BIST9.524,59%-0,06
USD32.5278%0.18
EURO34,7630%0.31
ALTIN2.492,97%1.25

Bir gece ansızın girivermedik…

Atilla Özdür

Abone OlGoogle News
14 Ekim 2019 01:33

Tam tersi oldu. Günün birinde ve uzun zamandır haber vere vere, hem de gün ortasında içeriye dalıverdik…

Hayırlısı olsun, Allah tamamına erdirsin ve kazasız belasız milli maksada erişilmiş olunsun…

İkinci Harp yıllarında dört bir çevremizde kan gövdeyi götürürken, Türk’ten gayri unsurlar gözlerini üzerimize dikmişlerdi. Doğu’daki düşmanımız, toprağımızdan ve sularımızdan pay isterken, Batı yakası küffarı da, kendi cehennemi için bizi odunlaşmaya zorlamaktaydı…

Dönemin Devlet Başkanı İnönü, beğenilsin beğenilmesin, her ne kadar dilini Allah kelamından korusa da(!) küffarın hoşlanabileceği biçimde göstermelik kavuk sallamaktan öteye gitmiyordu…

İlginçtir, anlamlıdır ve düşündürücüdür. O günlerin hesabıyla yirmi milyonluk bir milletten, haydi rejimin diliyle konuşalım, ulusun içinden, çıka çıka sadece bir tek kişi çıkmıştı, vatana ihanetten, o da, Hayati Karaşahin. Albay rütbesinde bir subay…

Rusya hesabına casusluk yaparken yakalanıyor. Ve Ankara’da asılarak idam ediliyor…

Şimdi bakıyorsunuz, görüyorsunuz, işitiyorsunuz ve demokrasi gereği ifade özgürlüğüne veriyorsunuz. Bunlar, hem Meclisimizde ve hem de içimizde, kum gibi kaynarken, dişimizi sıkıp kıç üzerine oturuyoruz, asamıyoruz…

Neden, niçin ve ne oldu da bizlere?...

Oysa günümüzün Devlet Başkanları, söz verdiği cami inşaatların küşat merasimini bizzat kendileri düzenliyor ve mekândaki ilk Cuma Bayramını da orada kutluyor…

Ne bu tezat?...

Londra Olimpiyatları sonrasında Türk takımları, bilhassa güreşçiler, kazandıkları altın madalyalarını zor zahmet taşıyarak yurda döndüler. O sıralarda orta tahsile yenilerde başlamıştım. Sevr Antlaşmasıyla ülkemizi kirleten leş kargaları, sularımızla topraklarımızı Rus canavarından koruma vaadiyle bizi kendilerine dost edindiler. Bu dostluğun ilk deneme ve kontrol riskini de Kore Savaşına sokarak yine bize yüklediler…

Kunuri’de tugayımızın yarısı gitti, pisipisine…

Kore’den gelenlerle Londra’dan dönenlerin madalyaları kafamı allak bullak etmişti. İlk mektep sonrasında sanat enstitüsüne girmek için gerekli doktor raporunu alamamıştım. O zaman askerliğe niyetlendik. Yaşımın küçüklüğüne falan da bakmamışlar. Ceplerimi demir kırıntılarıya doldurarak Kasımpaşa Bahriye Hastanesinden aldığım raporla Eyüp’teki İstihkam okuluna kaydımı yaptırıverdim…

Yaş küçüklüğünden altı ay maaş almaksızın ilk tayin olduğum Doğu hizmetini tamamlayamadan doğru posta Kore’ye…

Ne çare, İnchon limanında demir attığımızda madalya için umut ışığımız, gemiden karaya ayak basmadan sönüverdi. Savaşı durduran ateşkes anlaşması, taraflarca imzalanmış…

Bu işler böyle işte. Şimdi, cadde ve sokaklar “en güzel asker, bizim asker” sloganlarına boğulurken, asker uğurlayanlara bakmayın siz. Dünya ulusları, daha doğrusu milletleri arasında “vatan” söz konusu olduğunda gerisini teferruata verenler, tüm dünyada sadece bunlardan, bizlerden ibaret…

Suud deyyuslarına bakınız, bizim düşmanımız PKK’ya silah yardımı olarak yüz milyon doları, uçkuruna âşık olduğu Trump’a veren Arap Müslümanlarına bakınız…

Toptancılık olmasın tövbe edelim, Müslümanlarına değil, Suud’un yönetim köpeklerine bakınız…

Bir de, İstiklal Savaşı’nda, Sevr’in leş yiyicilerine karşı, namus ve bağımsızlık savaşımızı sürdüren Mustafa Kemal’e, savaş yardımı olarak, kadınlarının yüzük ve bileziklerini gönderen Doğu Müslümanlarına...

Bunun şan, şeref ve gururu kime, kimlere ve bu neden böyle?…

Her neyse, hayatın hiç akla gelmeyen cilvelerine bakın siz…

70’li yıllarda beş-altı yıl kadar korsan dolmuşçuluk yaptım. Aksaray’daki durak kâhyası, şişesini yanından eksik etmeyen berduşun biriydi. Gel velakin, korsan çalışanların da tek yetkili amiri…

Göğsünde de B.Milletler’in at nalı cesametindeKore kahramanlarına verilen savaş madalyası

Şu ölüsü kandilli dünyada iki eksiğim var. Bir madalyam, ikincisi de kınından kılıç çeker gibi çekemediğim, aynalı telefon…

                                     

Kasımpaşa’dan geçiyordum. Caddeler ve sokaklarla meydanlar, al bayraklarla donatılıyordu…

Sordum, 

“Hayrola, Kasımpaşaspor mu?”…

Hayır” dediler. “Zafer, zafer. Askerimizin zaferi”

Gözlerim sulandı…

Bahriye Caddesinin bayraklarla donatılmasını ilk ağızda hemşehrilerinin Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan’a selam sabah gösterisi sanmıştım, yanılmışım, Şehzadebaşı İBB çevresinde de aynı sevinç ve kutlama.

Hayat işte, hiçbir yakası hesaba kitaba gelmiyor… 

Hz. Allah Zülcelal’in bizatihi zatı, inşaallah tamamlar bu harekâtın gerisini…

Akit TV köşe yazarı