BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Sadık Kürtler, hain emperyalistler

Ayhan Demir

Abone OlGoogle News
23 Ekim 2019 01:32

Türkiye ve Azerbaycan Türkleri için “iki devlet, tek millet” ifadesini kullanılır. Fakat Türkler ile Kürtler için “iki millet, tek devlet” ifadesini bile kullanamayız. O derece bir ve beraberiz, bütünüz. 

Kürtler, bizim bin yıllık yol arkadaşımızdır. Aramızda aziz hatıralar var. 

Bin yıldır Türklerin ve Kürtlerin birbirlerine karşı işlediği kusurlar, yaptıkları yanlışlar, büyütülmemiş, hoş görülmüş, üstü örtülmüştür.

Kürtler, en zorlu günlerde bile, Türk kardeşlerini terk etmediler. Bunun tersi de doğrudur: Türkler, hiçbir zaman, Kürt kardeşlerini emperyalistlerin insafına bırakmadılar.

Birkaç örnek verelim ki, konu daha iyi anlaşılsın.

Kürtler, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, son ana kadar Osmanlı devletine sadık kalan halklardan bir tanesi oldular. Mesela, Doğu cephesinde görev yapan birliklerdeki askerlerin çoğu Kürt kökenliydi. Hamidiye alaylarının yerine kurulan Aşiret Hafif Süvari alaylarını da unutmayalım.

Kürtler, Ruslara ve Ermenilere karşı savaşıp, büyük can ve mal kaybına uğradılar. Yüz binlercesi, topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Buna rağmen yanlışa düşmediler, hilafete ve saltanata bağlı kaldılar.

Türkler ise, Ermeni saldırıları karşısında, Kürt kardeşlerine yardım etmiştir. Kürtleri, kana susamış Ermeni çetelerinin elinden kurtarmıştır. 

Saddam Hüseyin Irak’taki Kürtlerin üzerine yürüyünce, Türkler, canını kurtarmak isteyen Kürtlere kapılarını açmıştır.

Bunları, şunun için anlattım. 

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yanında yer almayan veya düşmanla işbirliği yapanların hepsi devlet sahibi oldular. Savaştan sonra uyduruk devletler kuruldu, daha doğrusu galip devletler tarafından kurduruldu. 

Galip devletler, Ermenilere, Gürcülere, bazı emirlere ve ailelere devletler dağıttılar. Mesela, Ürdünlü diye bir millet yokken, Ürdün diye bir devlet var edildi. Buna karşılık Kürtler, bol keseden dağıtılan, bu imkânlarından mahrum bırakıldılar. 

Galip devletler, başlangıçta, bir Kürt devletinin kurulmasını gündeme getirdiler. Hatta bu hususta bazı girişimler de oldu. Bağımsızlık yanlısı cemiyetler kuruldu, daha doğrusu kurduruldu. Kürdistan’ı gösteren haritalar elden elde dolaştırıldı.

Sonra her şey birden bire, bıçak gibi kesildi. Kürt devlerinin kurulması düşünülen topraklar Türkiye’nin yanı sıra Suriye, Irak ve İran arasında paylaşıldı.

Batılılar, Kürt devletinin kuruluşunu, şartlar olgunlaşıncaya kadar askıya alıp, ileri bir tarihe ertelediler. Çünkü denize çıkış kapısı olmayan ve hasımları arasına sıkışıp kalan bir devletinin yaşama şansı yoktu. 

Son yıllarda yaşananlar bize, Batılıların, şartların artık olgunlaştığını düşünmeye başladıklarını gösteriyor. 

Türkiye’deki olaylar herkesin malumu. Terör örgütünün hain eylemleri, hendek olayları vesaire. İran’ın Kürt nüfusu içten içe kaynıyor, kaynatılıyor. Irak’ta yaşayan Kürtler, neredeyse devletlerini kurdular. 

Suriye’de ise terör örgütünün militanları ile yabancı ajanlar, sayı olarak neredeyse eşit. Amerikalılar ve İsrailliler orada, Fransızlar ve İngilizler de orada. Birçok Batı ülkesi, terör örgütüne yardım ve yataklık ediyor.

Türkiye, Amerika’dan, Suriye ve Irak’ta yuvalanan PKK ile mücadele etmesini beklerken; onlar, DAEŞ ile mücadele bahanesine sığınıp, PKK’ye yüzlerce TIR dolusu silah ve lojistik sağlamayı tercih ediyorlar. Amerika’nın, Suriye ve Irak’taki DAEŞ direnişini kırdıktan sonra PKK konusunda gerekeni yapacağını belirtmesi, Kürdistan’ın kurulmasından başka bir anlam taşımıyor.

Eski Kürdistan haritaları, sadece Güneydoğu bölgemizin beş altı vilayetini içine alıyordu. Şimdiki haritalar, İskenderun körfezine kadar uzanıyor. 

Barış Pınarı Harekâtı başlayıncaya kadar: Batılılara göre, her şey yolundaydı. Türkiye her anlamda köşeye sıkıştırılmıştı. Üç ülkedeki Kürtler, harita üzerinde birleştirilebilecekti. Böylece denize ulaşacak kapı da açılacaktı. Özetle, ikinci İsrail için tüm şartlar sağlanmıştı. 

Türkiye’nin, bu büyük oyunu bozmak için, büyük devlet gibi davranması gerekiyordu. Öyle de oldu, oluyor. 

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’nın ardından düzenlenen Barış Pınarı Harekâtı’yla: Türkiye, Amerika başta olmak üzere, dış güçlere karşı tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Avrupa Birliği’ne girmek uğruna birlik ve beraberliğimizi tehlikeye atan tavizler verilmedi. Batılıların hamlelerine karşı, yeni ve caydırıcı taktikler geliştirdi. 

Osmanlı Devleti’nin “Kürt sorunu” diye bir meselesi yoktu. Çünkü “Türk sorunu” yoktu. Cumhuriyet Türkiye’sinin “Kürt sorunu” olduğunu söyleyenler, aslında “Türk sorunu” olduğunu söylemekten kaçıyorlar.

Mesele ekonomik geri kalmışlık olsaydı, Kürtlerin maddi durumu, şimdiye göre, Osmanlı zamanında daha kötüydü. Mesele verilmeyen haklar olsaydı, Kürtlerin sosyal durumu, düne göre, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin zirvesinde bulunuyor. 

Nurettin Topçu, “Davamız, İslam ahlakına dayanan bir cemiyet düzeni kurmaktır” diyor.

İslam üzerinden konuşursak, Türk ile Kürt arasında hiçbir fark yoktur. İslam’ı dışarıda bırakıp konuşursak, kardeşler arasında bile çok sayıda fark vardır.

İnancım tam: Oyun ne kadar büyük olursa olsun, Türkleri ve Kürtleri ayırmaya, daha bin yıl kimsenin gücü yetmez, yetmeyecek. Türkleri ve Kürtleri bugüne kadar bir arada tutan ne ise, bugünden sonra da o olacak.

Akit TV köşe yazarı