Selektif mutizm (seçiçi konuşmamazlık) nedir ve nasıl tedavi edilir?
Bir tür çocukluk kaygı bozukluğu olan 'selektif mutizm' (seçiçi konuşmamazlık) çocuklarda çok sık görülmekte. Peki selektif mutizm nedir? Hangi yaşlarda görülür ? Nasıl tedavi edilir?
Latince ‚ mutus kelimesinden gelen mutizm‚ ‚sessiz suskunluk anlamına gelir. Selektif mutizm (seçici konuşmamazlık) genellikle çocuk yaşta kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Bu yüzdende çocukluk hastalığı olarakta adlandırılır.
Peki Selektif mutizme sebep olan faktörler nelerdir? Nasıl tedavi edilir? Yetişkinlerde görülür mü? Detaylarıyla sizler için araştırdık…
SELEKTİF MUTİZM HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLÜR?
3-4 ya da 4-5 yaşlarında görülür. Bu yaşlarda görülüyorsa erken dönem selektif mutizmi, 5 buçuk yaşından itibaren görülüyorsa geç/okul mutizmi olarak adlandırılır.
Normalde selektif mutizm ilk olarak anaokulunda kendini gösterir. Ama selektif mutizmin işaretlerini daha önceki dönemlerde görmek mümkündür. Anaokulundan önceki dönemde çocuğun komşu ziyaretlerinde veya oyun parkındaki içine kapanık ve sessiz davranışları çoğunlukla utangaçlık olarak yorumlanır. Bu davranış çocuk doktoruna yapılan ziyaretlerde de kendini gösterir.
SELEKTİF MUTİZM ÇOCUKLARI NASIL ETKİLER
Selektif Mutizm’li çocuklar konuşabilme yeteneğine sahiptirler. Ama bu yeteneği kendileri için yabancı ortamlarda, belirli yerlerde veya belirli kişilere karşı sergileyemezler. Dilsizleşirler, susarlar, taş kesilirler ve sonuçta sadece jest ve mimiklerle veya yazılı olarak anlaşma yoluna giderler.
Selektif Mutizme sahip olan çocukların genellikle kaygıya karşı genetik olarak bir yatkınlığı olduğu düşünülmektedir. Bu çocuklar bebekliklerinden itibaren bazı kaygı işaretleri gösterebilirler.
Anneden ayrılmada güçlük, sese karşı aşırı duyarlılık, uyku sorunları, aşırı ağlama, yeni durumlara karşı zor adapte olma gibi problemler yaşayabilirler.
Biraz büyüyüp aile dışında sosyal ortamlara katılmaya başladıklarında, konuşmaya karşı bir korku ve beraberinde donup kalma, içe kapanık vücut duruşu, donuk yüz ifadesi ve tikler gibi davranışlar geliştirirler.Bazı çocuklarda , karın ağrısı,kusma,ishal gibi psikosomatik rahatsızlıklar da bu duruma eşlik eder.
Anaokuluna başlayan çocuklar tarafından rahatsızlık verici bir durum olarak algılanabilir. Olabilir ki bazı çocuklar okulun ilk günlerinde tek bir kelime dahi etmezler. Bu durum illaki bir konuşma problemi olarak algılanmak zorunda değildir. Bunun problem olarak görülmesi için sorunun uzun bir süre devam etmesi gerekir. Normal koşullar altında bu sürenin en az bir ay olması gerekir. Bu bağlamda selektif mutizmim tanımı tekrardan ve biraz daha ayrıntılı olarak yapmakta yarar var.
Eğer bir çocuk veya ergen, alışılagelen bir zaman diliminden daha uzun bir sürede, belirli ortamlarda, belirli kişilere karşı her seferinde aynı tutumu sergiliyor ve konuşmuyorsa, bu çocukta selektif mutizmden bahsedilebilir.
Selektif mutizme sahip çocuklar normalde konuşabilme yeteneklerine sahip oldukları halde bazı topluluklarda tutukluk gösterirler. Bu tutukluk kendisini güvende hissettiği yakın çevresinde olmaz. Evde sular seller gibi konuşur ve çekingenlikten eser yoktur.
