BIST9.577,46%-1,12
USD33.9936%37.8190
EURO37,8291%44.9049
ALTIN2.820,99%0.40

DOĞRULARI SÖYLEMEK İÇİN KÖY ARAMAYA GEREK YOK 

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
07 Eylül 2024 10:50

Ekonomist Dr. Şeref OĞUZ katıldığı bir TV programında “biz fakir değil, ahlâksızız” demişti. Bu cümleye ya da adına ne derseniz deyin bu tespite – serzenişe katılmayanınız var mıdır, gerçekten de çok merak ediyorum!...
Son zamanlarda “ahlâk” kavramının başına ek kavramlar koyma modası çıktı. Örneğin; iş ahlâkı, meslek ahlâkı, vesaire, vesaire… Bu, çok büyük bir yanlıştır. Ahlâk, ahlâktır. Ahlâk, hayatımızın her alanında olması gereken adap (edep), görgü – yaşam kuralları, iyi - hoş ve güzel olan niteliklerin bütünüdür.
İş ya da mesleklerle ilgili ahlâk olmaz, kural – kaide ya da kriterler olur. Siz, bunlara uyarsanız; başarılı olur, uymazsanız da kendinizi kapının dışında bulursunuz. Avrupa’yı ya da dünyanın gelişmiş ülkelerini başarılı kılan tek unsur; kurallara olan bağlılıkları ve herkesin – her kesimin bunlara uymasıdır. Bizdeki tek sıkıntı da ahlâksızlığı hayatımızın her alanına yansıtmış olmamız ve bunu da bir meziyet gibi ortaya koymamızdır.
Meslekî ya da sektörel açıdan baktığınız zaman ticaretin hangi kolunda olursanız olun iş insanı ya da esnaf, sosyolojik olarak da birey ve aile, inanç bakımından da dindar – dinsiz - deist – ateist ne olursanız olun toplumumuzun genelinde bir ahlâk erozyonu – buhranı – krizi yaşanıyor.
Sabahtan akşama kadar enflasyon – hayat pahalılığı üzerinden yapılan tartışmalar da ortaya konulan göstergelerin aynısını edep – ahlâk – görgü kuralları – bir arada yaşama kültür ve sanatı ile ilgili ortaya koysanız emin olunuz ki yıllık enflasyon tutarının en az on katından fazlası da bu alanlardaki sıkıntılarla kendini ortaya koyar.
Günlük yaşam – gelecek ve tüm planlarını para ve onun getireceği “güç” e endeksleyen bir hayatla ilgili karşılayacağınız tek şey; Bir taraftan cebimizdeki paralar enflasyon karşısında erirken, diğer bir taraftan da kalbimizdeki duygular erir. Bu gerçeğin farkında bile değilsiniz. Dünyanız “para”, paranız “dünya” nız olmuş. Para kaybını neredeyse ahlâk kaybına dönüştürdünüz. Biz, bu kadar da kötü değildik. En azından iyiliğin çokluğu, kötülüğün azlığını kamufle edebiliyordu. Hangi ara bu kadar da bozulduk!...
Şu ana kadar ortaya koyduğumuz tablolar, sosyolojik bir gerçekliği açığa çıkarsa da aslında dinî açıdan da daha doğrusu dindarlık ve Müslümanlık açısından da çok da masum, günahsız değiliz. “Ben, ahlâkı tamamlamaya geldim ve güzel ahlâk üzerine gönderildim!” diyen bir Peygamberin, ümmeti öyle bir hâle geldi ki “ahlâksız” kelimesi bile bunların yanında çok hafif kalır oldu. Eskiden her iyi şeyle ilgili parmakla gösterilen Müslümanlar, artık aynı ölçüde yine parmakla gösteriliyor ama bir farkla; “YAZIKLAR OLSUN!...”
Güzel insan, ahlâklı insan, edepli insan dendiği zaman akla ilk gelen şey, bunun; “bir Müslüman” olduğuydu. Şimdi de tam tersi Müslüman dendiği zaman kuduz köpekten – cüzzamlı bir hastadan kaçar gibi artık bunlardan kaçıyoruz. Hangi ara bu kadar din dışı bir insan haline geldik, nerede hata yaptık, fabrikamızın hangi ayarları bozuldu?!..
Gaflet – dalalet – hıyanet- öfke – nefret ve nifak tohumlarını ekmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bukalemuna taş çıkartırcasına o kadar çok film fırıldağın içerisine giriyoruz ki neredeyse bırakın Müslümanlığımızı insanlığımızdan bile oluyoruz. Zaten bir çok olayda bunlara şahit olmadık mı?!..
