BIST9.693,46%1,77
USD32.5874%0.18
EURO34,7688%0.24
ALTIN2.507,63%0.93

Salda…

Atilla Özdür

Abone OlGoogle News
09 Eylül 2019 01:43

 Çok fonksiyonlu Emine Hanımefendi, toplum menfaatlerine yönelik sosyal faaliyetlerinde çalışma sırasını “Salda Gölü”ne getirmiş bulunuyorlar...

Memleketimiz hayrına başarılar temenni ederiz.

Salda Gölü, çevresi itibarıyle hemen hemen, Texas’a komşu, New Meksico’nun White Sand isimli beyaz kumlu tabiat parkına benziyor…

Maldivler’i de hatırlatıyormuş..

Politikada yandaşların olduğu gibi sade vatandaşın da siyasi ahval üzerine, kendine özgü bir Sivas yorumu vardır ve var olmalıdır da… 

Milletimiz, elinde avucunda işe yarar hiçbir şey yok iken Kurtuluş Savaşının daha ilk basamaklarında büyük bir özveriyle çalışmış. Anadolu’dan gelen heyet kendi yemek masrafını kendileri karşılarken, Kongrenin çaya kahveye atacak şekeri bile yok …

Amasya, Sivas ve Erzurum, sonrası malum. Yabasını, çapasını kapan kadın erkek, genç ihtiyar, yarı aç yarı tok halk, öküzünü önüne kattığında, şaşkın küffar bir de bakıyor ki, Cumhuriyet, kuruluvermiş…

Cumhuriyet’i, bedenleri fiziken viranhaneye dönen Anadolu halkı kurdu…

Dönemin ilk ağzında hammadde ve tarım ürünlerinde fiyatlar mamul mallara nisbet düşüktür. Ayrıca, dışarıdan ekonomiyi canlandırıcı sermaye de gelmiyor. Ne yapalım derken, devletçilikte karar kılınır…

Osmanlı ekonomisinin güçlü bir özel sektör yaratma hedefi yoktu. Uygulama politiğinde devlet, kapitalizme kapalıydı. Müslüman Türkler arasında zenginleştirme hareketi son dönemde İT tarafından başlatıldı. İkinci Harp süresince kara borsacı ve muhtekirler de bu arzuyla atağa kalkınca, demokrasinin yolu açıldı…

O günlere kadar milletin tek meselesi bir lokma ekmek idi. Bundandır ki, zamanın kanı bitlenen az buçuk zenginleri, henüz tatilcilik sendromuna yakalanmadıklarından, kıymetli topraklarımız, tahribata uğramadı…

İkinci harp sonrasının demokrasisi yavaştan yavaşa imalat sanayiine yönelince, Keynesgil model, milletin cebini para ile doldurmaya başladı.

Bir yandan “dünyada mekan ahrette iman” saplantılı çarpık hırs ve özlem, diğer yanda serbest ticaret hukukunun insanları tatile zorlaması, arazi ile birlikte memlekette bereketi de yok etti…

Yaylalar yaylalıktan, zeytinler zeytinlikten ve insanlar da insanlığından çıkarılarak kurutuldular…

Ülke, çağdaş medeniyete kavuştu…

Bir çivi bile çakılmayacak” formatındaki yemininde şeddeli billah gidenler, korumalı topraklar üzerine beton dökülürken adeta orgazma eriştiler…

Minyeli Abdullah (Ömer Okçu), Yunus Can ve bir grup arkadaşla birlikte zaman itibarıyle sekiz on parçaya bölünmüş cem’an birkaç yılımızı eğitim gereği, Texas’ın bu White Sand (beyaz çöl) bölgesinde geçirmiştik.…

Turistik amaçlarla dışarıdan gelenler kumluk alandan ileriye giremiyorlar. Izgara yapacaklar çok gerilerde kalan kara topraklar üzerinde özel hazırlanmış ocakları kullanmak zorundalar. Beyaz çölde hemen hemen sigara bile yasak…

Emine Hanımefendi, diyelim ki politik ömrü vefa etmiştir. Salda Gölü’nün doğal şeklini bozmaya kalkışacak yakın çevresiyle pençe pençe ve gerektiğinde de yumruk yumruğuna mücadeleyi göze alabilecek mi?...

Aldığını farz edelim. Egemen güçler, politik ekonomik, kendilerine söz ve karar hakkı tanırlar mı?...

Ya da, kendilerine bu izin, ruhsat ve imkanı tanıyan bir siyasi kadroyu yanında bulabilir mi?...

Sıradan vasat halka hizmet aşkıyla siyaset yaparak yönetimin tepe noktalarına erişebilen kişiler için, yakınlarının halkın içinde ve onlarla birlikte yuvarlanıp gidişi kadar kendilerine huzur verici başka bir arzu ve isteği olmayabilir … 

Düşününüz. Emine Hanımefendi, sık aralıklarla ve gayri muayyen günlerinde çeşitli fakirhanelerin, hastanelerin ve hatta mekteplerin birindedir…

Dertlilerle dertleşir, çocuklarla oynaşır, hastalarla halleşir…

Devlet Başkanlarının Mahdumu Bilal Efendi de, sırf bu amaçla çıktığı mezarlık turlamalarında karşılaştığı defin merasimlerine katılarak elindeki kürekle ilgililerin gönüllerine sabır ve selamet diler…

Amaçsız ve beklentisiz

Toplum için ne şereftir bu davranışlar. Ne gurur ve ne mutluluktur. Ah bilebilseniz…

Lakin, dernek gibi vakıflar gibi kamu yardımlarına açık ucu bulunan örgütlerin, referanslığını kabullenmemek kaydıyla…

Zira, bu türden kamu yararına çalışan klüp, dernek ve vakıflar adına Hanımefendilerle mahdum beylerin referanslarını tanımama hatası, pek nadirattan da olsa, bürokrasi için her zaman ölüm fermanı etkisini gösterir…

Dolayısıyla, gelen talepleri karşılamak zorunluluğu doğar ki, bu da, bir yanıyla suiistimallere yol açarken, diğer yandan da pis ağızlara sakız oluşturur.…

 Umarız, kamunun ortak değeri Salda Gölü’nün koruyuculuğunu ciddi anlamda devlet üstlenir de, bu amaçla vakıf kurulmasına gerek kalmaz…

 Ayni gereksizlik, “Sıfır atık programı” için de geçerli olmalıdır.

Geçenlerde Emine Hanımefendi’nin beslenme üzerindeki düşünce ve yorumları, es kazara kulağıma çalındı. Sevinerek umutlandım…

Çıksa da şöyle ayırmadan ekranlara, Cumhuriyet’in kuruluş hikayelerini tane tane anlatsa…

Erkekler, Sivas Kongresinde yemeğinin parasını kendileri öderken, yırtık çoraplarını da hanımlarının kendi evlerinde yine kendileri yama tamiratıyla uğraştıklarını tane tane bir anlatabilse…

Eminim ki, yirmi vakfa hizmetten daha büyük sevap ve saygınlığa kavuşur… 

FLORENCE NİGHTİNGALE, aslında çakma olmasına rağmen, Türkiye’de bile, hâlâ dillerde destan ve başlarda da taç…

Kısacık bir not;

Kamu kaynaklarından beslenen bir vakfın kız talebe yurdunda zemin kat, boylu boyunca piyasaya hizmet sunan bir kafeterya…

Şişli’de. Belediye’ye komşu…

Akit TV köşe yazarı