Bilinen bazı vakalarda evde çocuğun tanımadığı kimselerin ya da sık görüşmediği akrabaların misafir gelmesinde, çocuktaki selektif mutizmi tetiklediği ortaya çıkmıştır. Çocuğun bunu tamamen bilinçsiz yaptığı gözlenmiştir.
Çocuklar konuşmadıkları ortamlarda kendilerini mimkleriyle veya yazılı olarak ifade etme yoluna giderler. Fakat yinede çocuğun genelde kendini ifade etme şekli güvendiği ortamlar dışında ciddi bir şekilde rahatsızlıktan etkilenmiş olabilir. Örneğin çocuk suskunluk teması açıldığında başını önüne eğer, vucudunu yan tarafa çevirir veya katı bir şekilde hareket etmeden durabilir.
Bu çocuklar alışılmadık bir sekilde sessiz ve sıkılmadan uzun bir süre oturur ve beklerler. Burada çocuk, doktorun direktiflerini takip etmez, halbuki evde tam tersine bir eğilim içindedir. Hareketlidir, konuşkandır ve yerinde durmaz. Ama anaokulunda belirli bir alışkanlık süresinden sonra (en az bir ay) çocuk günlük aktivitelere katılabilmeli ve diğer çocuklarla veya öğretmeniyle herhangi bir formda diyaloğa geçebilmelidir. Eğer bu gerçekleşmezse genelde anne-babalar öğretmenler tarafından uyarılırlar. Başlangıçta anne-babaların çocuklarının herhangi bir aktiviteye katılmadan sessizce bir köşede oturduğuna inanmaları güçtür.
SELEKTİF MUTİZM YETİŞKİNLERDE GÖRÜLÜR MÜ?
Mutistik davranışlar, daha doğrusu seçici veya tümden mutizm, ergenlikte veya yetişkinlikte ortaya çıkabilir. Yetişkinlikte görülen mutizm (mutismus), psikiyatrik bozukluklarla bağlantılıdır.
SELEKTİF MUTİZM’E SEBEP OLAN FAKTÖRLER NELERDİR?
Göç
Ailedeki suskunluk, özellikle annedeki sessiz, içine kapanık ve utangaç yapı
Ailedeki psikolojik bozukluklar, öncelikle anne-babadakiler
Ailede kaba dayak ve cinsel istismar
Ailenin sosyo-ekolojik yapısı
Abartılı derecede özenli ve titiz aileler; aşırı kaygılı ve koruyucu anne-baba
Ebeveynlerdeki konuşma bozuklukları ve/veya şiveli konuşma
Uyarıcılardan noksan dil ve konuşma çevresi, bu yüzdende dışarda zorlayan iletilişimsel taleplerin karşılanamaması
Çevereden izole edilme
Ağır gelen yaşamsal olaylar, örneğin sevilen bir yakının ölmesi, anneden ayrılık veya özgüveni zedeleyici olaylar
Çekingenlik daha doğrusu tutukluk
– Olumlu anlamda yabancılara karşı bir çekingenlik
– Ve reddedilme sonucunda edinilmiş deneyimler ile oluşan tuttukluk, korkma veya utangaçlık. Bu durum belirli bir güven ortamı yaratıldıktan sonra bile ortadan kalkmaz.
Biyolojik stresörler: yaralanmalar, hastalıklar, Çirkin olduğunu düşünme, gelişim bozuklukları
SELEKTİF MUTİZM İÇİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Başarılı olan tedavi yöntemleri arasında davranışsal, grup, aile terapileri ve çoklu tedavi yöntemleri gösterilmektedir.
Uzun ve aşamalı sayılabilecek tedavi sürecinde,selektif mutizm yaşayan çocuklara sistematik duyarsızlaştırmaya dayalı davranışsal yaklaşım,olumlu düşünceler ile bilişsel yapılandırmaya dayalı bilişsel yaklaşım , çocuğun davranışlarının değerlendirildiği oyun terapileri ve bazı durumlarda bu terapilerle birlikte ilaç tedavisi etki sağlamaktadır. Bu süreçte aile terapisinin de gerektiği zamanlar ortaya çıkabilir.