Evet, “insan olma” nın başlıca vasıflarından biri “ahlâklı olmak” tır. Eğer ahlâkınız yoksa Müslüman olsanız ne yazar, gayri müslim olsanız ne yazar ama ahlâkınız varsa gerisi de kendiliğinden gelir. Bizler, bir işin doğruluğunu – doğrusunu öğrenmeden önce bu işle ilgili “kısa sürede nasıl köşe olunur, insanları nasıl dolandırırız?”, bunun üzerinden kafa yoruyoruz.
Depremler, salgın hastalıklar, savaşlar, susuzluk, kıtlık – fakirlik gibi bizim aklımızı başımıza devşirmemiz gereken ne kadar olumsuz hadise varsa bunlar bile bizi doğru yola iletmiyor, aklımızı başımıza toplatmıyor ve daha çok debelendikçe bataklığın dibine doğru sürükleniyoruz. Gerçekten de çok merak ediyorum; bizi eski ayarlarımıza, eski maneviyatımıza hangi musibet döndürecek ya da döndürebilecek mi?!..
Toplumumuzun her bir kesiminden gerçekten de bu tarz konu ve serzenişlerle ilgili şikâyet duyuyor olmamız aslında bizleri hizaya sokması gerekirken biz hiçbir şey olmamış gibi kaldığımız yerden devam ediyoruz. Var olan nesli z – alfa – beta kuşağı ya da adına ne derseniz deyin bu harflerle adlandırmak sorunlara çözüm bulacaksa, varsın bulsun!...
Her türlü bilgi ve belgeye istediğimiz gibi ve rahat bir şekilde ulaştığımız günümüz dijital çağı ortaya koymaya çalıştığımız sorunlara yağ mı sürüyor yoksa bu kolaylık mı ahlâksızlığa bu kadar zirve yaptırıyor? İletişim çağındaki araç ve aparatlar her geçen gün arttıkça bir o kadar da ahlâksızlığın diz boyu artması “sosyal” olan devletimizi ve bununla gurur duyan kesimlerin aslında tedbir almasını gerektirmez mi ya da soruyu şöyle soralım; DEVLETİN ASLÎ GÖREVLERİNDEN BİRİ DE TOPLUMUNU KORUMAK VE ONU YOZLAŞMAYA KARŞI HER TÜRLÜ TEHLİKE VE TEHDİTLERİ BERTARAF EDİP, UYANIK TUTMAK DEĞİL MİDİR?
Bizlerin gerek Türk ve gerekse Müslüman olarak çok güzel hasletlerimiz – duygu / düşünce – kültür – gelenek ve göreneklerimiz vardı. Bunlar tatile mi çıktı yoksa bizlere öğretilenler hikâye miydi? Komşusu açken tok yatamayan bizler şimdi “benimle mi kazandı, gitsin o da çalışıp yesin!” diyecek kadar merhametsiz olduk. Elindeki sebze – meyve – et ya da balığı alamayacak durumda olan komşuları görmesin diye sarıp sarmalayan milletimiz sosyal medya platformlarında yediği her zıkkımı paylaşarak adeta aç gözlülüğünü, doyumsuzluğun ve bir adım daha öteye giderek kudurmuşluğunu sergiliyor.
Gerçekten de biz böyle miydik, insanlığımızı kaybettik. Bu kaybın üzerinden istediğiniz kadar Kur’an okuyun, mevlit yapın, lokma dağıtın, şerbet için, helva kavurun. Emin olunuz ki, bu; ne ruha ve ne de mezara gider ama gidişat hayra alamet değildir, bilin istedim!..
Buraya kadar sıraladığımız tüm olumsuzluklardan “haberimiz yoktu!” diyecek kadar zındık olan birileri varsa bu da onların bileceği bir şeydir. Biz, kimsenin; inancına, yaşam tarzına, parasına – puluna, giyimine – kuşamına ve hülasa zararı dokunmadığı sürece varlığına karışmayız. Ancak aşılamaya çalıştığı ahlâksızlık, hırsızlık, münafıklık gibi ne kadar gayri insanî duygu ve davranışlar varsa bundan sonra hepsine karışır, gerekene de terbiye dersini de veririz, vermemiz de gerekiyor. En azından insansak!...
“Aç – açıkta kalabilirim ama şerefsiz – ahlâksız olmam!” diyemediğimiz sürece bizleri gelecekte çok büyük tehdit ve tehlikeler bekliyor, haberiniz olsun!...
Netice itibariyle;
Asalet mayadansa, o mayanın kendisi de ahlâktır. Ahlâk üzerine inşa edilmeyen her bir bina çökmeye mahkumdur.
Unutmayalım ki;
Ahlâklı olmak; edepli, terbiyeli ve adaletli olmaktır, vesselam!..

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı