BIST9.722,09%0,80
USD32.5482%-0.06
EURO34,9524%0.28
ALTIN2.424,69%0.06
Ekonomi

Bakan açıkladı: İlk operasyon temmuz ayında başlıyor

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Kanal 7'de Başkent Kulusi programında Mehmet Acet'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Abone OlGoogle News
28 Haziran 2020 13:05

Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet’in moderatörlüğünde ekrana gelen Başkent Kulisi bu haftaki konuğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez oldu. Gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Bakan Dönmez, "Bu arada Libya Hükümetiyle çeşitli toplantılar yapıldı. Sayın Serrac buraya geldi. Sonrasında; Dışişleri Bakanımız, Hazine ve Maliye Bakanımız ve bizim Bakanlığımızdan bürokrat arkadaşlarımız geçtiğimiz günlerde bir ziyaret yaptı.Libya'ya da iki önemli petrol sahası var. Bu bölgeler için bazı arama faaliyetleri yapılmış. 2011'de savaşın başlamasıyla faaliyetlerimize ara vermişiz. Biz bu araştırmaları Libya'nın petrol şirketiyle yapıyoruz. Oradaki kaynaklar Libya halkının refahı için var. Biz sömürgeci değiliz. Biz bu sahalarda ortaklık yapacağız. Herkes için kazan kazan esası ön planda" dedi. Türkiye'nin Akdeniz ve Karadeniz'de yaptığı sondaj çalışmaları hakkında da bilgi veren Dönmez, "Karadeniz’e ilk defa kendi milli sondaj gemimizle bu operasyonu yapacağız. Zonguldak açıklarında planlıyoruz. Tuna-1 adını verdiğimiz lokasyonda. Fatih’in şu anda Trabzon Limanında kule dikim işlemleri tamamlandı. Temmuz ayının ilk yarısında oradaki ilk operasyona başlamış olacağız" ifadelerini kullandı.

DOĞU AKDENİZ

Milli enerji ve maden politikamız kapsamında en önemli politik ve stratejik hedeflerimizden birisi daha çok yerli kaynak kullanarak ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarmak.

Denizlerdeki hidrokarbon aramalarımıza son yıllarda ağırlık verdik. 5-6 yıl önce Barbaros Hayreddin Paşa Sismik Gemisiyle başladık. Daha sonra filomuza MTA’nın Oruç Reis sismik araştırma gemisi katıldı. Fatih, Yavuz ve bu yıl da Kanuni ismini verdiğimiz üçüncü derin deniz sondaj gemimizle filomuzu genişlettik. İki sismik araştırma gemimiz, üç de derin sondaj gemimizle teknik kapasitemizi artırdık.

Sismik araştırma ve sondaj gemilerini almadan önce TPAO, bu işleri uluslararası yabancı ortaklarla yapıyordu. Biz istedik ki hem kendi insan kaynağımızla hem de kendi teknik imkânlarımızla bu işleri kendimiz yapar hale gelelim. Özellikle petrol, doğalgaz, enerji gibi çok stratejik emtialarda zaman zaman bu tip hizmetleri paranız olsa bile alamadığınız dönemler olur.

Birtakım diplomatik bariyerlerle karşılaşabiliyorsunuz. Şirketler size o servisi veremez hale gelebiliyor. O açıdan biz bunu mümkün mertebe millileştirelim istedik. Şu anda son derece isabetli bir karar aldığımızı daha rahat ve daha net görüyoruz.

Bugüne kadar hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bize vermiş olduğu alanlarda hem de kendi alanlarımızda keşif amaçlı 6 sondaj yaptık. 7’ncisi de şu anda adanın batısında devam ediyor.

Sismik araştırma dönemi bitti. Keşif amaçlı sondaj sürecindeyiz. Ekonomik bir keşif yakaladığımızda o sahada üretim amaçlı başka kuyular da açacağız. Sonrasında platformun yapılması ve boru hattıyla en yakın karaya nakli gerekiyor. Bunlar uzun zaman gerektiren işler. Biraz sabırlı olmayı gerektiriyor. Bizim öteden beri söylediğimiz şey “Varsa, mutlaka bulacağız”.

