BIST8.654,39%-1,58
USD34.2316%-0.01
EURO37,0018%-0.14
ALTIN3.004,23%0.40

AHLAKSIZLIĞIN ZİRVESİ, YENİDOĞAN ÇETESİ VE CESUR SAVCI

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
21 Ekim 2024 09:09

Rahmetli Cem KARACA’yla müsemma olmuş bir şarkı vardı, hatırlayalım; “Bindik bir alamete, gedeyoz gıyamete, amaney!”. Evet, gerçekten de rezillik, pişkinlik, çirkeflik ve ahlâksızlıkların yaşanıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bizi kıyamet bile paklamaz, söylemedi demeyin; sonumuz yakındır!...

Kızların diri diri Arap çöllerine gömüldüğü cahiliye dönemine taş çıkartacak, Ad – Semud – Lut kavimlerinin yaptıklarını aratacak derecede adına “insan” denilen vahşi yaratığın - çok da fazla geriye gitmeden - yaptıklarına baktığınız zaman karşımıza nasıl bir tablonun çıkacağını görmek için ille de müneccim olmaya gerek yok!...

İbret – i âleme hep birlikte bir dalalım. Bakalım karşımıza neler çıkıyor;

Feodal yapı (aşiret) içerisinde kim vurduya getirilip boğularak öldürülen ve bir leş gibi dere kenarına bırakılan Narin’i mi hatırlamak istersiniz, 18 gün sonra Van Gölü’nde ölü bulunan Diyarbakırlı üniversiteli genç kız Rojin’i mi, hamile karısını – boşandığı ya da boşanmak üzere olduğu eşini sokak ortasında - adliye koridoru ya da evinde çocuklarının gözleri önünde bıçakla ya da tabancayla hunharca öldüren koca müsveddelerini mi, karşılık vermedi – başkasıyla nişanlandı ya da evlendi diye parçalanıp öldürülen ve varil içerisinde yakılan genç kızları mı, sokak ortasında sırf harçlık vermedi diye dede ve ninelerini parçalayıp öldüren torunları mı, bilmem kaç katlı ne plaza ve rezidanslarda katlardan atılan fuhuş bataklığının içerisine sürüklenip geleceği köreltilen genç kızların düşürüldüğü durumları mı, her türlü pisliği ekrana getirtip pişkin bir şekilde “halk böyle istiyor!” diyen üç maymunu oynayan medya şarlatanlarını mı, bunları izleyen RTÜK denilen bilmem ne kurumunun seyirci kalmasını mı, devleti dolandırıp içeri atılan ve kısa süre içerisinde tahliye edilen sosyal medya fenomenlerini mi, bilinçli olarak gündem değiştiren şeref yoksunlarını mı, vesaire, vesaire bunların hangi birinden söz edelim.

Her türlü söküğü diken terziler; arsızlık, namussuzluk, şerefsizlik, ahlâksızlığın söküğünü nasıl dikecek ya da bunu dikebilecek terziler kaldı mı, çok da merak ediyorum!.. Bir de şöyle bir soru soralım; Ahlâksızlığın zirvesini yaşayan bu toplumu; koronavirüs, deprem gibi topyekun ve ibret alınması gereken ölümler adam edememiş, enflasyon – hayat pahalılığı dize ya da yola getirememişse başka hangi musibet – bela veyahut da sıkıntı yola getirecek? Bu sorunun da cevabını çok merak ediyorum!...

Hiçbir şey yetmiyormuş ve çok ahlâklı (!) bir toplum olmuşuz gibi bir de başka bir rezalet, başta insanlıktan nasibini almamış ve sonrasında da hekimliğe yakışmayacak bir katliam ordusu ve “yenidoğan üniteleri” nde meydana gelen bebek ölümlerinden yola çıkarak pes dedirten bir ölüm şebekesinin – yenidoğan çetesinin yaptıkları rezillikler karşımıza çıktı.

Hem İstanbul’dan İl Sağlık Müdürü iken tanıdığım ve hem de Rize’den aynı ilçeden hemşehrim olan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal MEMİŞOĞLU’nun, İstanbul İl Sağlık Müdürü iken bir vatandaşın CİMER’e yapmış olduğu ihbar ve şikâyetle başlayan soruşturma, teknik takip ve araştırmalardan sonra düğmeye basmasıyla birlikte “Yenidoğan çetesi” nin olayı patlak verdi. Zülfiyâre dokunuldu ama bu olayın arka planında her ne kadar bazı siyasî partililerden de olsa bile - aynı zaman da özel hastaneler zinciri olan – bir önceki sağlık bakanı olan Dr. Fahrettin KOCA’dan hiç ses çıkmaması da olayın başka bir boyutunu ortaya koyması bakımından oldukça ilginçtir.

“Yenidoğan çetesi” ve yaptıkları aslında bu derecede patlak vermeyecek ve kamuoyunun da dikkatini çekmeyecekti, ta ki – eceli yaklaşan köpeğin cami duvarına işemesi gibi – bu devletin savcısını makamında tehdit etmesi medyaya yansıyınca işler iyice zıvanadan çıkmış oldu. Bir insanda hem haya olmaması hem hekimliği katil sürüsü olarak kullanmaları ve hem de arsızlık derecesinde bir savcıyı ve yakınlarını ölümle tehdit etmeleri gerçekten de “pes!” dedirtiyor.

