BIST9.771,16%-1,67
USD33.9842%37.6602
EURO37,7037%44.6157
ALTIN2.728,39%-0.66

İKİ AYAKLILARI TANIDIKÇA

Günay Ertan Akgün

Abone OlGoogle News
22 Temmuz 2024 09:25

Kendisi dışında yaratılmış ne kadar “canlı” varsa hepsinden istifade eden ve onun için de yaratıldığı için bunların en şereflisi (eşref – i mahlukat) sayılan insanoğlu; zalim, nankör, vahşi, hain, aynı zamanda kendi cinsini de acımasız – merhametsizce yok eden bir varlık haline geldi ve sonunda da kendine “dünyanın en tehlikeli yaratığı” dedirtmiş oldu. Şair;
“Kendi elinle bozuyorsun kendini,
Oysa halik güzel yaratmıştı seni.”
derken tam da bu durumdan bahsediyordu.
Evet, karga misali kendinden başka kuş tanımayan insanoğlu; bireysel ve sosyal anlamda kokuşmuşluğun – çürümüşlüğün zirvesini yaşıyor. Pes dedirtecek derecede iğrençliğin – sapkınlık ve sapıklığın - fuhşun – azgınlığın – hırsızlığın – acımasızlığın timsali haline gelen, eski kavimlere şapka çıkartacak derecede rekor üstüne rekor kıran insanoğlu, son zamanlarda başıboş bırakılan ve kendisinin sebep olduğu etki ve etmenlerden dolayı “saldırgan” – “kudurgan” hale gelen köpekler üzerinden yine gündeme geldi.
Hayvanseverliğin ya da hayvan sevgisinin değişik boyutları vardır ama hayvanları dört duvar arasına sıkıştırıp onları özgürlüğünden – ait oldukları ortamlardan etmek “sevgi” değil, başka şeydir. Eğer buna “sevgi” diyorsanız, o zaman, o; dilsiz, kendi derdini anlatmaktan aciz, bir kap yemek – birkaç damla suya muhtaç olan hayvanlar neden bu kadar saldırgan – kudurgan oldu, hem kendi cinsine ve hem de - bilhassa çok sevdikleri ve beraber oynadıkları çocuklar olmak üzere – insanlara zarar vermeye başladı. En sadık hayvanlar olarak bilinen ve hiçbir zaman sahibini bırakmayan “köpekler” bu hâle geldiyse emin olunuz ki bunun tek suçlusu – sebebi insanoğlunun ta kendisidir. Yoksa durduk yerde bir canlı türü bu hâle gelmemiştir, gelmez de!...
Her canlı türünün yavrusu – küçüğü çok hoş ve sevimli olur, hatta hayvanları bile sevmenin ilk adımı da böyle başlar. Çocukluğumuzda bunlarla ilgili ne kadar çok hatıratımız, yaşanmışlığımız vardır. Ancak başta büyükşehirler olmak üzere şehirlerdeki yaşam tarzımız, bir hayvanın alınıp dairelerde ya da site tarzındaki evlerde bakılması mümkün olmuyor, olmaz.
Bir heves – istek uğruna edinilen köpek yavruları zamanla büyüyüp bakılamayacak dereceye gelince bu kez büyük bir sevgiyle alınan köpekler engellenemez – kontrol altına alınamaz bir nefret duygusuyla sokaklara terk ediliyor, mekânsız bırakılıyor. Halbuki bunların en büyük mekanları – ait oldukları yer, tabiat değil miydi?!..
Canlıları ait oldukları yerlerden alıkoyup kendi yaşam merkezinizin tam ortasına koyar ve bir müddet geçtikten sonra da onları tabiata – pardon sokaklara - terk ederseniz günün sonunda meydana gelecek olayların da müsebbibi olursunuz. Betonlaşmadan dolayı bir metrekare toprağa basamadığınız bir şehircilik hayatının tam göbeğine köpekleri bırakırsanız onların hırçın – saldırgan ve kudurgan olmalarının önünü açarsınız. Diğer bir ifadeyle, köpekler; kendi kendilerine değil, insanlar yüzünden saldırgan oldular. Bunu böyle düşünüyorum diye birileri köpeklerini saldırılarını ve vahşi bir biçimde canlılara zarar verdiklerini meşru gördüğümü – savunduğumu düşünmesin. Böyle bir düşüncem söz konusu olmadığı gibi benim esas derdim; insanoğlunun sebebiyet verdiği olayların hedefinin bilinçli bir şekilde kendinden uzaklaştırılıp başka yerlere doğru saptırılmak istenmesine dikkat çekmektir.
