BIST9.774,49%0,17
USD34.0752%0.05
EURO37,9351%0.09
ALTIN2.803,14%0.01

Bir erkeğin eşi olmak mı, onlarca erkeğin istismar aracı olmak mı?

Ali Karahasanoğlu

Abone OlGoogle News
14 Eylül 2024 11:12

Narin Güran kızımız üzerinden, dili olan konuşuyor.

En ahlaksız isnatları yapanlar, Türk toplumunu itibarsızlaştırmak için, kimin eli kimin cebinde belli değil ortamı oluşturmaya çalışanlar, dosyada bu yönde bir delil bulamadıkça, daha da azgın şekilde, yeni yeni iddialarla ortaya çıkıyorlar..

İdeolojik saplantılarını, olayın gerçekleri diye önümüze koyuyorlar..

Bunun için de, Narin’in Kur’an Kursu’ndan dönüşte kaybolmasını gerekçe gösterip, Kur’an kurslarına, camilere dil uzattılar..

Suç delilini gizleme itirafında bulunan kişinin, belki de din istismarı yaparak kendisine az ceza verilmesini sağlamak için sarfettiği, “şunu yaptım, ardından da namaz kıldım” ifadesi üzerinden, namaza saldırdılar..

Ve en nihayetinde, her genç kızın kaderde yazılı olsa da, bize “erken” gelen ölümünde tabutunun üzerine konulan duvak, Narin’in cenazesinde de kullanıldı diye, bu toplumun örf ve adetlerine saldırdılar..

Saldıranlardan birisi de, Ercan Geçgin isimli Sosyoloji doçenti..

Ve bu toplumun sosyolojisini de, öğretim üyeliği yaptığı Şehit Ömer Halisdemir’i de anlayamamış, öğrenememiş olmalı ki, Cumhuriyet’e verdiği demeçte, şunları söylemiş:

“Düşünün ki çocuğun tabutuna duvak konuluyor. Çünkü onun için hayal edilen şey ancak ve ancak bir erkeğin eşi olmaktır.”

8 yaşındaki bir kızımızın öldürülmesi üzerinden, nasıl da tabuta konulan “duvak”a gelebildiniz?

Hayret etmemek elde değil.

Nasıl da konuyu “aile”ye getirebildiniz?

“Evliliğe” getirebildiniz, şaşırmamak elde değil..

Sosyoloji doçenti, biraz okusaydı da, tabutun üzerine konulan duvaktan amacın toplumun temeli olan “aile”ye atıf olduğunu, dini bir zorunluluk değil, Türk örflerindeki bir inanış olduğunu bilirdi..

Bununla hedeflenenin, “her çocuğun hedefinin, topluma yararlı çocuklar yetiştirmek üzere bir aile kurmak olduğu”nu bilirdi..

Bunun için de, dinimizde duvak da, gelinlik de zorunlu olmasa da, örflerimizde gelinlik giymenin, duvak takmanın varlığını bilirdi..

Benim esas takıldığım, sosyoloji doçentinin, 8 yaşındaki Narin kızımız için “onun için hayal edilen şey ancak ve ancak bir erkeğin eşi olmaktır” diyerek “aile”’ kavramını itibarsızlaştırmak istemesi..

“Bir erkeğin eşi olmak” niye itiraz konusu olabiliyor?

Ya da “bir kadının kocası olmak” kötü bir şey midir?

Bunlar, şeytanlaştırılması gereken kavramlar mıdır?

Yoksa, hepimizin saygı duyması gereken, hem dini, hem de örfi vazgeçilmezlerimiz midir?

“Bir erkeğin eşi olmak” yerine, neyi öneriyor acaba, sosyoloji doçentimiz?

“Bir kadının, yine bir kadının eşi olması” mıdır önerilen?

Kadın kadına.. Erkek erkeğe evlilikleri mi öneriyorlar acaba?

Yoksa, Ekrem İmamoğlu’nun dediği gibi, “ona sıra gelmedi, ona toplumu hazırlıyoruz” diyerek, şimdilik kadınları “bütün erkeklerin eşi olmayı” mı öneriyorlar?