Çocuğun psikoloğu ile kurduğu sevgi ve güven ilişkisinin tedaviye olumlu katkısı büyüktür .Çocuk ile psikolog ancak güvene dayalı ilişki ortamında ,çocuğun kaygısının azaltılması, kendilik algısının yükselmesi ve kendine güven sağlaması gibi gerekli konular üzerinde çalışabilirler.
AİLENİN TEDAVİYE KATKISI
Çocuğun olduğu gibi kabul edilmesi ilk şart olmalıdır.
Anne –babanın çocukla,onun utangaçlığını ve korkularını anladıklarını ve zamanında kendilerinin de buna benzer durumlar yaşadıklarını anlatan güven verici konuşmalar yapmaları ve destek olduklarını göstermeleri ikinci önemli adımdır.
Çocuk için evde mutlak bir sevgi ve güven ortamının yaratılması oldukça gereklidir.
Çocuğa konuşmadığı zamanlarda ceza,konuştuğu zamanlarda ödül verilmemeli,çocuk kesinlikle tehdit edilmemelidir.
Çocuğa benlik saygısını güçlendiren övgülerde bulunulmalı,özsaygısını zedeleyecek davranışlardan kaçınılmalıdır.
Dans, tiyatro , resim, jimnastik, yüzme gibi aktivitelere katılımı sağlanmalı,zevk aldığı etkinliklere devam edilmelidir.
Anne-babanın evde çocukla geçirdiği kaliteli oyun zamanı oldukça önemlidir.
Çocuğun iletişimde olduğu yaşıtları ile sık sık bir araya getirilmesi ve birlikte zaman geçirmelerinin teşvik edilmesi ancak baskı yapılmaması gerekir.
Kendisinden yaşça küçük, çocuğun ablalık veya ağabeylik yapabileceği yaşta çocuklarla vakit geçirmesi için ortam yaratılmalıdır.Bu ortam çocuğun çekinmeden konuşabilmesi için ona bir fırsat sunabilir.
Haftasonları ailesi ile birlikte doğa aktivitelerine (park,yürüyüş,bisiklete binme v.s)katılması, çocuğun gerginliğini alır ve kaygısını azaltabilir.
Çocuğa öğretilebilecek basit gevşeme ve nefes teknikleri işe yarayabilir.
Aile ,mutlaka çocuğun psikoterapi görmesini sağlamalı ve sürekliliğini aksatmamalıdır.
Aile, okul ile birebir ilişki içinde olmalı, okul ve çocuğun öğretmenleri ile çocuğun durumunu paylaşmalı ve tedavi sürecine dayalı tam bir organizasyon içinde olmalıdır.
OKULUN TEDAVİYE KATKISI
Öncelikle çocuk için seçilen okul oldukça önemlidir.Çocuğun daha özel ilgi görebileceği, kalabalık sınıflara sahip olmayan,aktivite programları renkli okullar daha iyi bir seçimdir.
Okul ve öğretmenler ile çocuğun durumu detaylı paylaşılmalı,çocuğun ihtiyaçları açıklanmalıdır.
Öğretmenlerin çocuğu konuşması için zorlamamaları,sınıf ortamında çocuğa dikkat çekmemeleri,çocukla özel olarak ilgilenmeleri gerekir.
Çocuğun sosyal faaliyetler için zorlanmaması,ancak katılımı için teşvik edilmesi ve cesaretlendirilmesi önem taşır.
Çocuğun okulda edindiği arkadaşlarından sınıf düzeninde ve sosyal aktivitelerde ayrılmaması ,çocuğun kaygısının artmaması açısından önemlidir.
Çocuğun sınıfının, konuştuğu arkadaşlarından ayrılmaması ve mümkünse sınıflar karıştırılmadan aynı sınıf arkadaşları ile devam etmesi çocuk için daha iyidir.