ORUCUN FAYDALARI
Bir ibâdeti yaparken illetini bilmek lâzım; fakat, hikmetini bilmek lâzım değildir. Çünkü ibâdetlerin hikmetleri açık olarak bildirilmemiştir. Daha tespit edilemeyen pek çok hikmeti olabilir.
Prof. Dr. Ramazân Ayvallı
Allahü teâlâ, oruç tutulması emrini sebepsiz vermemiştir. Oruç, insanlara hem maddî, hem de manevî faydalar sağlar. Bilindiği gibi ibâdetlerin bir illeti, yani âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf, icmâ-ı ümmet gibi delîlleri, bir de hikmetleri vardır. Bir ibâdeti yaparken illetini bilmek lâzım; fakat, hikmetini bilmek lâzım değildir. Çünkü ibâdetlerin hikmetleri açık olarak bildirilmemiştir. Daha tespit edilemeyen pek çok hikmeti olabilir.
Fakat tespit edilebilen hikmetlerini bilmekte de zarar değil, fayda vardır. Hayrânlık duyup o ibâdeti seve seve yapmaya, yakîn sâhibi olmaya sebep olur. İslâmiyeti bilmeyenlere, hikmetini, faydasını anlatmak, dîni sevdirmeye vesîle olur.
Ancak hikmetler ile çok uğraşmak da uygun değildir. Bununla çok uğraşılırsa, insanlar ibâdetleri, Allah’ın emri olduğu için değil de hikmeti, faydası olduğu için yapmaya kayabilirler. İbâdetlerde esâs olan, mü’minin, ibâdetlerini Cenâb-ı Hak emrettiği için yerine getirmesidir.
Sinir sistemimizin vücuttaki yeri çok mühimdir. Dil sinirleri felç olan konuşamaz. Bacaktaki sinirler felç olursa, insan yürüyemez. Sinirimizin bozulması nisbetinde hayâtımız, az veya çok tehlike içindedir. Siniri bozuk kimse huzûrsuz olur, sabredemez. Cemiyetteki kavgaların, cinâyetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir. “Oruç sabrın, sabır da îmânın yarısıdır” (Ebû Nuaym) hadîs-i şerîfi, oruç tutanın sabırlı olduğunu bildirmektedir.
Böylece orucun îmândan neş’et ettiği görülmektedir. Îmânlı olan da, îmânının kuvvetine göre suç ve günâh işlemez. Sinirine hâkim olur. Oruç tutarak aç kalanın arzûları kırıldığı için, sabretmesi kolay olur. Hadîs-i şerîfte, “Aç duranın idrâki artar, zekâsı açılır” ve “Tefekkür, ibâdetin yarısı, az yemek ise tamâmıdır” buyurulmuştur. (İmâm-ı Gazâlî)
Ramazân-ı şerîfte tutulan oruç, şâyet hâlis bir niyetle tamâmlanırsa, ona verilecek ma’nevî ecir ve sevâba, insanlarca bir ölçü ve sınır konulmasına imkân yoktur. Çünkü Cenâb-ı Hak: “Oruç, sırf benim için edâ edilen bir ibâdettir, onun mükâfâtını da ancak ben takdîr ederim” buyurmuştur.
Allahü teâlâ, müslümanlara, senede bir ay (Ramazân-ı Şerîf ayında), gündüzleri oruç tutmayı emretmiştir. Tabîî ki, Yüce Rabbimiz, bu emri sebepsiz vermemiştir. Oruç, insanlara hem maddî, hem de ma’nevî yönden birçok faydalar sağlar. Burada şu kadarını söyleyelim ki, bir sene boyunca, çeşitli yemekleri eritmek için yorulan insan midesi ve bağırsakları, eğer iftârlarda çok yemek yenilmezse, bir ay dinlenerek sağlığını korumuş olur. Bu, orucun maddî fâidesidir.
Ma’nevî faydasına gelince: Allahü Teâlâ’nın emrini yerine getirmek için gündüzleri bir ay oruç tutan bir müslümân, Yüce Rabbinin emirlerini yapmak i’tiyâdını da kazanır. Böylelikle, Allahü Teâlâ’nın başka emirlerini yapmaya da isti’dâd peydâ eder.
Bundan başka, oruc tutan bir insan, aç kalmış bir insanın çektiği ızdırâbı, bizzât hissederek, fakîr insanlara yardım etme ihtiyâcını duyar. Bu da, insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olur. Birbirlerine yardım eden insan topluluğu arasında ise çekişmeler olmaz. Günümüzde maalesef gayr-i müslimlerde, birbirlerine, hattâ kendi oğullarına ve kızlarına yardım etme duygusunun son derece az olduğu görülmekte ve yaşanmaktadır
Yorum Yazın