Bir gecelik ilişkileri mi tercih ettiklerini ima etmek istiyorlar?

Örneğin Metin Akpınar gibi, Uğur Dündar gibi..

“O tarihlerde biz de bekarız. Sağlıklı cinsel yaşamımız var” diye başlayan cümlelerle..

Önlerine gelen kızla birlikte olunmasını kahkahalar eşliğinde anlatıp, gencecik kızlara bu rezil hayatı mı reva görüyorlar?

Narin kızımız defnedildi..

Ama Narin’lerin hayat hikayeleri farklı da olsa..

Nice Narin’ler var.

Şu ana kadar Narin’in başına gelenlerle ilgili bildiklerimiz, hepimizin içini acıtıyorsa da..

Bir de 2 yaşındaki Sıla kızımız var.

Sıla kızımızın başına gelenler, çok daha vahim..

Bir anne.. Annenin nikahsız birlikte olduğu bir erkek..

Ve 2 yaşındaki çocuğun cinsel istismara uğraması..

Ve entübe edilmesi..

Haydi bakalım sosyoloji doçentimiz, Sıla kızımız üzerinden de, bir sosyolojik otopsi yapıver de görelim boyunun ölçüsünü..

Nikahsız birlikte olduğu kadınla birlikte alkol alan bir erkek..

Türk kadınına, önceki yıllarda verilmeyen değeri, kendisine teslim ettiği belirtilen Mustafa Kemal’ın mezarını ziyaret eden bir erkek..

Ve iki yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismar. Sadece bu kişi değil, emanet edilen komşu evdeki iki genç erkek tarafından da, küçücük kızın cinsel istismara maruz kalması..

Sonuçta da, küçücük çocuğun entübe edilmesi..

Sosyolojik otopsinizi bir yapıverin bakalım..

Otopsi için, alkolü mü alırsınız, Anıtkabir’i ziyareti mi alırsınız. Nikahsız birlikteliği mi alırsınız.. Komşudaki iki erkek çocuğun ahlaksızlığını mı?

Sosyoloji doçentimiz, “ancak bir erkeğin eşi olmaktır” diye özetlediği “duvak” örfünü eleştireceğine..

Örneğin demeç verdiği yayın organının dünkü nüshasının sol alt köşesinde yer alan fotoğrafa bakıp..

“Türk kadınının hedefi asla bu olmamalıdır” demeli değil miydi?

En önde bir bayan.

Alt tarafındaki iç çamaşırı görünecek derecede kısa bir giysi.. Hemen yanıbaşında bel üstü transparan iki erkek..

Yanlarında tekrar, bu sefer üst iç çamaşırı açıkta bayanlar..

Altındaki başlık da, “Dört yeni oyunla merhaba”

Neymiş?

“Müzikli tiyatro” imiş..

Siz Türk kadınına bunu mu reva görüyorsunuz..

Kadının soyunması üzerinden..

Çıplaklıkları üzerinden, erkeklerin istismarına maruz kalan bir meta olarak mı, o kadınları görüyorsunuz?

Ne kadar vicdansız bir riyakarlık bu..

Tabut üstünde duvak olmasın..

Ama kadınlar iç çamaşırları ile sahneye çıkartılıp, erkeklerin zevklerine meze yapılsın..

Bunun adını da, “sanat” koyalım..

Sizin sanatınızın da, sizin riyakarlığınızın da..

Ve sosyoloji doçentimiz, toplumda yaşanılan olaylardan da ne kadar habersiz olduğunu, şu cümlesi ile itiraf ediyor:

“Erkek olsaydı acaba aynı cinayet işlenir miydi?”

Kaç küçük erkek cinayeti sıralarsam, bu doçentin yargısını değiştirebilirim?

Kız veya erkek, farketmez..

İnsan öldürmenin bir vicdansızlık olduğunu ispatlamak için, kaç öldürülen erkek çocuğu göstermeliyim?

Ali Karahasanoğlu

Akit TV köşe yazarı