbede aynen şöyle denilmekteydi;
“Yüce Dinimiz İslam’ın şiddetle yasakladığı haramlardan biri de kumardır. Kumar; birisinin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı haksız bir kazançtır. Kumar; sevgi ve kardeşlik duygularını yok eden; kin, nefret, düşmanlık ve intikam duygularını körükleyen zararlı bir alışkanlıktır. Kişinin akıl ve ruh sağlığını bozan, aile huzurunu yok eden, kazanma hırsıyla bencil ve menfaatçi insanlar yetiştiren bir hastalıktır.
Aziz Müminler!
Yüce Rabbimiz, Mâide süresinin doksanıncı ayetinde kumarın haram olduğunu şöyle haber vermektedir: “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Cenâb – ı Hak, bu ayetin hemen ardından kumarın haram kılınmasının sebeplerinden birisini de şöyle ifade etmektedir: “Şeytan, içki ve kumarla, aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?”
Değerli Müslümanlar!
İsmi ne olursa olsun, gerçek hayatta ya da dijital mecralarda oynansın, yasal olsun ya da olmasın, kumarın her çeşidi haramdır. Zira her yasal olan, helal değildir. Dolayısıyla masa başında veya sanal ortamlarda oynanan; kazananın kaybedenlerden haksız kazanç elde ettiği oyunların tamamı kumardır, haramdır. At yarışlarında oynanan ganyan, kumardır, haramdır. Hayvanların dövüştürülmesi gibi vahşete dayanan her türlü oyun ve bu oyun üzerinden elde edilen kazanç, kumardır, haramdır. Bütün şans oyunları, yılbaşı, özel gün ve haftalar vesilesiyle çekilen piyango, kazı kazan ve şans topu gibi oyunlar kumardır, haramdır. Dijital mecralarda oynanan bütün bahis oyunları; toto, loto, iddia gibi dinen meşru olmayan oyunların hepsi kumardır, haramdır.
Kıymetli Müminler!
İslam dinine göre asıl olan, rızkımızı helal yollardan kazanmaktır. Bu sebeple, faiz, kumar ve benzeri haram yollardan elde edilen parayla sevap beklenerek hayır hasenat yapılamaz. Cami ve mescit inşa edilemez; hac, zekât ve kurban gibi mali ibadetler yerine getirilemez.
Maalesef, bugün, internet ortamında türlü hilelerle ve bazı sosyal medya fenomenlerinin yayınlarıyla nice insanımız kumar tuzağına çekilmektedir. Mobil cihazlar, çevrimiçi oyunlar ve e – sporlar aracılığıyla nice gencimiz sanal kumar bataklığına itilmektedir. Televizyonlarda, gazetelerde, hatta en basit internet oyunlarında dahi kumar reklamları verilerek küçücük yavrularımız bile bu kötülüğe özendirilmektedir. Halbuki mahremiyet sınırlarını ihlal eden, haramların yaygınlaşmasına sebep olan, dijital platformlar ve farklı ortamlarda kumar oynamayı özendiren bu reklamların engellenmesi; dinî, vicdanî ve insanî bir sorumluluktur.
Aziz Müslümanlar!
Kumar, hem oynatan hem de oynayan için maddi ve manevi bir tükeniştir. Kişi, kumarda kazanınca başkasını, kaybedince kendini zarara uğratmaktadır. Bütün bağımlılıklarda olduğu gibi kumardan korunmanın en etkili yolu ise ona hiç başlamamak, kumar oynayan ve oynatan insanlarla bir arada olmamaktır. Öyleyse, nice ocaklar söndüren, nice yuvalar dağıtan, nice felaketlere sebep olan kumar belasından uzak duralım. Gençlerimizi ve çocuklarımızı her türlü bağımlılıktan korumak için; onlarla sevgi, muhabbet ve güven temeline dayalı bir ilişki kuralım. Onların iyi arkadaşlarla ve iyi ortamlarda yetişmeleri için gayret gösterelim. Kumarın; içki, yalan, dolandırıcılık ve cinayet gibi büyük günahlara sebebiyet verdiğini asla unutmayalım.
Değerli Müminler!
Hutbenin önemli özelliklerinden biri de, hutbeyi dinlemek, anlatılan bilgileri cami dışındaki insanlarla da paylaşmaktır. Bu bilgileri ailemizle, akrabalarımızla, komşularımızla ve çevremizle paylaşmak, toplumsal huzurumuza katkı sağlayacaktır.
Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in şu hadisiyle bitiriyorum; “Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir rızık asla yememiştir…”
Her cümlesine katıldığım ve noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaştığım bu hutbeyi hazırlayan Diyanet’teki uzman kardeşlerimiz; bahsettiğiniz kumar araç ve metotlarını çalıştıran, işleten, bunlardan gelir elde eden ve izin verenin de devletin resmî kurumları olduğunu biliyor musunuz ya da soruyu şu şekilde de sorabiliriz; Milyarlarca lira tutan bütçenizin ve her ay aldığınız maaşlarınızın tamamı olmasa da bir kısmının bu kumarlardan kazanılan gelirlerden size ödendiğini ve sizin de aynı harama bulaştığınızı düşündünüz mü?!...
Hadi çıkıp söyleyin;
“EY DEVLET! BİZİ KUMAR BATAKLIĞINA SAPLAYIP YASAL HÂLE GETİRDİĞİNİZ HARAMA NEDEN BULAŞTIRIYOR VE TEŞVİK EDİYORSUNUZ?”, bunu yapabilecek ya da haykırabilecek misiniz, hadi göreyim sizi!...