Şimdi gelgelelim zurnanın dediği yere;
Son zamanlarda insanoğlunun pis bir huyuna şahit olmaya başladık. Bunu hem dört yıl öncesinde dünyada yaşanılan koronavirüs sürecinde ve hem de ülkemizde meydana gelen ve birçoğu ölümle sonuçlanan köpeklerin saldırganlığı, başıboş bırakılan sokak hayvanları konusunda görmeye başladık. İçimizdeki topyekûn öldürme heves ve isteği hangi arada bu kadar zirve yaptı. Biz bu kadarzalimdik de bu şimdi mi meydana çıktı, yazıklar olsun!...
Partisi – ideolojisi – dünya görüşü ne olursa olsun ya da imkanlarının kısıtlı olup olmaması bir tarafa yerel idarecilerin (belediyecilerin) ihmalkarlığı – vurdumduymazlığı – bahane araması yüzünden bakılamayacak duruma gelecek ve sokakları – izbe yerleri dolduracak kadar çoğalan hayvanların terbiye edilmesinin tek yolu; toptan itlaf edilmesi (öldürülmesi) değildir. Bu mantığın “okullar olmasaydı millî eğitimi gözüm kapalı idare ederdim!” den bir farkı olur mu? Hele hele TBMM gibi gazi meclisten “uyutulma” konusunda alınacak bir karardan sonra hayvanların bedduasından – ahından, onların boşu boşuna gözlerinden dökülecek masum bir gözyaşının intikamından nasıl kurtulacaksınız?!...
Son zamanlarda köpeklerle – başıboş sokak hayvanlarıyla ilgili bir de farklı bir durum ve bunun üzerinden de tartışmalar ortaya çıktı:
Her canlının barınabilmesi için yeme – içme ihtiyacı vardır. İnsanoğlu için de aynı durum söz konusudur. Bu; Kendi hem cinsinin – türünün devamı için olmazsa olmaz – elzem ihtiyaçlardan biridir. “Efendim, köpekperestler üzerinden mamazadeler bir lobi faaliyeti içerisine girdi.” öyle midir?!.. Milyarlarca ifade edilen bir sektörden (pet shoplar, mama şirketlerinden) bahsediliyor.
Köpekler ve başıboş bırakılan diğer hayvanlar, şehir hayvanlarından uzaklaştırılıp ait oldukları tabiata gönderilirse hayvanlar üzerinden kendilerine yer edinen sektör tümden iflas edecek. Bunun için kıyamet kopartılıyor, hayvan sevgisi bahane ediliyor. Hayvanseverlerin dertleri aslında üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Farz edelim ki gerçekten de durum böyledir. Peki ey belediyeler, siz neden başıboş diye adlandırdığınız hayvanları sokaklardan toplamıyor, onlar için barınak yapmıyor, modern bir şekilde onların yaşamlarının önünü açmıyor ve saldırgan – kudurgan olmalarına sebebiyet veriyorsunuz? Sizler çok mu masum ve suçsuzsunuz? İtlaf – uyutulma gibi “suçlu arama” yı da topyekûn bir mantıkla kendinize hak olarak mı görüyorsunuz? Doğru dürüst temizleme ve ilaçlamayı beceremez iken hayvanları öldürerek sorunları çözüme kavuşturacağınızı mı zannediyorsunuz?
Netice itibariyle;
Hangi ad - bahane altında olursa olsun ya da ne tür bir gerçeklikten yola çıkarsanız çıkın bir canlı türünü toptan – topyekun bir şekilde öldürüyor ya da katlediyorsanız, bu, ilerleyen süreçlerde sizin türünüzün de yok edilmesine sebebiyet verebilir. Tarihteki helâk olma hadiseleri ile tufanlara – depremlere de bakabilir, “etme – bulma dünyası” nın örneklerini okuyabilir, arılar üzerinden yapılan araştırmalara da bakabilirsiniz.
Tabii ki;
İki ayaklıları tanıdıkça, dört ayaklıları daha çok sever oldum!...

Günay Ertan Akgün

Akit TV köşe yazarı