LİBYA İLE İŞ BİRLİĞİ

Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Ulusal Mutabakat Hükümeti ile iki önemli anlaşma yaptık. Birisi güvenlikle ilgili alanlarda iş birliği, diğeri de deniz yetki alanlarının sınırlarının belirlenmesine ilişkin. Süreç milli parlamentolardan geçti. Şu anda Birleşmiş Milletler’de tescille alakalı süreç devam ediyor.

Bu arada Libya Hükümetiyle çeşitli toplantılar yapıldı. Sayın Serrac buraya geldi. Sonrasında; Dışişleri Bakanımız, Hazine ve Maliye Bakanımız ve bizim Bakanlığımızdan bürokrat arkadaşlarımız geçtiğimiz günlerde bir ziyaret yaptı.

Serrac Türkiye’ye geldiğinde, hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sayın Serrac enerji, petrol, doğal gaz konusunda iş birliğinin karşılıklı artırılması, geliştirilmesi konusunda bir iradenin olduğunu karşılıklı ilan etmişlerdi. Bu kapsamda Libya’da bu iş birliği nasıl geliştirilebilir, attırılabilir, ona bakıyoruz. Ama şu anda Libya’da öncelikli konu ve hedef; orada kalıcı bir barışın, huzurun sağlanması.

Türkiye Petrolleri’nin 2000’li yıllara kadar giden süreçte Libya’da bazı faaliyetleri oldu. İki önemli petrol sahası var. Birisi, Libya’nın, güney ve batısına düşen Murzuk’taki petrol üretim sahaları. Bir de Sirte’de Libya’nın üretim sahaları. Biz her iki tarafta da arama ve üretimle alakalı birtakım faaliyetler yürüttük. Bir kısmı arama safhasından sonra keşif olmadığı için sonlanmış. Bir kısmı üretime geçmiş. Fakat 2011’de iç savaşın başlamasıyla birlikte faaliyetlerimize ara verdik.

Biz oradaki çalışmalarımızı Libya milli petrol şirketiyle birlikte yapmayı planlıyoruz. Geçmişte de bu şekilde ilerlemiş. Bu arada birlikte hareket edebileceğimiz uluslararası petrol şirketleri de olabilir. Onu zaman gösterecek. Oradaki petrol, doğal kaynaklar Libya halkının refahı ve kalkınması için.

Biz orada kazan-kazan formülüne dayalı daha önce de olduğu gibi sahalarda ortaklık yapmayı planlıyoruz. Onlardan da sıcak bir yaklaşım söz konusu.

Sadece petrol değil elektrik alt yapısıyla alakalı özel şirketlerimizin üstlendiği büyük projeler de var. Faaliyete geçecek iki büyük santral var. Bu da özellikle Trablus ve çevresinin elektrik arz güvenliği konusundaki sorunları büyük oranda çözecek iki proje. Bunların da yüklenicisi iki özel firmamız. Libya’da iç savaştan önce de gerek altyapı gerekse üst yapı da ciddi anlamda müteahhitlerimizin aldığı projeler vardı. O coğrafyayı hem işçimiz hem iş insanlarımız yakinen biliyor. Tecrübe edinilmiş sahalar.

FATİH SONDAJ GEMİSİ KARADENİZ SONDAJI

Karadeniz’de en çok deniz yetki alanına sahip ülke kıyı uzunluğu dolayısıyla Türkiye. Karadeniz’deki sorunlar çok önceden çözüldüğü için Akdeniz’deki gibi tartışmalı bir alan da yok. Türkiye Petrolleri, Karadeniz’de daha önce uluslararası ortaklarıyla birlikte yaklaşık 5-6 tane derin deniz sondajı, 10 tane de sığ deniz sondajı yaptı. Türkiye Petrolleri’nin kendi sondajıyla Akçakoca’da bir doğalgaz keşfi oldu. Rezerv yakaladılar. Üretim de yapılıyor. Batı Karadeniz tarafında böyle bir keşfimiz ve üretimimiz var.

Karadeniz’den o açıdan biraz daha ümitliyiz. Karadeniz’e ilk defa kendi milli sondaj gemimizle bu operasyonu yapacağız. Zonguldak açıklarında planlıyoruz. Tuna-1 adını verdiğimiz lokasyonda. Fatih’in şu anda Trabzon Limanında kule dikim işlemleri tamamlandı. Temmuz ayının ilk yarısında oradaki ilk operasyona başlamış olacağız. Türkiye Petrolleri’ndeki uzmanlar sahadan elde edilen sismik verilerin umut var olduğunu söylüyorlar.

Karadeniz’de Romanya’da mesela bazı keşifler oldu bize yakın sahalarda. Bulgaristan’da bu tip sismik araştırmalar devam ediyor. Ukrayna tarafında bazı çalışmalar var.

KARALARDA PETROL ARAMA VE ÜRETİM

Geçen sene yaklaşık 120 tane hem keşif hem de üretim amaçlı kuyu açtık. Bunlar Türkiye Petrolleri tarihinde rekor seviyedeki kuyularımız. Bu sene de içinden geçtiğimiz sürece rağmen şu ana kadar 44 kuyu açtık. Yeni keşiflerimiz de oluyor. Bu sene Türkiye Petrolleri günlük yurt içi üretimde 53 bin varil seviyesine ulaştı. Yurt dışındaki ortaklıklarla birlikte Türkiye Petrolleri’nin günlük üretimi 150 bin varile ulaşmış oldu.

Özel sektörün 10-12 bin varillik üretimiyle birlikte toplam 65 bin varillik yurt içi üretim ortalamamız mevcut. Türkiye ihtiyacının yüzde 5-6’sına denk geliyor.

Son yıllarda kayaçların içerisine sıkışmış gaz veya petrolü nasıl çıkartırız bunun teknolojik araştırmaları içindeyiz. Güneydoğu’da petrol var ama ağır ve sıkışmış bir petrolden bahsediyoruz. Diyarbakır, Adıyaman, Batman… Buralar yıllardır keşif yaptığımız, üretim yaptığımız sahalar. Körfez ülkeleriyle karşılaştırıldığında, sahalarımızda görece maliyeti daha yüksek operasyonlardan bahsediyoruz. 

Petrol üretiminde yeni teknolojileri kullanıyoruz. Yeni teknolojilerden birisi de çatlatma yöntemi. Konvansiyonel yöntemden farkı düşey sondaj yaptıktan sonra ayrıca yatay sondaj yapıyorsunuz yerin binlerce metre altında. Yüksek basınçlı suyla yerin altında sıkışmış petrol ya da gazı çatlatmak suretiyle gevşetiyorsunuz ve daha rahat üretimini sağlıyorsunuz. Oradan elde edilen üretimi böylece arttırmış oluyorsunuz. En son Diyarbakır’da bu yöntemi denedik ve başarı elde ettik. Bu yöntemle üretim de başladı. Diğer klasik kuyulara göre burada üretim 5-10 kat daha fazla olabiliyor.

Trakya’da da deniyoruz. Oradaki gaz sahalarında da bunu deneyeceğiz. Böylece üretim artışını arttırmayı amaçlıyoruz.

YERLİ VE YENİLENEBİLİR ENERJİ

“Daha çok yerli, daha çok yenilenebilir” derken sadece doğal kaynaklarda değil elektrik tarafında da mümkün mertebe yerli kaynakları daha fazla kullanma amacımız var. Yıllık ortalama 40 milyar dolar civarında bir enerji ithalatımız var. Bunu azaltmamız lazım. Bu yüzden petrol arıyoruz, gaz arıyoruz, kömürlerimizi daha fazla ekonomiye kazandırmak için çaba sarf ediyoruz.

Enerjide bağımsızlığın güçlü Türkiye olmanın en büyük unsurlarından birisi olduğunu düşünüyoruz ve tüm ekibimizi de o şekilde motive etmeye çalışıyoruz. Özellikle hidrolik kaynaklar açısından ülkemiz zengin bir potansiyele sahip.

AK Parti hükümetleri döneminde, son 18 yılda piyasanın serbestleşmesiyle birlikte yerli ve yabancı yatırımcı Türkiye’ye güvendi, geleceğine güvendi, hukukuna güvendi ve burada yatırım yaptı. Son 18 yılda gerek üretim tesisleri, gerekse iletim-dağıtım tarafında elektrik sektörüne yapılan yatırımın tutarı 100 milyar dolara ulaştı. Bunun büyük bir kısmı özel sektör eliyle yapıldı. Bunun da meyvelerini almaya başladık.

Geçtiğimiz yıl yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payını yüzde 62’yle kapatmıştık. Bir önceki yıl yüzde 51’ler seviyesindeydi. 10 puan daha yükseltmiş olduk. Bu seneni ilk 5 ayında yerli ve yenilenebilir elektriğin üretimdeki payı yüzde 66’lar seviyesine geldi.

Her 1 puanlık yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretimimizin yaklaşık 100 milyon dolarlık cari açığımıza pozitif katkısı olduğunu görüyoruz. Diğer türlü bunları gaz veya kömür yoluyla ikame etmek zorunda kalacaktık.

24 Mayıs’ta günlük üretimde yüzde 90’a ulaşarak önemli bir başarıya imza attık. Alt kırılımlarına baktığımızda yerli kömürde yüzde 16,5, rüzgârda yüzde 14,5, jeotermalde yüzde 5,3, hidrolikte yüzde 43,7, güneşte yüzde 7, biyokütle ve diğerleriyle birlikte yüzde 90’lık payı görebiliyoruz.

Hidrolikte Avrupa’da kurucu güç açısından ikinci, jeotermalde birinciyiz. Lisanssız üretimde de son dönemde ciddi bir gelişim gösterdik. Şu anda lisanssız da 6 bin megavatları geçmiş durumdayız ve bu son iki-üç yılda gerçekleşti.

Lisanssız üretimi teşvik ediyoruz. Bununla alakalı mevzuatı sadeleştirdik, basitleştirdik. Artık üç-dört evrakla herkes evinin çatısında veya bir iş yerinde bunu yapabilir.

Böylece kendi elektriğinizi kendiniz üretmiş oluyorsunuz. Öz tüketiminiz ne kadar daha yüksekse, amorti etme süresi de o kadar kısalmış oluyor. Burada çalışmalarımız devam edecek. YEKDEM 2020 yılı sonu itibariyle sona erecek. Teşvik dönemi sona eriyor. Farklı bir yönteme geçeceğiz. Farklı bir modelle devam edecek.

Şunun altını çizmekte fayda var. Yenilenebilir kaynaklar kesintili kaynaklar. Kaynağa bağımlı, meteorolojik koşullara bağlı bu kaynaklara yüzde 100 güvenerek bir sistemi ayakta tutamazsınız. Bu nedenle konvansiyonel kaynaklarla, yani doğalgaz, kömür kaynaklarıyla sistemi yedeklememiz gerekiyor. Biz ona baz yük santraller diyoruz. Önce yenilenebilir kaynakların ürettiği elektriğin hepsini alıyoruz. Kalan açığı da kömür ve doğalgaz santralleriyle tamamlıyoruz ki herhangi bir kesintiyle karşılaşılmasın.

AK Parti hükümetleri döneminde her yıl yüzde 5’ler seviyesinde büyüdük. Dolayısıyla sarf edilen, kullanılan enerji de hemen hemen her yıl o oranlarda büyüyor. Bizim de hem üretim hem de iletim ve dağıtım tarafında gerekli yatırımları yapmamız lazım. Bu yatırımlar 5 yıldan önce realize edilemediği için şu andaki planlamalarımızın hemen hemen tamamı önümüzdeki 5, 10, 20 yılı kapsayacak şekilde olmak zorunda. Orta-uzun vadeli planlama dönemi söz konusu.

TÜRKİYE’DE ALTIN ÜRETİMİ

2002’den önce altın üretimimiz hemen hemen yok gibiydi. 2000’li yılların başıyla altın arama ruhsatları hem kamu hem özel sektöre açıldı ve burada üretim artışları başladı.

2001, 2002’den itibaren, yıllar içinde 33 ton üretime kadar geldik. 2019’da 38 ton üretim gerçekleştirdik. 2020 hedefimiz 45 ton. Pandemi dolayısıyla bir miktar üretimde kayıplar, azalmalar var ama ikinci yarıyılda sektör o açığı telafi edecek şekilde çalışmalarını sürdürüyor.

Geçen yılki üretimin karşılığı yaklaşık 2 milyar dolar civarıydı. Üretmeseydik bunu da ithal edecektik. Son yıllar ortalamasına baktığımızda 130-150 ton civarında altın tüketimimiz var. Yurt dışında ithal edilen altına yaklaşık 7-8 milyar dolar ödüyoruz.

Altın üretiminde hedefimiz bunu üçlü hanelere getirmek en kısa sürede. Ancak altında yatırım dönemi çok meşakkatli ve uzun. Bir sahanın keşfiyle birlikte üretime geçmesi için en az 5-6, hatta 8-10 yıla ihtiyaç oluyor. Yatırım tutarları da çok yüksek bu tip tesisleri yapmak için. En az 100 milyon dolarlık yatırımdan bahsediyoruz. Yerine göre 1 milyar dolara kadar çıkabilen bir yatırım tutarı söz konusu. Tenör dediğimiz oran önemli. Yani hangi sahada ne kadar altın var. Piyasada altının değeri arttıkça da bu tenör değerleri belki 0,5 grama kadar ekonomik olabilecek. Bazen altının değeri düşüyor. O zaman o sahalar ekonomik olmaktan çıkıyor ve üretim durduruluyor. Bu daha çok fiyat ve maliyet ilişkisi.

Altını sadece vatandaşlarımız değil, dünyadaki merkez bankaları da adeta bir rezerv para gibi stoklarında tutma eğilimindeler. Türkiye’de 6500 ton civarında bir potansiyelimiz var. Ama bunun 1500 tonu rezerv olarak elimizde duruyor. Altın arama ve üretiminde kullanılan teknoloji de son derece modern. Bugün Kanada’da, Avusturalya’da, İsveç’te, Amerika’da hangi tekniklerle altın madeni üretiliyorsa Türkiye’de de aynı tekniklerle üretiliyor. Yerli, yabancı ve yerli-yabancı ortak yapılar var. Son derece modern ve güvenli bir şekilde bu faaliyetler yapılıyor.

MADEN – ÇEVRE İLİŞKİSİ

Her yerde madencilik araması veya üretimi yapamıyoruz. Tarıma açık alanlar, SİT alanları, milli parklarımız, doğa parklarımız, turizm alanlarımız… Yaklaşık 8-10 tane korunan alan var. Buralarda madencilik faaliyetine ne biz ne de ilgili kurumlar izin veriyor. Kısıtlı bir alanda çalışıyorsunuz. Maden sahası ormanlık alana denk gelirse orman idaresinin kendi mevzuatına göre belli izinleri var. Bir ağaç kesimi gerekiyorsa başka bir yerde dikim mecburiyetleri var. Sonra üretim sahası bittikten sonra tekrar rehabilite edilmek zorunda.

Ormanlık alanda madencilik faaliyeti yapıldıysa eğer, terk etmeden evvel orman idaresi geliyor. Eski fotoğraflar ve görüntüler karşılaştırılıyor. Oradaki bitki örtüsü neyse ona uygun ağaçlandırma projesi yapılıyor. Rekreasyon projeleri hazırlanıyor. Çukurluk alanlara uygun göletler yapılabiliyor. Her coğrafyaya uygun proje çalışılıyor.

Maden de bizim çevre de. Kurallara uygun olarak bu iş yapılırsa güvenli ve çevreci bir madencilikle ekonomimize ciddi katkı sağlarız.

Madencilikte 130-140 bin civarında doğrudan istihdam sağlıyoruz. Dolaylı olarak baktığınızda bunu en az 5-6’yla çarpmak gerek. Yaklaşık 7-8 milyar dolar civarında sektörün büyüklüğü söz konusu. 4-5 milyar dolarlık ihracatımız var ama buna karşılık ithalatımız hala söz konusu.

Sanayinin ihtiyaç duyduğu ham maddeyi üretiyoruz. Kullandığımız günlük ev eşyalarının büyük bir kısmı camdan, çelik aksama kadar hepsini madenlerden üretiyoruz.

Vatandaşlarımız doğayı tahrip edercesine bir durumla karşılaştığında çekinmeden bize, orman idaresine, çevre yetkililerine de söyleyebilirler. Özensiz çalışma durumu söz konusuysa ya mühürlüyoruz ya da ceza kesiyoruz. Maden, yer altı kaynaklarını sonuna kadar değerlendirelim ama çevreyi de kurallara uygun olarak kullanalım istiyoruz.

NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ

Nadir toprak elementlerini büyük oranda endüstrimiz, sanayicimiz ithal ediyor. Burada hem bu kaynakların elde edilmesi hem de üretilmesi açısından Çin tekel durumda. Bu elementlerin ithalatında herhangi bir sıkıntımız yok ancak bunların bir kısmı kendi topraklarımızda var. Bu elementleri kendi topraklarımızda üretebilmek için iki sene önce Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü’nü kurduk. MTA’da yine benzer çalışmalar var.

Kilosu 2 dolardan 200 dolara kadar değişen fiyatlarda ürünler var. Sivrihisar bölgesinde bunların pilot olarak laboratuvar şartlarında üretimini gerçekleştirdik.

Sivrihisar-Eskişehir’de Eti Maden’in bir sahasında elde edilen nadir toprak elementlerini ayrıştırdık. Pilot olarak laboratuvar ölçeklerinde 6 tane elementi ayrıştırma imkânına kavuştuk. Endüstriyel ölçeklerde üretimi için de bir çalışma başlatıyoruz ve en kısa süre içerisinde bunları kilogram ve tonlar seviyesinde üretebilir hale gelmemiz gerekiyor. Bu teknoloji dünyada birkaç ülkede var. Bu teknolojiyi de kendimiz geliştirmek arzusundayız. Türkiye’deki mühendislerle, araştırma insanlarımızla bu anlamda bunu da başarabileceğimize de inanıyorum. Sanayimiz de o anlamda güçlü.

BOREL ÜRÜNLERİ

Sayın Cumhurbaşkanımızla bir video konferans toplantısında gündeme geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu süratle üretelim ve insanımızın hizmetine sunalım dedi. Ar-ge’si bitmiş bir çalışmaydı. Dedik ki seri üretime süratle geçelim. BOREL, antibakteriyel, antiviral ve antifungal, yani bakterilere, virüslere ve mantara karşı etkili bir ürün. Piyasadaki ürünler ciltte tahriş yapıyor diye gelen şikayet çoktu. BOREL’in içerisinde cildi tahriş etmeyecek mineraller ve katkılar eklendi. 4,5 milyona yaklaşan bir satış söz konusu oldu. Son dönemde yurt dışından da çok yoğun talepler geliyor. Belki yakın bir tarihte ihracatına da başlayacağız.

ÖSYM’den gelen talebi ETİ Madendeki arkadaşlarımız ıslak mendil olarak geliştirdiler ve BOREL’in içerisindeki bu sıvı içeriği ıslak mendilin içerisine yedirmiş oldular. Sınavdaki öğrencilere de el hijyeni açısından veya oturdukları mekanla ilgili bir hijyen, temizlik gerekirse rahatlıkla BOREL’in ıslak mendilini kullanabilirler.

Ortam dezenfeksiyonuna ilişkin bir çalışma da yapılıyor şu an.  BOREL için pazardan spreyli talepler geldiği için onunla alakalı bazı çalışmalar da var. Bor katkılı temizlik ürünlerimizin satışları zaten devam ediyor. Orada ihracat da başladı. Bu ürünler doğal ürünler olduğu için özellikle insan ve çevre sağlığı açısından son derece önemli. Vatandaşımız da bu konuda gittikçe bilinçleniyor. Çevreye ve insana etkilerinin en az olduğu ürünleri tercih etme yönünde ciddi bir eğilim var. Bunu da biz yakinen müşahede ediyoruz.

NÜKLEER ENERJİ

Akkuyu’nun temelini 2 yıl önce Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Putin birlikte atmışlardı. Türkiye’nin asırlık projelerinden birisi bu vesileyle gerçeğe dönüşecek. Çalışmalar devam ediyor. Pandemi döneminde yurt dışından bazı uzmanların geliş-gidişinde izolasyon, tecrit ve karantinayla alakalı bazı yavaşlamalar oldu ama onları da en kısa sürede aştık. Şu anda tam kapasite sahada çalışma devam ediyor.

Dört ünite, her biri 1200 megavat. Bittiğinde 4800 megavatlık bir nükleer güç santralimiz olacak. Şu anda birinci ünitenin sızdırmazlık kabı montajı devam ediyor. İkinci ünitenin temeli atıldı. Lisanslama çalışmaları tamamlandı. Bir taraftan da üçüncü ve dördüncü üniteyle ilgili lisanslama ve inşaat öncesi hazırlıklar yine devam ediyor.

2023’te inşallah ilk üniteyi devreye almayı planlıyoruz. Santral tam kapasite devreye girdiğinde bugünkü elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 8-10’unu karşılayacak.

Yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.600 karakter kaldı
×

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir.
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde akittv.com.tr’nin görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Yazılanlardan akittv.com.tr sorumlu tutulamaz.

0 Yorumlar
  • Yeniden eskiye
  • Eskiden yeniye
  • Öne Çıkanlar