Ne olduğuna bir bakalım;

Bu aziz devletin M. Selim KİRAZ gibi makamında şehit edilen bir savcısı olduğu gibi bir tane de yiğit bir savcısı çıkıp koca (!) şebekeyi – yenidoğan çetesini çökertir, sizler de öküzün trene bakması gibi bakakalırsınız. Devletin makamını boş yere işgal etmeyen – koltukları eskitmeyen adaletin savunucu timsali o kahraman savcımız ne yaptı, bir kez daha tarihe not düşelim;

Başta yenidoğan ünitelerinde olmak üzere bebeklerin ölümlerinde parmağı olan özel hastane sahipleri, doktor – hemşire ve diğer sağlık personeli ile İstanbul il sağlık müdürlüğünde görevli bulunan 4 memur olmak üzere önce 24 ve sonrasında da toplam 47 isme “Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Savcısı” Y.E. tutuklama kararı çıkartıyor. Sonrasında da olaylar silsilesi başlıyor. Başta 6 hastane de ve sonrasında da 11 hastanede aramalar yapılıyor, hasta yakınlarıyla görüşülüyor. Rezillikler ortaya çıkınca savcı Y.E.’ye tehditler başlıyor. Elindeki delillere göre geri adım atmayan – yapanın da yanına kâr bırakmayan savcı, ikinci dalga operasyonunu da başlatıyor.

Ölümle tehdit edilen savcı Y.E.’yi telefonla arayan faillerin avukatı Aylin A. ardından da savcının makamına gelerek kendisine yönelik suikast planlandığını, ailesinin nerede yaşadığının bilindiğini, babasına ve annesine de zarar verileceğini söylüyor. Ardından avukat da söz konusu dosyaya “fail” olarak ekleniyor. Sonra avukat için yapılan soruşturma – teknik takipte irtibatlı olduğu Mustafa Kemal Z. Denilen şahsa ulaşılıyor. Olay daha da büyüyünce tekrardan savcıya tehditler başlıyor. Bu defa savcı Y.E, boş durmuyor ve kendisini sağlama almak için odasına kamera yerleştirilmesini istiyor. Daha sonra operasyon için düğmeye basılıyor. Savcının makamına gelen isim ise avukatla birlikte adı ortaya çıkan Mustafa Kemal Z. oluyor. Görüşmede Mustafa Kemal Z. savcıya “sadece seni koruyarak olmaz, markete giden eşini, camiye giden babanı, çocuklarını da korumak lazım. Bu adamlar devlet için yurtdışında operasyon yapan adamlar, sokakta mermiye kafa atacak 500 adamları var, içerdekileri sal, benimle fotoğraf çekip paylaş sana hiç kimse dokunamaz!” diyerek gözdağı verip tekrar tehdit ediyor. Tehditler burada bitmediği gibi ortaya başka pislikler çıkmaya başlıyor.

Tehdit edilen cumhuriyet savcısının kendisi ve ailesiyle ilgili kişisel verilerini “yenidoğan çetesi” ne jandarmada görevli 3 personelin verdiği ortaya çıkıyor. Ardından jandarma görevlileri için de işlem ve soruşturmalar başlatılıyor. Olay büyüdükçe medyaya farklı pislikler, mağdur ailelerin ifade ve yaşadıkları birer birer dökülmeye başlıyor.

İfşa olan ve her geçen gün farklı bir rezilliği ortay çıkan “yenidoğan çetesi” nin yaptıkları bir bir deşifre oldukça İstanbul’daki bilindik birçok özel hastanenin ruhsat iptalleri – kapılarına mühür vurulma ve akabinde de hasta nakilleri başka hastanelere yapılıyor.

İşin enteresanı da ne biliyor musunuz;

İfşa olan, kapatılan ve olayda adı çıkan birçok hastanenin ya sahibi, ya başhekimi veyahut da görev yapan sağlık personelinin “siyasî kimlikleri” nin olması. Aslında bu olayın içerisinde AK Parti – CHP ve DEM gibi hangi partiden olursa olsun bu işin siyasî değil, ahlâkî ve kanunî boyutunun nereye varacağını da açıkçası çok merak ediyorum. CHP Genel Başkanı Özgür ÖZEL’in “şerefsiz” ifadesinden sonra hem İBB Meclisi’nde ve hem de sağlık komisyonunda “üye” olan bir özel hastane başhekiminin partisinden (CHP’den) istifa etmesinden sonra diğer partililerden aynı hareketi bekliyoruz.

Ölümlerine sebep oldukları bebek – çocuk ya da tüm hastalardan dolayı ellerinde kan bulunan ve devleti dolandırdıkları için de tüyü bitmemiş yetim hakkı yiyenlerin topyekûn bir şekilde ifşa olmaları ve mahpus damlarını boylamalarını dört gözle bekliyoruz, hatta ve hatta diliyoruz.

İhbar süreciyle başlayıp olayın aydınlanmasına sebep olan vatandaşımızı, İstanbul il sağlık müdürü iken takipçisi olan ve soruşturma sürecini başlatan sonrasında da bakanlık görevine getirilen değerli hemşehrimiz Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal MEMİŞOĞLU’nu, tehditlere boyun eğmeyen savcımız ve güvenlik güçlerimizi, yılmadan – korkmadan canhıraş bir şekilde görev yapan fedakâr sağlık ve güvenlik personelimizi bin kere tebrik ediyor, arkalarında ve destekçileri olduğumuzu – yalnız olmadıklarını bilmelerini istiyorum.

Sosyal medyasından paylaştığı notla birlikte bir arkadaşımın da sözüne yer vererek bitirelim;

“Gerçekten de bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyumayan yeter!...”

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı