BIST9.693,46%1,77
USD32.5355%0.02
EURO34,7190%0.09
ALTIN2.499,53%0.61

Gayrimeşruluğun meşruiyeti...

Atilla Özdür

Abone OlGoogle News
29 Ağustos 2019 01:18

“Market” kelimesi, ihanet ehlinin diliyle güzel Türkçemizin sınırlarını delerek dilimizin ahengini bozdu.

Gerekçesinin meşru-gayrimeşru oluşuna bakılmaksızın yoğun göç alan şehirlerimizin zeminde kırk metrekareyi aşamayan bakkal tabelalarında “market” yazıyor. Restoran ya da restaurand’lar da, harf inkılabından kalma Cumhuriyet hatırası. Bunların çorbacılara kadar yayılmış ikrama hazırladıkları yemek listelerine de “menü” deniliyor.

Bunlar ve benzerleri, dilimize girip yerleşen birkaç örnek. Hemen herkes tarafından da kullanılıyor. Ayıp, çirkin ve aşağılayıcı bir tarafı da yok. Çünkü rejim adına bu işgal hükme bağlanıp meşrulaştırıldı.

Mesela, “günaydın” gibi. Buna karşı çıkana iyi gözle bakılmıyor…

¥

27 Mayısı takip eden dönemde iktisatta devletçi siyaset rayından saptırıldı. “Bırakınız yapsınlar” felsefesi bütçe istikrarıyla birlikte gelir dağılımının da dengesini bozunca, birbirleri ardına sıralanan darbeler, yönetimi aynen ekonomide görüldüğü gibi kayıt dışına kaydırdı. Sosyal hayatın, ekonomisiyle birlikte kültür değerleri büyük tahribata uğradı…

İflas eden kumarbazın yatak ve yorgandan sonra karısıyla kızını da masaya yatırmasına benzetircesine, Hazine’nin bekası adına metalaştırılan toprak üzerinden tapu ihracına ümit bağlandı…

Bu arada “consensüs” denilen pislik ve benzeri kelimelerle milleti, kendi asli, temiz ve kadim dilinden ayırmaya tam gaz devam edildi…

¥

İçtimai ve harsi çöküntü tek boyutlu olmayıp, tek kaynaktan da beslenmiyordu…

İhraç mallarımızı çeşitlendirirken tapularımızın iyi netice verdiği görüldü. Ekonomide lokomotifliğin ayrıcalık ve imtiyaz hakkını tekstil sektöründen alıp destekleme amacıyla inşaat SANAYİİNE(!) verdiğimizden, tapu ihracatında işlem bazında bu yılın piyasası oldukça hareketli geçti… 

İstanbul başta giderken, Ankara ve İzmir, hemen peşini takip ettiler…

¥

Ege ve Akdeniz sahil şeritleri de inşaat şirketlerince paylaşıldı. Bu yağma ile ne yazık ki, tek bakışta fark edilemeyen tehlikeli bir eğimle milletimizi, ülkemizle birlikte istikbalde mandaya götüren bir süreç başlatıldı… 

Her birine 200-300’er villa yerleştirilecek şekilde, Le Chic mahallesi, “The Residence of Mandarin Oriantel” ve daha nice mahalle, semt ve SİTEler…

Yalıkavak’ta da bir ada…

Gerçekten doğal, jeolojik tabii bir ada mıdır, yoksa cazibesini arttırma amacıyla ada süsünü verdikleri bir kıyı beldesi midir, bilmiyoruz. Belki Heybeli ve Büyük Adalara “Prenses adaları” denildiği gibi. Buna da, “Epiqure Islands” adı verilmiş olabilir…

Zevk adaları, yani… 

Yunan adalarından birinin adı “Mikanos” adasıdır, ibneler adası olarak dünyaca meşhur bir zevk adası…

Her türlü pisliğin serbest hürriyet alanı olarak dünyanın tek mekânı…

¥

İstanbul’da da gidişat aynen öyle değil midir?...

Çevrelerindeki mahalleriyle birlikte her bir gökdelenin ismi, Türk’ten başka unsurlara hitap ediyor…

Sokak, cadde ve meydanlarında ibneliğe hürriyet çağrıları yapılıyor…

Kadını ve erkeğiyle, çalışanı ve okuyanıyla birlikte, sütten yeni kesilmiş bebelerin kundaklarına kadar da derinlemesine yayılıyor, anlamlarını bilmedikleri Hristiyan’ca yazılar…

13-15 yaşlarında mektepli kızların sırtlarında ve göğüslerinde;

FOLLOW ME…

Gel peşimden!...    

¥

Tek partili dönemin düşünce ve inançta devletçi baskısından sıyrılırken şapşallıktan, hürriyete intibakta denizden çıkan balık misali idrakimiz tutuklandı. Alt kesim alafrangalık özlemini gidermeğe dalınca, üst kesim de gâvurlaşmaya yöneldi…

O demlerde dilimize sakız olmuştur, “Başımıza ne geldiyse okumuş takımından gelmiştir” …

İşte şimdi, o söylem ve kanaatin kafalarımıza soktuğu oluşum ve çürüyüşün tam olgunlaştığı günleri yaşıyoruz.

¥

Açık konuşalım. İstanbul Sözleşmesi, Türkiye insanından köklü bir değişim istiyor. Kadının kadınlığında, erkeğin de erkekliğinde bir değişim…     

Zaman zaman düşünürüm, düşündükçe, kafayı yerim…

İstiklal savaşında, Çanakkale’de ve halen de Suriye topraklarında yüzlerce gencimiz kan ve canlarını feda ettiler ve ediyorlar da. Bunlara öldü diyemeyiz, çünkü şehit oldular, oluyorlar…

Öldülerse, niye kanlarından ve canlarından oldular ve oluyorlar?...

Sebep ne idi, amaçları ne idi. Hem de güle güle, isteye isteye, koşa koşa! 

Vatanımız, ibnelere yatak olsun diye mi?...

Zavallı halk, nereden bilecekti “market”in sonunda ibneliğin çıkacağını!

KADEM, 

Çocuklarına By-By çektiren analarına dilini öğreteceğine, gidiyor Mikanos’çuların katarına binmeğe…

Bunlar da umur ve irfan görmüş insanlar. Hem de dört bir yandan dayanaklı, ayrıcalıklı ve korunaklı…

Gel de, kahrolarak kafayı yeme!... 

Akit TV köşe yazarı